Büyüklerde,
büyüklüğün alâmeti TEVAZU
... Zaten
büyüklerde, büyüklüğün alâmeti tevazu; küçüklerde küçüklüğün alâmeti ise, gurur
ve tekebbürdür diyor bir büyük islam alimi ...
Büyüklüğün alâmeti tevazudur denilince, şu an aklıma Konya Ereğli
müftüsü Yusuf Eseroğlu hocam ile yaşadığım bir anı hatırıma geldi.
Ben emekli olduktan sonra memleketimiz Konya
Ereğli’den bir ev aldık. Yazları üç dört ay memleketimizde kalıyoruz. Ereğli’de
fazla yokuş olmadığı için, şehrin tarihi ve en büyük camisine akülü sandalyemle
Cuma namazlarına gidiyoruz. Sandalyemle caminin içine giremesem de, yazları
geniş avluda namaz kılıyorum.
Hutbeleri çok etkili bulduğum için birkaç
hafta sonra babama Ulu Caminin imamı Hasan Çınar hocayla tanışalım mı, dedim.
Cumadan dağılırken akülü arabamla cami kapısına yanaştım. İmam odası kapıdan
görülüyordu. Babam Hasan hocayı çağırmaya gitti. Namaz biter bitmez ayrıldığını
söylemişler.
Soran adam, babam beni anlatınca hemen yanıma
geldi. Görünce hemen tanıdım. Yerel televizyonda izlediğim Ereğli müftüsü Yusuf
Eseroğlu hocaydı. Uzun boyuyla heybetli ve vakar duruşu heyecandırdı.
Merhaba kardeşim, dedi. Ben kendimi tanıttım
ve yerel televizyonda izlediğimi ve sohbetinden çok istifade ettiğimi söyledim.
Celal kardeşim şu an acele gitmem gerekiyor, fakat inşallah müftülüğe gelirsen
sohbet ederiz, bir çayımı iç, dedi. Yanımda bulunan müzik Cdsini hediye ettim.
Teşekkür etti.
Bir an duraksadı, haa Celal kardeşim müftülük
ikinci katta ve asansörümüz yok ama Sen çıkamazsan da inşallah ben aşağı
inerim, dedi.
Aradan bir ay kadar geçti. Bir gün babama hadi
müftüyü ziyarete gidelim, dedim. Yanımıza, okullar kapanınca Ereğliye gelen
yeğenim İrem’i de alarak müftülük binasına gittik. Müftülük eski bir binaydı ve
çok dik merdivenle çıkılıyordu. Babam yukarıya haber vermeye çıktı.
İrem ve ben sokakta bekliyorduk. O zaman hac
kayıtları vardı. Müftülüğe girenler, çıkanlar, epey kalabalıktı. Biran, bunca
yoğunlukta herhalde gelemez diye düşündüm.
Babam aşağı indi, müftü bey birazdan gelecek,
dedi. Sevindim. Müftü bey geldi. Binanın altında müftülüğe ait kilitli bir ofis
vardı. Orayı açtırdı, karşılıklı oturduk ve çay söyledi.
İrem’e de meyve suyu getirtti. Çay içerken yirmibeş
otuz dakika güzel bir sohbet oldu. Yusuf hocam yıllarca bana baktığı için
babamı tebrik etti. Dedi ki, zaten Kuran’da Allah, ana babaya öf bile demeyin,
diye emrediyor. Fakat, ana babalar evlatlarınıza iyi bakın, diye hiç ayet yok.
Çünkü evladımıza bakmak insanın genlerinde var. Allah insanı o fıtratta
yaratmış.
Değerli müftümüz Yusuf Eseroğlu hocam sohbet
sonunda imzalayarak bir islam ilmihali kitabı hediye etti. Dörtten beşe geçen
yeğenim İrem’e CDli Kuran elifbası hediye etti, nasihatlerde bulundu.
Yusuf hocam, ‘Hocam bu yoğunlukta vakit
ayırdınız, teşekkür ederim, sizi fazla meşgul etmeyeyim’, demeden önce kesinlikle
kalkmaya teşebbüs etmedi. Peki Celal kardeşim yine beklerim, dedi. Babam sandalyemle
beni seyyar rampa ile arabaya bindirene kadar yukarı çıkmadı. Allah razı olsun.
Gerçekten büyüklerde, büyüklüğün alâmeti
tevazudur sözüne yakışan bir insan, bir yönetici, bir kamu yetkilisi böyle
olmalıdır.
Bütün kamu yöneticileri keşke böyle olsa.
Kaymakamlar, valiler, belediye başkanları halkın içine karışıp beraber çay içip
sohbet etseler keşke... Keşke ramazanda fakirlerin evlerine gidip bir kuru
fasulye de olsa yiyerek iftar etseler, onları sevindirseler...
Allah bizi şeytana nefsimize uydurup
kibirlenenlerden eylemesin...
Celal Çelik Ankara
( Konya-Ereğli )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder