Hüngür Hüngür Ağladı
Biliyorsunuz yaz boyu memleketimiz Konya Ereğli’de kalıyoruz.
Buradaki odamda televizyon yok ama nasıl mı TV izliyorum? Laptop’ıma TV kartı
takarak…
Flaşlardan az büyükçe olan TV kartını USB’den laptopa takıyorum.
Ucuna da odamdaki anten prizinden kablo çekti babacım. Belediye yayınlarını laptoptan izleyebiliyorum.
Bu yazıda Ereğli’de izlediğim iki haber ve acizane yorumumuzdan
bahsetmek istiyoruz, sonrasında da başlıkta geçen hüngür hüngür ağlayanı
anlatacağım:
BİRİNCİ HABER:
Geçtiğimiz hafta 3 Haziran 2016 Cuma Amerikalı ünlü boksör Muhammed
Ali hayatını kaybetti. Hepimiz çok üzüldük. Ama Emel hanım bir başka üzüldü.
Televizyonda izlediğim bu haberi bir gazetenin internet sayfasından
aynen kopyalamak istiyorum. Sonra Muhammed Ali’nin müslüman olması ile ilgili
bir yorum yazacağız:
Çocuklarını tedavi ettiren Muhammed Ali için ağlıyor
HATAY'ın
İskenderun İlçesi'nde yaşayan 76 yaşındaki Emel
Hadduroğlu Ozan, 40 yıl önce çocuklarını tedavi ettiren dünyaca ünlü
Müslüman boksör Muhammed Ali için gözyaşı döküp, türbede onun için dua
ediyor.
Emel
Hadduroğlu Ozan, akraba evliliği sonucu kan uyuşmazlığı hastalığıyla
dünyaya gelen kızı Nilgün ve oğlu Camiz'i tedavi ettirmek için 1965'te işçi
olarak Almanya'ya gitti. O dönem 2 yaşında olan Nilgün ve 3 yaşında oğlu
Camiz'i, Alman hastanelerinde tedavi ettirmeye çalışan Ozan, efsanevi boksör Muhammed
Ali'nin 1976'da maç için ülkeye geldiğini duyunca, onu görmek için Münih
kentine gitti. Ozan, ünlü boksörün kaldığı otele gidip, hayranlarının arasında
kucağında çocuklarıyla yardım istedi. Muhammed Ali, yanına çağırdığı anne ile
çocuklarına Amerika'da tedavi sözü verdi.
ABD'DEN 2
PROFESÖR GÖNDERDİ
Gereken evrak
hazırlanırken Nilgün hayatını kaybetti, Alman doktorlar da Camiz'in ABD'ye
gitmesine gerek olmadığını, ameliyat edebileceklerini söyledi. Bunu öğrenen
ünlü boksör Muhammed Ali, Almanya'da yapılan ameliyata ABD'li 2 profesör
gönderdi. Ameliyat edilen Camiz, 32 yaşında Almanya'da öldü. Emel Hadduroğlu
Ozan, oğlu Camiz'i de kaybedince İskenderun'a
kesin dönüş yaptı.
"NUR
İÇİNDE YAT"
Emel Hadduroğlu Ozan,
ünlü boksörün ölüm
haberini alınca gözyaşlarına boğuldu. İskenderun'daki Hurmalı Dede Türbesi'ne
giden Ozan, "Muhammed Ali büyük insan, güzel insan Allah seni
cennete kavuştursun. Sen bana yardım ettin, elimden tuttun, bana kucak açtın.
Bana yaşama gücü verdin. Yavrularıma ilham verdin. Nur içinde yat" diye dua etti.
Her zaman
çocuklarına dua etmek için gittiği türbeye bu defa Muhammed Ali için geldiğini
belirten yaşlı kadın,
"Duyduğum günden beri hastayım. İki gün ayağa kalkamadım. Ağır geldi ölümü
bana, ölecek insan değildi. Ama ecel gelmiş Allah rahmet eylesin" diye
konuştu.
"BEN DE
BABAYIM, SANA YARDIM EDECEĞİM"
Emel Hadduroğlu Ozan,
yardım istediği Muhammed Ali'yle görüşmek için verdiği mücadele ve sonrasında
yaşadıklarını da şöyle anlattı:
"Yıl 1976'ydı
Muhammed Ali'nin maçının olduğunu duyunca onu görmeye, konuşmaya gittim.
Kendisi otelde pencereden görünüyordu. Kalabalığın arasından geçmek istiyordum
bırakmadılar, ben de kendisine feryat ederek sesim duyurdum ve dikkatini
çekmişim. Beni işaret ederek çağırdılar. Yanına gittik çocuklarımın hasta
olduğunu ameliyat olmaları gerektiğini bunun için yardımını istedim. Bana,
'Ağlama. Ben de babayım, sana yardım edeceğim' dedi. Çocuklarıma sarıldı onları
öptü, kucağına aldı. 'Üzülmeyin ben sizi götürüp tedavi edeceğim' dedi. Uçak
biletlerini bekliyorduk o sıra Nilgün öldü. Oğlum Camiz için Amerika'ya götürüp
tedavi ettirmek istedi. Almanya'daki doktorlar 'Biz burada tedavi ederiz'
dediler. Bunun üzerine Muhammed Ali, profesörleri Almanya'ya gönderdi.
Ameliyata 5 profesör girdi."
Bu haberi izleyince internetten ingilizce Muhammed Ali’nin müslüman
olmadan 22 yaş öncesini (1964 öncesi) araştırdım. Evet tezim haklı çıktı.
Evet Muhammed Ali çok iyiliksever, sert yumruklu fakat yufka
kalpliydi. Herkese iyilik yapmıştı. Bu yüzden Allah onu karanlıklardan çıkarıp
kalbini imanla nurlandırmıştı.
Hayatımı anlattığım kitapta, Allah’ın beni neden hidayete
erdirdiğini şöyle anlatmıştım; Muhammed Ali’de aynen böyledir bence:
Aşağıdaki
Hadis-i Şerif, Allah’ın neden bana hidayet verdiğini açıklıyor.
Hz.
Hatice'nin (r.anha) amcası olan Hakim bin Hizam yüz yirmi senelik ömrünün
altmış senesini cahiliyede, altmış senesini de İslâm üzere yaşadı.
Sahih-i
Müslim'de Hakim bin Hazam'dan rivayet edilen bir hadiste Hakim, Rasulullah'a
şunu sormuştur:
"Ey
Allah'ın Rasulü! Benim cahiliyede yapmış olduğum sadaka, köle azad etme ve
sıla-ı rahimler (akrabayı
kollama) için bir sevap var mıdır?"
Bunun üzerine Allah Rasulü (sav):
"-
(Cahiliyede) yapmış olduğun hayırlar üzere müslüman oldun"
buyurur.
Evet
ben gençliğimde karşılıksız çok iyilikler yapmıştım. Lisede pekçok komşumuzun
elektronik cihazını tamir etmiştim.
Üniversitede
de tüm harçlığımı yetim arkadaşımla paylaşmıştım.
Maaşımla
kızkardeşimin tüm üniversite masraflarını karşılamıştım. Daha çok vs…
Bunları,
Allah’ın neden bana hidayet verdiğini belirterek inşallah örnek olmak için
anlattım.
Yukarıdaki
hadis-i şerif’te belirtildiği gibi Allah yapılan hiçbir iyiliği zayi etmiyor.
İyilik
yap, denize at, balık bilmezse Halık (yaratıcı Allah) bilir.
İKİNCİ HABER:
Yine geçtiğimiz hafta bir haber dikkatimi çekti. Almanya’da
düzenlenen bir rock müzik konseri festivalinde alana yıldırım düşmesi üzerine
51 kişinin yaralandığını söylüyordu.
Benim bu haberi vermemin sebebi, aynı festivalde geçtiğimiz yıl
yine yıldırım düşmesi ve 33 kişinin yaralanmasıydı. Hikmet nazarıyla olaya bakınca
Allah’ı öfkelendirmeleri olduğunu tahmin ediyorum.
Allah başımıza gelen sıkıntı, bela, kaza, hastalık gibi hiçbir
olayı hikmetsiz yaratmaz. Hikmet demek,
gizli manevi sebep demektir.
Allah Kuran’da bizden onlarca ayette aklımızı kullanmamızı istiyor.
Yani olayların hikmetini düşüneceğiz ve ona göre halimizi düzelteceğiz.
Önce yine haberi kopyalayayım, sonra acizane yorumumuzu yazacağız:
Almanya’nın Frankfurt kenti
yakınlarında batısında düzenlenen Rock am Ring festivali kapsamında
gerçekleştirilen bir konser sırasında seyircilerin üzerine yıldırım düştü.
8'İ AĞIR 51 KİŞİ YARALANDI
Yetkililer 8’i ağır olmak üzere en az
51 kişinin yaralandığını söyledi. Bu 31’incisi düzenlenen festivalin
organizatörleri, Avrupa’yı etkisi altına alan kötü hava koşullarına rağmen
festivalin devam edeceğini söyledi.
GEÇTİĞİMİZ YIL DA 33 KİŞİ YARALANMIŞTI
Geçtiğimiz yıl da düzenlenen festivale
de yıldırım düşmüş 33 kişi yaralanmıştı. Orta Avrupa’da bir süredir devam eden
şiddetli yağışlar nedeniyle çok sayıda kasırga meydana geldi. Şiddetli
yağışların vurduğu Almanya’da 11 kişi hayatını kaybetti.
Masum bir rock konseri değildi bu. Haberde gördüğüm alanda yüzlerce
küçük çadır kurulmuştu ve kızlı erkekli gençler içki ve daha başka günahlarla
Allah’ın gazabını çekmişlerdi. Yani tesadüf değildi.
Kuran’da geçen, yıllarca uyarıları dinlemeyen ve fuhşiyattan
vazgeçmeyen Hz. Lut kavminin taş yağdıran kasırga ile nasıl helak olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Müzik dinlemek konusunda ise yine kitapta şöyle yazmıştık:
Bu
konuyla ilgili sevgili Mevlevi Yazar Hayat Nur Artıran hocamızın bir
röportajından ilgili bölümü aktarıyorum:
Hazreti
Mevlânâ’ya göre musiki Cenabı Allah’ın sesini sembolize etmektedir. İşte o sema ayini sırasında
semazen Cenabı Hakkın sesini duyar, vecde gelir ve dönüp sema etmeye başlar.
Sema
niçin Cenabı Allah’ın sesini sembolize etmiştir?
ARTIRAN: Araf suresi 172. ayetinde “Elestü bi Rabbeküm”
hitabında “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiştir. Ve bütün ruhlar da “belâ”
derler. “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye tasdik ederler.
Mevlânâ Hazretleri “O gün Kâlu belada o sesi duymayan, o cemali
görmeyen bir kişi varsa ben imansızım” der.
O kadar büyük bir yemindir bu. Demek oluyor ki o Elest hitabında
yaratılan ve yaratılacak herkes Cenab-ı Hakkın sesini işitip, cemalini
görmüştür.
Hazreti
Mevlânâ’dan bahsederken Mevlevi müziğinden bahsetmeden olmaz. İslâmiyette
müziğin yeri nedir?
ARTIRAN: Hani müzik ruhun gıdasıdır derler ya, işte pirimiz der
ki, Musikiden alınan zevk, ruh bir anda o Elest de Rabbinin sesini duymuş gibi
zevk alır, sesini hatırlar, o anı hatırlayarak vecde gelir ve mutlu olur,
semaya başlar.
Mesnevi’de
şöyle geçer. Gönül ehli kişiler musiki nağmelerini gökyüzünün dönüşünden ve
gökyüzündeki meleklerin tespih sesinden almışlardır.
Dede
Efendiler, Zekayi Dedeler, Itriler hem kalbini Hakka açmış, hem de kulağını
Allah’a vermişler.
“O gökyüzü âşık olmasaydı, aşkından dönmeseydi başı döner yere
düşerdi” diyor pîr. Gökyüzü âşık, gökyüzü aşk ile dönerken onunda bir zikri
var.
Kâinatta Allah’ı zikretmeyen bir zerre var mıdır ki? Zaten bir
Kur"an ayetidir. Yaratılan her şey kendi dilleri ile Allah"ı
zikrederler.
Her şey kendi dilleri ile Allah’ı zikreder diyor Muhyiddin İbn-i Arabi
Hazretleri. Ve gökyüzünün zikrini duyuyorum, diyor. Mesnevi beytinde diyor,
bunu.
Onun
için musikiye bazı insanlar hoş bakmış bazıları da hoş bakmamıştır.
Musiki
denilen şey âşığın aşkını, fasığın fıskını artırır. Bu hangi niyetle
dinlediğine bağlıdır.
(Yani sanat ve tasavvuf müziği, bazılarının ve benim ibadet aşkımı
artırırken, sözleri şeytanın telkini olan şarkılar ise, günahkarın günahını
artırır...
… Kahpe felek, kötü kader, içelim, hepsi senin mi, doldur
meyhaneci... vs... )
Allah hepimizi nefis ve şeytanların tuzaklarından korusun.
Allah tuttuğumuz oruçları kabul etsin. Hayırlı Ramazanlar dilerim.
HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADI
Bu haftanın yazısını 10 Haziran Cuma günü fakiri ziyaret eden
ilkokul öğrencilerinden bahsederek bitirmek istiyoruz.
Karşı komşumuz öğretmen Hatice Keleş hanım, öğretmen arkadaşı
Nesrin Özelakça Hanıma bendeniz fakirden çok güzel bahsetmiş. Cuma günü yirmiye yakın öğrencisi ile ziyarete geldiler. Allah razı olsun.
Hediye getirdikleri yeşil tişörtü hemen anneciğim giydirdi. Güzel
bir sohbet oldu. Öğrenciler hepberaber izci marşlarını söylediler, çok mutlu
oldum.
Öğrencilere hepbirlikte ayağa kalkın ve oturun dedim. Şu olay bir
saniyenizi aldı. Ben yirmi yıldır hasretim buna, çok çok şükredin, dedim.
Babacım, Celal abinizin göğsüne kemer bağlıyorum, şu vinç ile ayağa
kaldırıyorum, klozete oturtuyorum, diye banyodaki vinçi gösterirken bir çocuk
ağlamaya başladı.
Meğer anne ve babasında yürüme güçlüğü olan on yaşındaki Yusuf,
hünhür hüngür ağladı. Annem ve öğretmeni Nesrin Özelakça hanım da ağladı ve
sarılıp teselli verdi.
Anne ve babası engelli olan Yusuf, maşallah empati (kendini karşısındakinin yerine koyma) duyguları çok gelişmiş bir çocuk, Allah
yardımcısı olsun.
(Soldan) Yusuf, Nesrin hanım, babam, annem ve en üstte Hatice hanım |
Bazen hiç tanımadığımız insanlarla biraraya geldiğimizde paylaşacak
çok şeyin olduğunu farkediyor insan. Yaşamak herşeye rağmen sevilince çok güzel…
Allah’ım, Yusuf’a ve ziyaretime gelen tüm öğrencilere güzel bir kader çiz. Amin…
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder