Bir Kutlu
Doğum Yazısı
Yarın 20 Nisan 2015
Pazartesi. Tevafuk’a bakın ki, Peygamber
Efendimiz de 20 Nisan 571’de sabaha karşı dünyamızı şereflendirmiş ve o gün de
bir Pazartesi günüdür.
Sanırım 2008 yılıydı, üye olduğum e-mail
gruplarından birinden bir mail geldi. Kutlu
doğum haftasındaydık. Üniversitede İlahiyat
okuyan gencin birine ait ekte bir mp3 vardı.
Genç
kendisi bir makale yazmış ve onu seslendirmişti. Fakat mail başkasından
geldiği için gencin kim olduğunu hiç öğrenemedim.
O kadar beğendim ki,
defalarca dinledim ve makaleyi dinleyerek bilgisayarda Word’e aktardım. Sonra o
mp3 ü video yaptım, youtube’a yükledim. Makaleyi
birçok gruba da email attım.
Sanırım dolaşa dolaşa mail,
Diyanet’e kadar gitmiş ki, bir Cuma hutbesinde o makaleden cümleler okundu. Allah o gençten razı olsun.
Şimdi,
o güzel makaleyi paylaşmak istiyorum:
O (s.a.v) ALEMLERE RAHMET OLARAK
GÖNDERİLDİ.
Vahyin kesilmesiyle kararan
dünya ufkuna, miladi 571 yılında müjdelenen şafak doğdu. 2 Cihan efendisi,
Hatem-ül enbiya, Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa dünyaya teşrif etti.
Gaye ve idealden yoksun
insanlık, küfrün zifiri karanlığı içerisinde boğuşup çileler çekerken, O çorak
gönüllere alemlere rahmet olarak doğdu.Varlıkların iftihar kaynağı Allah'ın
sevgili kulu, ufuk peygamberin kutlu doğumu, Cenab-ı Hakk'ın bizlere en büyük
ihsanı ve lütfu , cihana bir muştusu...
Allah kendilerine, kendilerinden
Allah'ın ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten
bir peygamber göndermekle müminlere büyük bir lütufta bulunmuştu.
O insanlığa gönderilmiş rahmet
elçisi, O'nun yeryüzünü şereflendirmesi topyekün insanlığın da yeniden doğumu
ve dirilişi.
Hayat O'nunla anlam kazandı,
Çünkü O ilahi terbiyenin ilbiğinden geçerek insanlığa güzellikler sunan model
insan, insanlığın son klavuzu, Huzur ve saadet yurdunun rehberi, Ufuk
Peygamber, Kutlu Nebi, O aklın, ilmin, ahlakın, sabır ve vefanın, güçlüyken
müşfik olmanın, haklıyken özveride bulunmanın, haksızlığa karşı gür sedanın,
aklın ve imanın önündeki engellere karşı, yüreğini ortaya koymanın adı...
O'nun şan ve şerefini, izzet ve
makamını, diller kalemler anlatmakla kıymet kazanır. O'nu en güzel anlatan
Rabbimiz Allah'tır. Annemiz Hz. Ayşe biricik hayat arkadaşı Peygamber'imizi
“O'nun ahlakı, yaşayışı Kur'an'dı” ifadesiyle özetlemektedir. O'na bakan
Kur'an'ı, Kur'an'a bakan O'nu görür.
“ (Resulum!) Biz seni ancak
alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya suresi:107). O, müjdeci, alemlere
rahmet, nur saçan bir kandil. Biz insanlık O'na çok şey borçluyuz. İnsanlık
gerçek medeniyeti O'nunla tanıdı, O bize yüce yaratanımız Allah'ın varlık ve
birliğini, ve ebedler ülkesine seyahatimizi öğretti.
O bize insanı insan yapan
değerleri yaşayarak gösterdi, kendimizi bilmenin ve bulmanın sevincini
tattırdı. Hayat iksiri vahyin ışığını gönüllerimize O saçtı. İyiyle doğruyu,
güzelle çirkini O'nun penceresinden bakarak daha berrak görme şansına sahip
olduk.
Bu açıdan günümüz insanının
O'nun örnekliğine, manevi önderliğine, O'nu tanımanın, O'nu sevmenin
sağlayacağı güven ortamına, o kadar ihtiyacı varki... İnsanlığın başına gelen
hertürlü şiddet ve felaketin ardında O'nun rahmet ikliminden uzaklaşma , O'nun
sevgi ve merhamet esintilerini gönüllere taşıyamama vardır.
Yunus Emre'nin dilindeki Aşk
Peygamber'ini, Mevlana'nın dilindeki Rahmet Peygamber'ini, Ahmet Yesevi'nin
dilindeki Hikmet Peygamber'ini, Hacı Bektaş-ı Veli'nin dilindeki Sevgi ve
Şevkat timsali Peygamber'i, yeniden keşfetmeye ve bu keşfimizi toplumun bütün
katmanlarına açmaya ihtiyacımız var. O'na kim itaat ederse, Allah'a itaat etmiş
olur.
Tabiatı hoyratça kullanıyoruz.
Bu açıdan O'nun alem tasavvuruna, tabiat sevgisine, tabiatı okşayan mübarek
elini hissetmeye ihtiyacımız var. Toplumsal dokularımız çözülmeye başladı.
O'nun toplumu gergef gergef ören, sevgi ve rahmet ağını yeniden okumaya
ihtiyacımız var.
O'nun Hz. Hatice validemizle
arkadaşlık ve dostluk temeli üzerine bina ettiği aile yapısını, sevgi, ilgi ve
bilgi dolu ehlibeytini okumaya, “Kadınlara hayırla muamele edin, Onların sizin
üzerinizde hakları vardır.” diye haykırışını duymaya, dost, komşu ve
arkadaş olarak O'nun ortaya
koyduğu örnek ilişkileri, satır satır okumaya ihtiyacımız var.
Bilgi, kültür, sanat ve estetiğe
uymayan, yarışma ve filmlerle zihinleri, gönülleri kirletilmeye, madde
bağımlılığı, satanizm ve misyonerlik gibi zararlı akımların bataklığına
itilmeye çalışılan gençliğin, Sevgili Peygamber'imizin kılavuzluğuna ihtiyacı
var.
Özellikle büyük şehirlerimizde,
küçücük tebessüme, şevkatle uzanan ellere hasret, gözlerinde çaresizlik,
yüreklerinde hüzün, bir umut hatırlanmayı bekleyen, çocukluklarını kaybeden
sokak çocuklarına el uzatmak için, “Yetime sahip çıkan cennette benimle
olacaktır.” diye haykıran Sevgili Peygamber'imizin mesajına kulak vermeye
ihtiyacımız var.
İşçi hakkına önem veren Kutlu
Nebi'nin “Yanınızda çalışanlarınız sizin kardeşlerinizdir, yediğinizden
yediriniz, giydiğinizden giydiriniz. Emeklerinin hakkını, alın terleri kurumadan
veriniz.” diyen çağrısını anlamaya ihtiyacımız var.
Kan, terör, intihar ve
savaşların pençesinde inleyen dünyamızın, kin nefret ve intikamı sevgi ve
muhabbete dönüştüren sevgili Peygamber'imizin sıcak soluğuna, rahmet yüklü
mesajına ihtiyacı var.
Mekkedeyken hertürlü kötülüğe
engel olmak amacıyla, erdemliler topluluğunda yer alışını, hiçbir kötülüğe
bulaşmadan haksızlığa karşı mücadeleyle geçen nezih gençliğini yeniden okumaya
ihtiyacımız var.
Ebu Kubeys dağından yaptığı
çağrıyı, cahiliye toplumuyla mücadelesini, Erkam'ın evindeki toplantılarını,
muhasara altına alınmasını, Habeşistana hicreti, Medineyi arayışını, Taif'te
taşlanışını ve yaralar içinde “Allah'ım onlara merhamet et, çünkü onlar
bilmiyorlar.” deyişini hatırlamaya ve iliklerimize kadar hissetmeye ihtiyacımız
var.
Medine'ye hicretini, Evs ve
Hazreç kabilelerinin yıllar yılı süren kavgalarına son verip, Ensar ve muhaciri
birbirine kardeş kılışını anlamaya ihtiyacımız var. O'nun eğitiminden geçen ve
herbiri bir yıldız, insanlığı aydınlatan birer meşale olan ashabını tanımaya
ihtiyacımız var.
Hz. Ebubekir'in dostluğunu ve sadakatini,
Hz Ömer'in hikmet ve adaletini, Hz Osman'ın iffet ve hayasını, Hz Ali'nin ilim
ve cesaretini günümüze taşımaya ihtiyacımız var. Herbiri bir destan olan Bedir,
Uhud, Hendek, Hayber ve Tebuk'u okuyup anlamaya ihtiyacımız var.
Yahudileri de içine alan Medine
sözleşmesini, Necranlı hıristiyanlara Mescid-i Nebi’yi ibadet mekanı olarak
tahsis edişini, Hudeybiye'de sulh için gösterdiği çabayı, Mekke'nin fethinde
Ebu Sufyanı ve Amcası Hz Hamza'nın katili Vahşi de dahil herkesi affedişini,
Huneyn'de aldığı ganimetleri fakirlere dağıtışını, Veda haccını, İnsanlık
tarihine altın harflerle yazılması gereken Veda Hutbesini, “İnsanlar bir
tarağın dişleri gibi eşittir, Hepiniz Adem'densiniz. Adem de topraktandır.”
deyişini, “Kadınlara hayırla muamele edin, Onların sizin üzerinizde hakları
vardır.” diye haykırışını, ve nihayet En yüce dosta gidiyorum diyerek dünyaya
veda edişini......
Hülasa, yolunu şaşıran bütün
yüreklerin Hz. Muhammed (S.a.v.) 'in kılavuzluğuna ihtiyacı var. Yoluna
şaşırmamışsa da ihtiyacı var, istikamet üzere yoluna devam edebilmek için...
Yoluna devam edenin de O'na ihtiyacı var, zira doya doya ilahi aşkın verdiği
manevi zevki tadıp hayatın son noktasına kadar gidebilmek için...
Ya Rasulallah biz Sen'i çok
sevdik. Sevgililerin Sevgilisi kıldık. Sahip olduğumuz, hayal ettiğimiz
herşeyden çok sevdik. Çocuk, ebebeyn, eş ve hatta kendi nefsimizden bile...
Sen'inle buluşan ruhumuz gerçek sevgiyi buldu, vuslata erdi. İlk günden beri
gözlenen ve her daim özlenen Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem.
Dillerde ve gönüllerde O'nun
ismi, duvarlarımızda Ravza ve Mescid-i Nebi resmi., semalarda yankılanan
ezanlarda Muhammed Rasulullah.... Her ismin anıldığında dudaklarda salavat.
O'nu öyle sevdik ki çocuklarımıza Ahmed, Mehmed, Mahmud ve Mustafa diyerek O'nu
hatırlatacak isimler verdik. Kültürümüzde Peygamber'imize duyulan muhabbetin
sembolü ve simgesi Gül adını kızlarımıza Gülben, Gülay, Gülcan, Gülşen,
Ayşegül, Fatmagül, Nurgül ... diyerek Peygamber'imizin sembolü ile
birleştirdik.
O'nu öyle sevdik ki,
edebiyatımızda O'nu anlatan Naatlar, Mevlit... gibi eserler kaleme aldık. O'nun
ismini levhalar halinde duvarlarımıza astık. Yunus gibi O'nun özlemiyle yandık.
“Arayı arayı bulsam izini, İzinin tozuna sürsem yüzümü , Hak nasip eylese
görsem yüzünü, Ya Muhammed canım arzular seni, .”
Peygamber'imizi sevmek, O'nu
anmak, O'nu hatırlamak, daha önemlisi O'nu anlamak, O'nun temsil ettiği aşkın
değerler bütününü hayatımıza yansıtabilmek, O'nu hayatımıza ışık tutan bir
meşale yapabilmek...
İşte Peygamber'imizin dünyaya
teşrif ettiği günün yıldönümünde, hafta boyunca O'na duyulan sevginin ifadesi
olarak ülkemizde O'nu anlamaya dönük toplantılar, merasimler düzenlenmekte
mevlitler okunmakta. Bu haftanın adı Kutlu Doğum Haftası. .
Ülkemizin heryanında kutlanan bu
Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri heryıl artan bir coşku ve heyecanla farklı
etkinlerle devam edecektir....
***
Derviş
gönüllü ÜNİVERSİTELİ Gencin PEYGAMBERİMİZİ Sav ANLATAN BU MAKALESİNİ KENDİSİ
FON MÜZİĞİ EŞLİĞİNDE SESLENDİRMİŞ. Acizane bu mp3’ü resimlerle video yaptık.
Dilerseniz DİNLEYEBİLİRSİNİZ: (13 dk)
***
Anmak, hatırlamak çok
güzel. Fakat sadece anmakla kalmayalım. Peygamberimiz SAV şöyle yapardı demek
yerine, o sünneti hayatımızda yaşayarak gösterelim. Söylediklerimiz tesir
etsin.
Bir de çok salavat
getirelim. Biliyorsunuz Allah salavat getirmeyi ayetle emrediyor. Zaten
yapmalıyız ama geçen televizyonda bir hocadan şunu dinledim:
Salavatın kelime anlamı
desteklemek, yardım etmek demektir. Peki salavatla nasıl destekliyoruz.
Allah’ım, Efendimizin şefaat dairesini genişlet, diye dua etmiş oluyoruz.
Ve aslında salavat
getirerek şefaat edilecekler listesine adımızı yazdırmış oluyoruz, dedi.
“Kim
sabah ve akşam bana on defa salavat getirirse, Kıyamet Günü şefaatim ona
ulaşır.” (Taberani)
“Allahumme
salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Manası: Ey Allahım ! Efendimiz, büyüğümüz
Muhammed'e, evladu iyaline, ashabına salatu selam eyle.(Rahmet et, selametlik
ver.)
Celalin
Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder