19 Ocak 2013 Cumartesi

Büyüklerde, büyüklüğün alâmeti TEVAZU


Büyüklerde, büyüklüğün alâmeti TEVAZU

 

     ... Zaten büyüklerde, büyüklüğün alâmeti tevazu; küçüklerde küçüklüğün alâmeti ise, gurur ve tekebbürdür diyor bir büyük islam alimi ...  

 

Büyüklüğün alâmeti tevazudur denilince, şu an aklıma Konya Ereğli müftüsü Yusuf Eseroğlu hocam ile yaşadığım bir anı hatırıma geldi.

 

Ben emekli olduktan sonra memleketimiz Konya Ereğli’den bir ev aldık. Yazları üç dört ay memleketimizde kalıyoruz. Ereğli’de fazla yokuş olmadığı için, şehrin tarihi ve en büyük camisine akülü sandalyemle Cuma namazlarına gidiyoruz. Sandalyemle caminin içine giremesem de, yazları geniş avluda namaz kılıyorum.

 

Hutbeleri çok etkili bulduğum için birkaç hafta sonra babama Ulu Caminin imamı Hasan Çınar hocayla tanışalım mı, dedim. Cumadan dağılırken akülü arabamla cami kapısına yanaştım. İmam odası kapıdan görülüyordu. Babam Hasan hocayı çağırmaya gitti. Namaz biter bitmez ayrıldığını söylemişler.

 

Soran adam, babam beni anlatınca hemen yanıma geldi. Görünce hemen tanıdım. Yerel televizyonda izlediğim Ereğli müftüsü Yusuf Eseroğlu hocaydı. Uzun boyuyla heybetli ve vakar duruşu heyecandırdı.

 

Merhaba kardeşim, dedi. Ben kendimi tanıttım ve yerel televizyonda izlediğimi ve sohbetinden çok istifade ettiğimi söyledim. Celal kardeşim şu an acele gitmem gerekiyor, fakat inşallah müftülüğe gelirsen sohbet ederiz, bir çayımı iç, dedi. Yanımda bulunan müzik Cdsini hediye ettim. Teşekkür etti.

 

Bir an duraksadı, haa Celal kardeşim müftülük ikinci katta ve asansörümüz yok ama Sen çıkamazsan da inşallah ben aşağı inerim, dedi.

 

Aradan bir ay kadar geçti. Bir gün babama hadi müftüyü ziyarete gidelim, dedim. Yanımıza, okullar kapanınca Ereğliye gelen yeğenim İrem’i de alarak müftülük binasına gittik. Müftülük eski bir binaydı ve çok dik merdivenle çıkılıyordu. Babam yukarıya haber vermeye çıktı.

 

İrem ve ben sokakta bekliyorduk. O zaman hac kayıtları vardı. Müftülüğe girenler, çıkanlar, epey kalabalıktı. Biran, bunca yoğunlukta herhalde gelemez diye düşündüm.

 

Babam aşağı indi, müftü bey birazdan gelecek, dedi. Sevindim. Müftü bey geldi. Binanın altında müftülüğe ait kilitli bir ofis vardı. Orayı açtırdı, karşılıklı oturduk ve çay söyledi.

 

İrem’e de meyve suyu getirtti. Çay içerken yirmibeş otuz dakika güzel bir sohbet oldu. Yusuf hocam yıllarca bana baktığı için babamı tebrik etti. Dedi ki, zaten Kuran’da Allah, ana babaya öf bile demeyin, diye emrediyor. Fakat, ana babalar evlatlarınıza iyi bakın, diye hiç ayet yok. Çünkü evladımıza bakmak insanın genlerinde var. Allah insanı o fıtratta yaratmış.

 

Değerli müftümüz Yusuf Eseroğlu hocam sohbet sonunda imzalayarak bir islam ilmihali kitabı hediye etti. Dörtten beşe geçen yeğenim İrem’e CDli Kuran elifbası hediye etti, nasihatlerde bulundu.

 

Yusuf hocam, ‘Hocam bu yoğunlukta vakit ayırdınız, teşekkür ederim, sizi fazla meşgul etmeyeyim’, demeden önce kesinlikle kalkmaya teşebbüs etmedi. Peki Celal kardeşim yine beklerim, dedi. Babam sandalyemle beni seyyar rampa ile arabaya bindirene kadar yukarı çıkmadı. Allah razı olsun.

 

Gerçekten büyüklerde, büyüklüğün alâmeti tevazudur sözüne yakışan bir insan, bir yönetici, bir kamu yetkilisi böyle olmalıdır.

 

Bütün kamu yöneticileri keşke böyle olsa. Kaymakamlar, valiler, belediye başkanları halkın içine karışıp beraber çay içip sohbet etseler keşke... Keşke ramazanda fakirlerin evlerine gidip bir kuru fasulye de olsa yiyerek iftar etseler, onları sevindirseler...

 


Allah bizi şeytana nefsimize uydurup kibirlenenlerden eylemesin...

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder