6 Haziran 2016 Pazartesi

2016 Ereğli Yaz Dönemi Hüzünlü Başladı


2016 Ereğli Yaz Dönemi Hüzünlü Başladı

 

Bu yıl yaz dönemini erken başlattık. 14 Mayıs 2016’da Ankara’dan memleketimiz Konya Ereğli’ye geldik. Erken geldik çünkü 19 Mayısta dayımın kızının düğünü vardı.

 

Ereğli’ye geldikten sonra yaşadıklarımı ayrıntılara girmeden kısaca yazmak istiyorum çünkü burası bir blog (günlük) sayfası…

 

Allah rahmetiyle muamele eylesin

 

Düğünden üç gün önce 16 Mayıs 2016 Pazartesi kuzenimin kızı Nisa Tekin’in vefat haberini aldık. Şubatta Lösemi tedavisi başlamış, dört ay sonra Hakk’a yürümüştü.

 

Annemin ablası Fadimana teyzemin torunuydu Nisa… 15-16 yaşındaydı. Birkaç yıl önce Karaman Ayrancı’da teyzemgile gittiğimiz bir bayram ziyaretinde görmüştüm.

 

Kuzenim Kadriye’nin kızı Nisa hayat doluydu. Kuzenleriyle bahçede koşturuyordu.

 

İstanbul’da yaşıyorlardı. Çokta zekiymiş, geçen sene Teog sınavında başarılı olmuş ve Denizcilik Lisesini kazanmış, orada okuyordu, şimdi ikiye geçecekti.

 

Hep gülümserdi. Kuzenim hastanedeyken Facebook’ta paylaştığı resimlerde hep gülümsüyordu. Zaten vefat ettiği ana kadar bilincini hiç kaybetmemiş.

 


Kuzenim Kadriye başında ağlarken gözünü açamıyor, konuşamıyor ama annesinin yüzünü okşuyor, adeta teselli veriyormuş. Doktorlar Nisa fenalaşınca odadan çıkarmışlar ve az sonra son nefesini vermiş.

 

Allah rahmet etsin. Daha onun imtihanı başlamamıştı. İnşallah şehittir, ailesine mahşerde şefaat eder ve cennetteki makamı yüksek olur.

 

Buraya göndermeden önce, cenazeyi İstanbul’daki evlerinin önüne getirmişler. Denizcilik lisesinden sınıf arkadaşları beyaz kıyafetleriyle evin önüne gelmişler.

 

Kuzenim o ȃnı telefonda annesine anlatıp ağlamış. Cenaze gelmeden annemgil Ayrancı’ya teyzemgile gittiler, orda teyzem bunu anneme ağlayarak anlatmış.

 

Kuzenim: “Anne beyaz güvercinler geldi, içinde benim güvercinim yok anneee…” :(

 

18 Mayıs 2016 Çarşamba Ambar köyünde toprağa verildi. Dayım kına gecesini iptal etti.

 

Ereğli’de gezdim

 

2016 Ereğli günleri böyle hüzünle başladı.

 

Cuma günü akülü yani özgürlük arabamla Ulu camiye gidip yine minare gölgesinde Cuma namazını ve sonra yine cami avlusundaki üç cenaze namazını kıldım.

 

İçimden, inşallah en yakın zamanda vuslatım olurda, bu tabuta bende girerim ve cenaze namazım burda Ulu Cami’de kılınır, diye geçirdim.

 

Namaz sonrası Ulu Cami avlusunda Facebook’tan arkadaşım Ahmet Türk isimli gençle karşılaştık. 21 yaşındaki Ahmet çok olgun bir gençti, müsaitsen beraber gezelim, dedim.

 

Ahmet’le beraber halaoğlum, kuzen öğretmen Burak Serpek’a uğradık ve sonra Park Site isimli AVM’ye geldik. Yemek ve çay sohbeti sonrası Ahmet müsade istedi.

 

Bende kışın Facebook’tan aşina olduğum Engelsiz Yarınlar derneğine gittim. Eski Sümer karakolunun orda, Down Cafe’nin yanında müstakil ağaçlık şirin bir yer…

 

Derneğe geldiğimde kimse yoktu. Sonra içerden akülü sandalyede bir genç çıktı. Kendisi derneğin sekreteri imiş. İbrahim Ercan isimli genç hoş sohbetiyle beni kendine çekti.

 


Hemen çay getirdi. Dernek avlusundaki masaya koydu. Sohbete başladığımızda akülü arabama göz gezdiriyordu. Arabanın far camı kırıktı. Abi bi dk, dedi.

 

Akülü arabasıyla gidip ilerdeki çantadan tornavida aldı, bina yan tarafına gitti. Ben çayımı yudumlarken bir eli akülü araba kumandasında, öbür ölünde yeni far camıyla döndü.

 

Kendisi de akülü arabasında olan İbrahim kardeşim, eğilerek far camımı vidaladı, üstelik yeni ampülde taktı. Allah razı olsun. Parçaları nerede buldun diye merak ettim.

 

Üzerine römork devrilip ölen bir engellinin hurdacıya satılan akülü aracını satın almış. Sağlam parçalarını kullanıyormuş, bana da nasipmiş.

 

İbrahim ise 2006’da ağaç keserken üzerine ağaç devrilmesi sonucu felç olmuş.

 


 

İbrahim akülü arabamı tamir edince gurbetçi Çetin kardeşim aklıma geldi.

 

Hastalığım iyice ilerleyince, iş dışında dışarı çıkamıyor, haftasonları sürekli evdeydim.

 

Ereğli belediyesi ihtiyaç sahiplerini belirleyip ücretsiz akülü tekerlekli sandalyeler veriyormuş.

 

2003 yılında amcam belediyedeki tanıdıklarından bir akülü araba ayarlamış. Amcam bizi çağırdı. İşten izin alarak Ankara’dan Ereğli’ye gittik.

 

Oradaki yetkili otomobille geldiğimizi görünce akülü arabayı vermek istemedi. Zengin zannetti bizi herhalde... Haklıydı. Ben o arabayı iki, üç yıl para biriktirip alabilirdim.

 

Sonradan adının Çetin olduğunu öğrendiğim, kalbi insan sevgisiyle dolu olduğu yüzünden belli olan hayırsever genç:

 

“Benim hakkım helal olsun. Engelli kardeşimi sevindirelim. Akülü arabayı ona verelim” dedi.

 

Akülü arabayı alarak mutlu şekilde Ankara’ya döndük.

 

Emekli olana kadar yazları haftasonunda özgürce dolaştım ve dostlarla Harikalar Diyarı parkındaki çay bahçelerine gidip sohbet edip mutlu oldum. Şimdi ise Ereğli’de…

 


Sonradan öğrendiğime göre, bu akülü arabalar Hollanda’dan geliyormuş. Hollanda’da yaşayan üç gurbetçi vatandaşımız bir şey görmüşler ve çok üzülmüşler.

 

Hollanda devleti ihtiyacı olan her engelliye akülü araba veriyormuş. Üstelik sanırım üç-beş yılda bir bu arabaları yeniliyormuş. Eski akülü arabalar ise hurdalığa atılıyormuş.

 

Bu üç vatandaşımız düşünmüşler, ülkemizde sokağa çıkamayan pek çok engelli var.

 

Bu arabaları toplayarak, tamir edip, bakım yaptıktan sonra, öncelikle kendi memleketlerine, daha sonra da çeşitli belediyelere göndermeye karar vermişler.

 

Bildiğim kadarıyla Ereğli, Karaman, Konya ve Kayseri’de bu akülü arabalar ihtiyaçlı engellilere ulaştırılmış.

 

Bu üç gurbetçi kardeşim elele verip bu arabaları Türkiye’ye göndermişler.

 

Birisi, çalıştığı iş gereği, yurtdışı gümrük ve nakliyat tırları işini üstlenmiş.

 

Diğeri, akülü arabalarını tamir bakım yapmış, akülerini yenilemiş, şarj cihazı ayarlamış.

 

Sonuncusu, Hollanda’da hayırsever bir lokanta işletmecisiymiş. Bu işler için gerekli olan maddi desteği o sağlamış. Allah onlardan razı olsun.

 

İşte Hollanda’da akülü arabaları tamir eden ve Ereğli’de bana akülü arabayı verip sevindiren o merhametli kişi, Çetin kardeşimmiş. Hollanda’da elektrik teknisyeniymiş.

 

2006’da bir trafik kazası geçirmiş ve felç olmuş. Yıllardır her namazımda ona da dua ediyorum.

 

İnşallah hastalık ona eminim ilahi hediyedir ki, cennette makamı yükselsin.

 

Aydın Kaynarca Bey Uğradı

 

Birkaç gün sonra Haymana’da görev yapan astsubay kardeşim Faik aradı. Yengemin ameliyat tarihi belli olmuş, okula giden yeğenlerime bakması için annemi çağırıyordu.

 

Beş gün sonra da dostum Aydın Kaynarca bey Anamur’dan dönerken Ereğli’ye uğradı. Karşı komşumuz Yaşar Keleş Bey’den aldığım projeksiyon cihazı ile Türkiye kupası finalini odamın duvarına yansıtarak izledik.

 

Neyseki bir Fenerbahçeli olarak dostum Aydın Bey’le kupayı ezeli rakibimize kaptırmanın üzüntüsü çabuk geçti. Cuma namazı sonrası Ereğli’de parklarda gezdik.

 

Ereğli’de de Ankara gibi harika komşularımız var. Karşı komşumuz öğretmen Yaşar – Hatice Keleş Hocamgil dostum Aydın beyle beraber bizi yemeğe davet etti.

 

Hatice hanım, lezzetli yemekleri ile Yaşar bey hoş sohbetiyle çok güzel misafir ettiler. Onları çok seviyorum. Allah razı olsun, cennette de ebedi komşu etsin.

 


Ertesi gün cumartesi öğlen Aydın Kaynarca bey dostum Ereğli’den Ankara’ya döndü. Tabi ki annemi de götürüp bizim eve bıraktı. Allah razı olsun canım dostum.

 

Yengem Değer Çelik 30 Mayıs 2016 pazartesi günü ameliyat oldu, çok iyi geçmiş şükür.

 

Annem Ankara’ya gittikten sonra altkat komşumuz Birgül hanım ve Hatice hanım gönderdiği lezzetli yemeklerle güzel komşuluk örneği sergilediler.

 

2010’da engelli kadrosundan emekli oldum. Yıllardır çalışırken biriktirdiklerimle ve emekli ikramiyemi değerlendirip memleketimizde bu evi aldık.

 

Atasözünün haklılığı birkez daha ortaya çıktı, Elhamdülillah…  “Ev alma, komşu al.” 

 

ENGELSİZ YARINLAR DERNEĞİNDE SIKMA BÖREK YEDİK

 

3 Haziran 2016 Cuma günü Ulu Cami’de Cuma namazı kıldıktan sonra Engelsiz Yarınlar Derneği’ne geldim. Zira o gün açılış vardı. Üç ay sürecek kermesin açılışı…

 

Dernek Başkanı Songül Vural hanımla tanıştık. Herkesle tektek şefkatle ilgilenen, kendisi de bir engelli annesi olan Songül hanım yaşadıklarını anlatırken gözleri yaşardı.

 


O gün sadece sıkma börek ikramı vardı. Facebook’tan davet gönderdiklerimden sevgili Öğretmen Serpil Kasapçopur hocam, okuldan yorgun çıkmasına rağmen kırmayıp geldi.

 

Bana börek ısmarladı. Hocam ben ödeyim dedim ama parasını     o verdi. Kermesin geliri ile ihtiyacı olanlara tekerlekli sandalye alınacakmış ya, benim de katkım olsun, dedi.

 


Hikmet dayınla arada geliriz haftasonu, çorbada tuzumuz olur, diye ekledi.

 

Oradaki engellilerin hepsinin ilginç birer hikayesi var. Cuma günleri gidince dinlediğim hikayelerden de ilerki yazılarda yazmama izin verirlerse bahsetmek isterim.  

 

Songül Vural hanım, oradaki engelliler ve yakınlarının hepsi çok merhametli, melek gibi insanlar, beni de güzel misafir ettiler, Allah razı olsun. Allah yardımcıları olsun.  

 

Mucize isimli filmde köylü bir baba, vefa borcu olarak sağlıklı kızını vermek istiyor. Oğlanın babası, ama benim oğlum sakattır, deyince kızın babası diyor ki:

 

“Kalbi sakat olmasın.”

Evet, engelli insanlar kötülük yapmaz, yapamaz, kalbinde sevgi, şefkat, merhamet vardır, saftır, temizdir, inşallah cennete yakindir. Yani kalbi sakat değildir.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder