İki kapılı bir Han
Zaman ne çabuk geçiyor, emekli olalı
iki yıl olmuş bile. (BU YAZININ İLK HALİNİ HAZİRAN 2012 DE YAMIŞTIM.)
Bu yaz yine memleketimiz Konya Ereğli’mizden aldığımız eve geldik. Yine
yazı gördük elhamdülillah.
Bu
yazıda, inşallah siz dostlarıma 20 gün önce Şanlıurfa’daki kardeşimi
ziyaretimizden dönerken, yolda hissettiklerimi yazacağım. Mayıs(2012) başında
Ankara’dan Ereğli’ye geldik. Ereğli’de iki gün kaldıktan sonra, Şanlıurfa’daki
kardeşimin ısrarlı davetine uyarak Urfa’ya gittik. Torunları yani yeğenlerimi
çok özlemiştik.
Şehir
içindeki yolculuklarda babam beni tekerlekli sandalye üzerinde hep
arkaya bindirirdi. Fakat Ereğli’den Urfa uzak olduğu için, babam kucaklayarak
ön koltuğa oturttu. Giderken ve gelirken yolda resimler çektim.
Allah bu dünyayı, sadece biz insanları
imtihan etmek için yaratmıştır. Burası geçici bir sınav meydanıdır.
Allah Kuran’da : “Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı
yaratan O'dur. O azîzdir, gafurdur (üstün kudret sahibidir, affı ve mağfireti
boldur).” (Mülk
suresi 2. ayet)
Hepimiz
biliriz ki, atamız Hz. Adem a.s. cennetten dünyaya indirildi. Ve eğer biz bu
imtihanı kazanırsak yine asıl vatanımıza cennete döneceğiz. Bu yazdıklarımı
arabada düşündüm. Nerden mi aklıma geldi?
Otobanda
ilerlerken önümüzde tünel göründü. Tünele girerken 2963 metre yazıyordu.
Neredeyse üç km. Tünele girdik, farlarımızı yaktık. Tünel içinde havalandırma
boşlukları ve lambalar vardı. Üç km boyunca bu yazacağım şeyleri düşündüm.
Ben o tünelden geçerken, tüneli dünyaya benzettim. Bu dünya tüm
genişliğiyle bir tünel gibidir. Tünelden çıkınca geniş dünya ise cennet
gibidir. Düşünün ki bu dünyadaki bir tünel ne kadar yer kaplar.
Dünya
da cennetin yanında bir atom bile değildir. Aşık Veysel’in dediği gibi bu
dünya, uzun ince bir yol, iki kapılı bir han… Tünelden çıkarken güneş ışığı
gözümü kamaştırdı. Hani Peygamber Efendimiz SAV diyor ya, “Cennet
hurilerinden birisi serçe parmağındaki yüzüğü dünyaya tutsaydı, güneş sönerdi.”
Gerçekten
de o tüneldeki ışıkları dünyaya yani güneşe benzetirsek, tünelden çıkışa ise
cennet diyebiliriz. Tünelin üstünü açsak, güneş ışığından tünelin
ışıkları görünmez olur.
Dünyadaki
bir çok insanın içindeki can sıkıntısı ise, tünelin darlığındandır.
Tabi bu dünyayı ebedi sananları ben, tünelden çıkmayıp o tünele yerleşenlere
benzetiyorum. Bu dünyanın geçici olduğuna inanıp ibadet eden müminler ise o
boğucu tünelde havalandırma boşluklarında temiz hava alarak şarj olurlar ve can
sıkıntısı yaşamazlar.
Önlerindeki
far ışığında çıkışı bulurlar. Bu far ışığı Kuran-ı Kerim’dir. Ben de
çoğumuz gibi Arapça Kuran okumayı bilmesem de, Kuran’ın Türkçe mealini
defalarca sindire sindire
okudum.
Şu günlerde bilgisayardan
arapça Kur’an okumayı da öğreniyorum. Ama 2000li yılların başında manasını çok
merak ediyordum acaba Allah Kur’an’da ne anlatmış diye. Köylerimizde Kur’an-ı
Kerim duvarda tablo gibi asılı durur. Manasını da öğrenmek gerekir
diye düşünüyorum. Mehmet Akif merhum bunu ne güzel anlatmış :
"İbret olmaz
bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksad
aranmaz mı bu âyetlerde?
Lâfzı muhkem
yalınız, anlaşılan, Kur'ân'ın:
Çünkü kaydında
değil, hiçbirimiz ma'nânın:
Ya açar Nazm-ı
Celîl'in, bakarız yaprağına;
Yâhud üfler geçeriz
bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele
Kur'ân, bunu hakkıyle bilin,
Ne mezarlıkta
okunmak ne de fal bakmak için!"
Mehmet Akif Ersoy
Allah bizi seviyor, yeter ki biz de O’nu
sevelim ve günah işleyip O’nu üzmeyelim.. Allah hepimize dünyadaki imtihanımızda
yardım etsin, nefsimize, şeytana uydurmasın.
Celal Çelik Ankara
( Konya-Ereğli )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder