31 Mart 2013 Pazar

İki kapılı bir Han


İki kapılı bir Han

 

           Zaman ne çabuk geçiyor, emekli olalı iki yıl olmuş bile. (BU YAZININ İLK HALİNİ HAZİRAN 2012 DE YAMIŞTIM.) Bu yaz yine memleketimiz Konya Ereğli’mizden aldığımız eve geldik. Yine yazı gördük elhamdülillah. 

 

Bu yazıda, inşallah siz dostlarıma 20 gün önce Şanlıurfa’daki kardeşimi ziyaretimizden dönerken, yolda hissettiklerimi yazacağım. Mayıs(2012) başında Ankara’dan Ereğli’ye geldik. Ereğli’de iki gün kaldıktan sonra, Şanlıurfa’daki kardeşimin ısrarlı davetine uyarak Urfa’ya gittik. Torunları yani yeğenlerimi çok özlemiştik.

 

Şehir içindeki yolculuklarda babam beni tekerlekli sandalye üzerinde hep arkaya bindirirdi. Fakat Ereğli’den Urfa uzak olduğu için, babam kucaklayarak ön koltuğa oturttu. Giderken ve gelirken yolda resimler çektim. 

 

        Allah bu dünyayı, sadece biz insanları imtihan etmek için yaratmıştır. Burası geçici bir sınav meydanıdır. Allah Kuran’da : “Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O azîzdir, gafurdur (üstün kudret sahibidir, affı ve mağfireti boldur).” (Mülk suresi 2. ayet)

 

Hepimiz biliriz ki, atamız Hz. Adem a.s. cennetten dünyaya indirildi. Ve eğer biz bu imtihanı kazanırsak yine asıl vatanımıza cennete döneceğiz. Bu yazdıklarımı arabada düşündüm. Nerden mi aklıma geldi?

 

Otobanda ilerlerken önümüzde tünel göründü. Tünele girerken 2963 metre yazıyordu. Neredeyse üç km. Tünele girdik, farlarımızı yaktık. Tünel içinde havalandırma boşlukları ve lambalar vardı. Üç km boyunca bu yazacağım şeyleri düşündüm.

 

       Ben o tünelden geçerken, tüneli dünyaya benzettim. Bu dünya tüm genişliğiyle bir tünel gibidir. Tünelden çıkınca geniş dünya ise cennet gibidir. Düşünün ki bu dünyadaki bir tünel ne kadar yer kaplar.

 

Dünya da cennetin yanında bir atom bile değildir. Aşık Veysel’in dediği gibi bu dünya, uzun ince bir yol, iki kapılı bir han… Tünelden çıkarken güneş ışığı gözümü kamaştırdı. Hani Peygamber Efendimiz SAV diyor ya, “Cennet hurilerinden birisi serçe parmağındaki yüzüğü dünyaya tutsaydı, güneş sönerdi.”

 

Gerçekten de o tüneldeki ışıkları dünyaya yani güneşe benzetirsek, tünelden çıkışa ise cennet diyebiliriz. Tünelin üstünü açsak, güneş ışığından tünelin ışıkları görünmez olur.

 


Dünyadaki bir çok insanın içindeki can sıkıntısı ise, tünelin darlığındandır. Tabi bu dünyayı ebedi sananları ben, tünelden çıkmayıp o tünele yerleşenlere benzetiyorum. Bu dünyanın geçici olduğuna inanıp ibadet eden müminler ise o boğucu tünelde havalandırma boşluklarında temiz hava alarak şarj olurlar ve can sıkıntısı yaşamazlar.

 

Önlerindeki far ışığında çıkışı bulurlar. Bu far ışığı Kuran-ı Kerim’dir. Ben de çoğumuz gibi Arapça Kuran okumayı bilmesem de, Kuran’ın Türkçe mealini defalarca sindire sindire okudum.

 


Şu günlerde bilgisayardan arapça Kur’an okumayı da öğreniyorum. Ama 2000li yılların başında manasını çok merak ediyordum acaba Allah Kur’an’da ne anlatmış diye. Köylerimizde Kur’an-ı Kerim duvarda tablo gibi asılı durur. Manasını da öğrenmek gerekir diye düşünüyorum. Mehmet Akif merhum bunu ne güzel anlatmış :

 

"İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!

 

Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu âyetlerde?

 

Lâfzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur'ân'ın:

 

Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma'nânın:

 

Ya açar Nazm-ı Celîl'in, bakarız yaprağına;

 

Yâhud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

 

İnmemiştir hele Kur'ân, bunu hakkıyle bilin,

 

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!"

Mehmet Akif Ersoy

 

      Allah bizi seviyor, yeter ki biz de O’nu sevelim ve günah işleyip O’nu üzmeyelim.. Allah hepimize dünyadaki imtihanımızda yardım etsin, nefsimize, şeytana uydurmasın.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder