İman’ın
Çeşitleri
Naçizane bir ilim
taşıyıcısı olarak, bugün araştırmacı kıymetli Uğur Akkafa beyin bir sohbetinden edindiğim bilgilerin özetini
paylaşacağız. Diyor ki:
Nisa
suresi 136. ayette
“Ey
îmân edenler! Allah’a, Resûlüne ve peygamberine indirdiği Kitâb’a (Kur’ân’a) ve daha önce indirdiği kitab(lar)a îman (da
sebât) edin! Kim de Allah’ı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini ve
âhiret gününü inkâr ederse, o takdirde doğrusu (haktan) uzak bir dalâlet ile sapmış olur.”
diye buyrulmuş; Ey iman edenler
iman ediniz; iman edene niçin bir daha inanın diye söylenmiş? Neden inandıklarımıza yeniden inanmamız
söylensin?
Normal kurallara göre bu
söz olumsuz. Demek ki, bizim bildiğimiz imanın dışında farklı bir konu var.
İman nedir? İman; kelime karşılığı
inanmak, kalp, ruha bakan kısımda tasdik makamındadır.
Yani aklın getirdiği veya
dışardan gelen hükümleri kalp tasdik eder. Bu tasdik iki suretli birşeyi
anlamamıza neden olur. İman iki
çeşittir; bir tanesi taklidi ve diğeri tahkiki iman.
Taklidi
bir şekilde inanmak; anne babamızdan, çevremizden gördüğümüz
duyduğumuz şekilde, bak Allah var, tamam var, deyip hiç üzerinde durmadan, hiç akıl yürütmeden, incelemeden inanmak
demektir, başkasının imanını taklit etmektir.
Bir
de, düşünerek irdeleyerek, akıl yürütülerek söylenene inanmak var, buna da
tahkik deniyor, taklidi iman ve tahkiki iman, imanın iki büyük mertebesi. Ve
aralarında muazzam farklılıklar var.
Tahkiki
iman da, kendi içinde üçe ayrılıyor, ilmel yakin, yani ilim
suretiyle, aynel yakin, göz ile görüp tereddütsüz olarak, hakkal yakin, artık
onun içinde girip, görüp yaşayarak inanmak.
Şöyle örnek versek
sanırım daha akılda kalıcı olur. Farzedin
ki iman, yanan bir ateştir. Çevreden duyuyoruz bir ateşin olduğunu, yani
görmedik, duyduk ve inandık, işte bu takliti imandır.
Bir
duman gördük, aklen ateşin yandığını buluruz ki, bu ilmen yakindir. Daha da
yakına gidip ateşi gördük, bu aynel yakindir. Bir de daha da yaklaşarak bizzat
o ateşin sıcaklığını hissetmek, bu da hakkel yakindir.
Normal bir inanç; taklidi
ve tahkiki olarak ikiye ayrılırken irdeleyerek inanmak da kendi içinde üçe
ayrılıyor, yani imanın bir çok mertebesi vardır, ve bu iman değişiyor,
değişken. ve imana sahip çıkmamız
gerekiyor.
E
peki bu ne işimize yarayacak? İman etmişiz zaten, niye derecelerini artıralım?
Resuli Ekrem Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz buyuruyor ki;
Sekerat
anında, yani o ölüm anında şeytan insanın aklına vesveseler verecek, yani o
anda ve her zaman bu imanın muhafaza edilmesi gerekiyor.
İman
sabit bir şekilde durmuyor, değişebiliyor, şüphe de o imanı tereddüte düşürüyor, İmanın
muhafaza edilmesi için ne yapılması lazım? İmanımızı
aklımızla tasdik etmemiz lazım!
Bediüzzaman hazretleri
bunu şöyle açıklıyor; İman, akıl
midesine girdikten sonra, kalbe, ruha, vicdana ve insanda bulunan diğer
latifelere sirayet ettirilmesi lazım.
Çünkü Peygamber Efendimizin
uyarısı; sekerat anında şeytan ancak AKILA
vesvese verir diyor, KALBE VİCDANA RUH'a değil. Akla gelen bir vesvese
kendisine aklen bir delil bulamazsa, tereddüte düşme ihtimali çok yüksek.
Mesela bir örnekle
durumu açıklayalım, Sizin elinizde bir
elma olsa ve ben sizin yanınızda olsam, o elmayı elinizden alabilirim,
imkanattır.
Elmayı ısırsanız,
ağzınızdan da alabilirim. Yutsanız, ani bir müdahale ile midenizden de
alabiliriz. Ama midenize girip
parçalanıp kaybolduktan sonra; artık o elmaya ulaşma ihtimali kaybolmuştur.
İşte,
iman akıl midesinden girip oradan kalbe vicdana ruha ve diğer latifelere
dağılınca; artık şeytanın eli oralara uzanamıyor.
Ve tahkiki iman; bir insanın imanla
kabre girmesine sebep oluyor
Onun için imanımızı taklitten tahkike
geçirmek zorundayız ki, böyle bir tehlikeden kurtulalım ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder