27 Mayıs 2014 Salı

Neden dua etmiyoruz?


Neden dua etmiyoruz?






Geçenlerde bir dizi filmde rastladık. Filmdeki oyuncu telefonda köydeki akrabasına soruyordu; ekinlerin durumu nasıl, yağmur yağdı mı? diye sordu.

 

Teyze, köye yağdı ama yağmur yağarken kocasının bahçeye çıkıp şöyle dediğini söyledi: “Hadi yağ, ama git biraz da bizim tarlaya yağ, hadi yağ”. Bunu izleyince güldük...

 

Bir de eski bir filmde gördüğümüz şu replik hatırımıza geldi: Kasabada kahvede otururken şiddetli yağmur başladığını gören çiftçi diyor ki: “Bizim köye de yağsan nolur”

 

Malesef dinimizi yanlış tanıyoruz. İnsanın bu dünyada Allah’ın halifesi olduğunu ve Allah’ın, herşeyi insanın emrine verdiğini bilmiyoruz ve Kuran meali de okumuyoruz...




Peygamberimiz SAV diyor ki:

“Eğer siz Allah'tan hakkıyla korksaydınız, kendisiyle birlikte cehaletin yeri olmayan ilmi elbette ki tahsil ederdiniz.  Şayet, siz Allah'ı layıkıyla bilmiş olsaydınız, anlasaydınız, dualarınızla dağlar yerinden oynardı.” (Suyuti, Cami’u’s-Sağir 5:319, Hadis No:7448)


Evet DUA etmek o kadar önemlidir ki, Cenab-ı Hak Kuran’da şöyle buyuruyor:


“De ki: "Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki? ... ” (Furkan suresi, 77. ayet)


Dua ederken herşeyi Rabbimizden istemeliyiz. Gücü herşeye yeten, sonsuz zengin ve cömert Allah’a zor hiçbir şey yoktur. Efendimiz SAV: “Ayakkabınızın bağı bile kopsa, Allah’tan isteyiniz” buyuruyor.


Köylülerimiz gökyüzüne bakıp bakıp, kuru kuru, hadi yağ diyeceklerine, keşke namaz kılıp gözyaşlarıyla samimi dua ile yağmur isteseler... Çünkü Allah şöyle diyor:


Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara suresi, 153. ayet) Bakın zamanında ne olmuş:


“Bir yaz günü bahçıvanı Enes -radıyallâhu anh-’e gelerek yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı. Hz. Enes su getirterek abdest alıp namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvanına:


- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sordu. Bahçıvan:


- Göremiyorum, dedi. Enes -radıyallâhu anh- tekrar içeri girip namaz kıldı. Üçüncü yahut dördüncü kez bahçıvanına:


- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sorunca adam:


- Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi. Bunun üzerine Enes -radıyallâhu anh- namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra adam yanına girdi ve:


- Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağdı, dedi. Hz. Enes:




-Haydi Bişr bin Şegaf’ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığını araştır, dedi.


Bahçivan ata binip etrâfı dolaştığında yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle Gadbân sarayından öteye geçmediğini gördü ki Enes -radıyallâhu anh-’ın bahçesi de bu sınırlar dâhilindeydi.”

( İbn-i Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, VII, 21-22)


***


Hatırlıyorum yıllar önce bir kuraklık olmuştu. İnsanlar yağmur duasına çıkıyorlardı. Bazı büyük gazeteler inananlarla alay eden duayla yağmur mu yağar, gibi manşetler attılar.


Sonuçta birkaç gün sonra öyle bir yağmur yağdı ki, o gazetenin deposunu sel bastı. Hem de ağustos ayında... Tabii aklı gözüne inen insanlara göre bu tesadüftü...


Sanırım ders aldık. Geçtiğimiz Temmuz 2013’te diğer bir gazetemizdeki manşet bukez şuydu:

Yağmur duasından sonra sel geldi. Ordu’da kuraklık nedeniyle çiftçiler perşembe günü yağmur duasına çıktı. Dünkü yağmur sele neden oldu.






Geçen televizyonda rastladım. İnsanlarla röportaj yapıyorlardı. Sunucu, üç dilek isteme hakkın olsa neleri isterdin veya değiştirmek isterdin, diye soruyor.


Kimisi zengin olmak, kimisi güzel bir eş, diğeri bir müdür veya bakan olmak, öbürü alim olmak, diğeri köşkünün olmasını... vs. isterdim, dedi.


Bunu izleyince düşündük. Sonsuz DUA etme hakkımız varken üç dilek hakkı da ne oluyor ki... Allah kaderi duaya bağlamıştır. Mesela ayetle sabittir ki, Allah Hz. Nuh’un duasıyla tufan yaratmıştır.


Fakirinizin de ettiği bir çok duanın kabul olduğunu gördük hamdolsun. Ama sadece içten, samimi gözyaşıyla ettiğimiz dualarımızı,  Allah hemen gerçekleştirdi.




Dua, Allah’a yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua edeni sever, dua etmeyene gazap eder. Dua, gelmiş olan belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.


Allahü teâlâ, (Bana halis kalb ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) buyurdu. Bunun için, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir. Yine (Bana ibadet yapmak istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, Cehenneme atarım) buyuruyor. (Mümin 60)


Allahü teâlâ, herşeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def için ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


(Dua, ibadetin aslı ve özüdür. Allah katında duadan makbul bir şey yoktur. Dua 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır.) [Tirmizi]


(Rabbiniz, elbette haya ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp bir şey istedikleri zaman, onların ellerini boş çevirmekten haya eder.) [Ebu Davud]




(Dua, müminin silahıdır.) [İbni Ebiddünya]


(Allahü teâlâ dua etmeyene gazap eder.) [İbni Mace]


(Dua belayı önler.) [Deylemi]


Duanın yapılması mukadderata bağlıdır. Takdirde dua varsa elbette yapılır. Duanın belayı önlemesi kaza ve kaderdendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:


(Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.) [Şir’a]


Zaten biliyorsunuz kabul edilmeyen dua olmuyor. Peygamberimiz SAV şöyle diyor:


(Dua eden, üç şeyden hali değildir: Ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, Yahut ahirette mükafatını bulur.) [Deylemi]





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder