Neden dua
etmiyoruz?
Geçenlerde bir dizi
filmde rastladık. Filmdeki oyuncu telefonda köydeki akrabasına soruyordu; ekinlerin durumu nasıl, yağmur yağdı mı? diye sordu.
Teyze, köye yağdı ama yağmur yağarken kocasının bahçeye çıkıp
şöyle dediğini söyledi: “Hadi yağ, ama git
biraz da bizim tarlaya yağ, hadi yağ”. Bunu izleyince güldük...
Bir de eski bir filmde
gördüğümüz şu replik hatırımıza geldi: Kasabada kahvede otururken şiddetli yağmur başladığını gören çiftçi
diyor ki: “Bizim köye de yağsan nolur”
Malesef dinimizi yanlış
tanıyoruz. İnsanın bu dünyada Allah’ın halifesi olduğunu ve Allah’ın, herşeyi insanın emrine verdiğini
bilmiyoruz ve Kuran meali de okumuyoruz...
Peygamberimiz SAV diyor
ki:
“Eğer siz Allah'tan hakkıyla korksaydınız,
kendisiyle birlikte cehaletin yeri olmayan ilmi elbette ki tahsil
ederdiniz. Şayet, siz Allah'ı layıkıyla bilmiş olsaydınız, anlasaydınız,
dualarınızla dağlar yerinden oynardı.” (Suyuti, Cami’u’s-Sağir 5:319, Hadis
No:7448)
Evet DUA
etmek o kadar önemlidir ki, Cenab-ı Hak Kuran’da şöyle buyuruyor:
“De ki:
"Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki? ... ” (Furkan suresi, 77. ayet)
Dua ederken herşeyi Rabbimizden istemeliyiz. Gücü
herşeye yeten, sonsuz zengin ve cömert Allah’a zor hiçbir şey yoktur. Efendimiz
SAV: “Ayakkabınızın bağı bile kopsa, Allah’tan isteyiniz” buyuruyor.
Köylülerimiz
gökyüzüne bakıp bakıp, kuru kuru, hadi yağ diyeceklerine, keşke namaz kılıp gözyaşlarıyla
samimi dua ile yağmur isteseler... Çünkü Allah şöyle diyor:
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan
yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara suresi, 153. ayet) Bakın zamanında ne olmuş:
“Bir yaz
günü bahçıvanı Enes -radıyallâhu anh-’e gelerek yağmur yağmadığından ve
bahçenin kuruduğundan yakındı. Hz. Enes su getirterek abdest alıp namaza durdu.
Selâm verdikten sonra bahçıvanına:
-
Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sordu. Bahçıvan:
-
Göremiyorum, dedi. Enes -radıyallâhu anh- tekrar içeri girip namaz kıldı.
Üçüncü yahut dördüncü kez bahçıvanına:
-
Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sorunca adam:
- Kuş
kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi. Bunun üzerine Enes -radıyallâhu anh-
namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra adam yanına girdi ve:
- Gök
bulutla kaplandı ve yağmur yağdı, dedi. Hz. Enes:
-Haydi
Bişr bin Şegaf’ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığını
araştır, dedi.
Bahçivan
ata binip etrâfı dolaştığında yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle Gadbân sarayından
öteye geçmediğini gördü ki Enes -radıyallâhu anh-’ın bahçesi de bu sınırlar
dâhilindeydi.”
( İbn-i
Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, VII, 21-22)
***
Hatırlıyorum yıllar önce bir kuraklık olmuştu.
İnsanlar yağmur duasına çıkıyorlardı. Bazı büyük gazeteler inananlarla alay
eden duayla yağmur mu yağar, gibi manşetler attılar.
Sonuçta birkaç gün sonra öyle bir yağmur yağdı
ki, o gazetenin deposunu sel bastı. Hem
de ağustos ayında... Tabii aklı gözüne inen insanlara göre bu tesadüftü...
Sanırım ders aldık. Geçtiğimiz Temmuz 2013’te diğer bir gazetemizdeki
manşet bukez şuydu:
Yağmur
duasından sonra sel geldi. Ordu’da kuraklık nedeniyle çiftçiler perşembe günü yağmur duasına
çıktı. Dünkü yağmur sele neden oldu.
Geçen televizyonda rastladım. İnsanlarla röportaj
yapıyorlardı. Sunucu, üç dilek isteme
hakkın olsa neleri isterdin veya değiştirmek isterdin, diye soruyor.
Kimisi zengin
olmak, kimisi güzel bir eş, diğeri
bir müdür veya bakan olmak, öbürü alim olmak, diğeri köşkünün olmasını... vs. isterdim, dedi.
Bunu izleyince düşündük. Sonsuz DUA etme hakkımız varken üç dilek hakkı da ne oluyor ki... Allah kaderi duaya
bağlamıştır. Mesela
ayetle sabittir ki, Allah Hz. Nuh’un
duasıyla tufan yaratmıştır.
Fakirinizin de ettiği bir çok duanın kabul
olduğunu gördük hamdolsun. Ama sadece içten,
samimi gözyaşıyla ettiğimiz dualarımızı,
Allah hemen gerçekleştirdi.
Dua, Allah’a yalvararak
muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua edeni sever, dua etmeyene gazap eder.
Dua, gelmiş olan belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.
Allahü teâlâ, (Bana
halis kalb ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) buyurdu. Bunun için,
dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir. Yine (Bana ibadet yapmak
istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, Cehenneme atarım) buyuruyor. (Mümin
60)
Allahü teâlâ, herşeyi
sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir.
Zararları, dertleri def için ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi
sebep yapmıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dua, ibadetin aslı ve
özüdür. Allah katında duadan makbul bir şey yoktur. Dua 70 türlü kazayı önler.
Ömrün bereketini artırır.) [Tirmizi]
(Rabbiniz, elbette haya
ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp bir şey istedikleri zaman,
onların ellerini boş çevirmekten haya eder.) [Ebu Davud]
(Dua, müminin
silahıdır.) [İbni Ebiddünya]
(Allahü teâlâ dua
etmeyene gazap eder.) [İbni Mace]
(Dua belayı önler.) [Deylemi]
Duanın yapılması mukadderata bağlıdır.
Takdirde dua varsa elbette yapılır. Duanın belayı önlemesi kaza ve kaderdendir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan
dua, o bela gelirken korur.) [Şir’a]
Zaten
biliyorsunuz kabul edilmeyen dua olmuyor. Peygamberimiz SAV şöyle diyor:
(Dua eden, üç şeyden
hali değildir: Ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, Yahut
ahirette mükafatını bulur.) [Deylemi]
Celalcelik@gmail.com
Ankara ( Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/
http://celal1973.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder