29 Nisan 2015 Çarşamba

Keşke Dediğime Utandım


Keşke Dediğime Utandım


 

Başlıkta yazan ‘keşke’yi ne için söylediğimi yazayım önce.

 

Geçen TV’de izledim. Genç bir adam, eşi ve çocuklarıyla arabayla Türkiye’yi dolaşıyordu.

 


İzlerken içimden, ‘Keşke ben de sağlıklı olsaydım, bir eşim ve çocuklarım olsaydı ve Keşke ben de böyle gezebilseydim de her vilayeti görseydim’ dedim.

 

Sonrasında, içimden geçirdiğim bu sözüme çok pişman oldum ve yüzlerce kez ‘Tevbe Estağfirullah, Affet Ya Rabbim’, dedim. Şimdi, neden af dilediğimi merak ettiniz...

 

Af diledim, çünkü nelere sahip olduğumu biran unutmuşum. Daha ben bunlara şükredebilmiş değilim, ki tam olarak şükretmeye asla muvaffak olamayız.

 

Şükretmek için kendimizden daha aşağıdakilere bakacağız çünkü...

 

“Din işlerinde, kendinizden üstün olanı, görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp, Allahü teâlâya hamd eden şükretmiş olur.” [T. Gafilin]

 

Yani Peygamber Efendimiz SAV diyor ki, dindar insanlara bakıp onların yaptıkları ibadetleri yapmaya çalışmalıyız. Mesela o zat gibi gece namazı kılmalıyım, demeliyiz.

 

Fakat dünya işlerinde bizden daha fakirlere bakmalıyız, o zaman halimize çok şükrederiz.

 

Bu kural bizim gibi engelliler içinde geçerlidir. Sağlıklı insanlar biz engellilere bakıp hallerine şükrediyorlar. Çok şükür görüyorum, duyuyorum, yürüyorum, diyorlar.

 

Fakat ben de halime o kadar çok şükrediyorum ki... Mesela ellerini kullanamayan kas hastası arkadaşlarımı gördükçe halime çok şükrediyorum.

 

Çünkü, evet yürüyemiyorum, yatalağım ama babam yatakta oturum pozisyonuna getirince hasta masamda yemeğimi kendim yiyip, çayımı kendim içebiliyorum elhamdülillah... 

 

Ama o kas hastası arkadaşlarım da çok şükrediyorlar.

 

Mesela, neden şükrediyorsun soruma dostum İbrahim Oğuz; “Celal abi, annem babam sağlıklı ve yanımda, Gözlerim görüyor, GS maçlarını izleyebiliyorum, ağzımın tadı yerinde... vs” , dedi.

 


Evet, TV’deki insana özenip keşke, dedim ama asıl keşke denilecek olan şey şuymuş. Keşke ben de zengin olsam, sadaka ve zekat verebilsem, keşke ben de Kuran okuyabilsem...

 

Evet aslında şunun için keşke demiştim. Eşim ve çocuklarım olsa da, 81 vilayetin hepsindeki büyük camilerde namaz kılsam...  Tabi gezi ve yöresel yemeklerle birlikte ...

 

Ama Allah’a binlerce hamdolsun, bilgisayar kullanabiliyorum. İnternetle dünya karşımda...

 

Yazımızı şükretmek ile ilgili çok güzel bir hikaye ile bitiriyoruz:

 

Bağdat'ı kıtlık kırıp geçiriyordu. Herkesten önce de hamallar açlık çekiyordu. İçinde ekmek piştiği, sokağa kadar yayılan kokudan belli olan bir evin kapısından seslendi hamalın biri:

 

- Allah rızası için birazcık ekmek. Günlerdir lokma girmedi ağzımdan.

 

Tandırın başındaki kadın taze ekmekleri kızına uzattı. "Ver şu adama" dedi. Kızcağız ekmekleri güzelce katlayıp verdi aç hamala.

 

Hamalın sevincine sınır yoktu. Evine doğru hızlandı. Kim bilir kaç günlük açlığını giderecekti? Tam bu sırada karşıdan gelen birinin sert ikazı durdurdu onu:

 

- Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın?

 

 Geriye bakıp eliyle işaret etti:

 

 Adam kızgın şekilde salladı başını:

 

- Yanılmamışım, böyle zamanda başka kimin evinden alınabilir ekmek? diyerek eve doğru ilerledi.

 

 Kapıyı açar açmaz da sordu:

- Kim verdi ekmeği hamala?

 

 Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya kızına acır, bir şey yapmaz diye düşünmüştü. Halbuki adamın şükürsüzlük ve cimrilik içine işlemişti. Elindeki sopayı hızla havaya kaldırdı, kızının ekmek veren eline öyle bir indirdi ki bilek zedelenip burkuldu, el çarpık kaldı. Söyleniyordu kendi kendine:

 

- Ben herkese ekmek versem bu evde ekmek kalır mı? diye.

 

 Halbuki nimet şükür isterdi. Şükürsüzlük nimetin gitmesine sebepti. Nitekim bu şükürsüzlüğün akibeti de öyle olacaktı. Olmaya başladı bile. Kısa zamanda işleri bozuldu. Bir ara o hale geldi ki, evine ekmek alamaz duruma bile düştü. Nitekim bir akşam eve gelmiş, kızcağızına da acı sözü söylemişti;

 


- Artık benden ümidinizi kesin. Çünkü bu akşam ekmek alacak kadar da olsa elime para geçmedi. Çarşıya in, ekmek parası iste.

 

 Kızcağız çarşıya inmiş, utana sıkıla sattıkları dükkanın karşısına geçerek bir tanıdık görürüm diye beklemeye başlamıştı. Kendisini gören dükkandaki adam hemen yanına gelerek:

 

- Sen masum birine benziyorsun, ne bekliyorsun burada? diye sormuştu. O da anlatmıştı gerçek durumu:

 

- Ekmek alacak paramız kalmadı, bir tanıdıktan ekmek parası istemek üzere bekliyorum burada.

 

 Hemen elini cebine attı adam. Hatırı sayılır bir miktar parayı uzatarak "Al" dedi. "Bununla istediğin kadar ekmek alabilirsin. Ben de nimetin şükrünü eda etmiş olurum böylece."

 

 Kızcağız elinin birini arkasına saklamış, ötekiyle parayı alırken adamın dikkatin çekti bu saklayış;

 

- Elinde bir yara bere varsa tedavi ettireyim, niçin saklıyorsun? Allah bana nimet verdi, şükrünü eda etmek için iyilik yapmam gerek, dedi.

 

 Kızcağız önce açıklamak istememişse de adamın ısrarı üzerine anlattı elinin durumunu:

 

- Ben bir yoksula ekmek vermiştim. Babam yolda rastlayıp sormuş, o da evi gösterip 'İşte oradan aldım' demiş, bizi haber vermiş. Babam eve gelince elindeki sopayla ekmek veren elime öylesine bir darbe indirdi ki, elim böylece çarpık kaldı. Göstermekten utanır oldum. Bu yüzden de evde kaldım.

 

 Bu açıklamayı dinleyen adam bağırmaya başlar:

- Komşular! Çabuk buraya gelin, ben hayalimdeki altın kalpli kızı buldum, hayat arkadaşım işte karşımda, siz de şahit olun diyerek başlar anlatmaya:

 

- Ekmeği isteyen fakir bendim. Ben o gün bir hamaldım. Demek ki elinin çarpık kalmasına ben sebep olmuşum. Hem sebep olayım hem de seni bu halinle baş başa bırakayım. Buna Allah razı olmaz.

 

- Seni görünce içimden bir sevgi selinin koptuğunu anladım, bana ekmek veren kıza ne kadar da benziyor diye düşünmüştüm. Yanılmamışım. Baban şükürsüzlük ettiğinden Allah onun dükkanını elinden alıp bana nasip eyledi.

 

- Şimdi ise imtihan sırası bana geldi, ben de aynı şükürsüzlüğe düşmek istemem. Haydi gel, nikahımızı yaptırıp birlikte babanı sıkıntıdan kurtaralım.

 

 Yola koyulurlar, ekmek veren eli sakatlayan şükürsüz babaya doğru

 

 "Şükrederseniz çoğaltırım, etmezseniz elinizden alır şükredene veririm. Şükürsüze de azabım şiddetli olur''

 



“Hatırlayın ki, Rabbiniz size şöyle buyurmuştu: ‘Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım, eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’ ” (İbrahim suresi, 7. ayet)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder