13 Haziran 2016 Pazartesi

Hüngür Hüngür Ağladı


Hüngür Hüngür Ağladı

 

Biliyorsunuz yaz boyu memleketimiz Konya Ereğli’de kalıyoruz. Buradaki odamda televizyon yok ama nasıl mı TV izliyorum? Laptop’ıma TV kartı takarak…

 

Flaşlardan az büyükçe olan TV kartını USB’den laptopa takıyorum. Ucuna da odamdaki anten prizinden kablo çekti babacım. Belediye yayınlarını laptoptan izleyebiliyorum.

 



Bu yazıda Ereğli’de izlediğim iki haber ve acizane yorumumuzdan bahsetmek istiyoruz, sonrasında da başlıkta geçen hüngür hüngür ağlayanı anlatacağım:


BİRİNCİ HABER:

 

Geçtiğimiz hafta 3 Haziran 2016 Cuma Amerikalı ünlü boksör Muhammed Ali hayatını kaybetti. Hepimiz çok üzüldük. Ama Emel hanım bir başka üzüldü.

 

Televizyonda izlediğim bu haberi bir gazetenin internet sayfasından aynen kopyalamak istiyorum. Sonra Muhammed Ali’nin müslüman olması ile ilgili bir yorum yazacağız:

 

Çocuklarını tedavi ettiren Muhammed Ali için ağlıyor


HATAY'ın İskenderun İlçesi'nde yaşayan 76 yaşındaki Emel Hadduroğlu Ozan, 40 yıl önce çocuklarını tedavi ettiren dünyaca ünlü Müslüman boksör Muhammed Ali için gözyaşı döküp, türbede onun için dua ediyor.

 

Emel Hadduroğlu Ozan, akraba evliliği sonucu kan uyuşmazlığı hastalığıyla dünyaya gelen kızı Nilgün ve oğlu Camiz'i tedavi ettirmek için 1965'te işçi olarak Almanya'ya gitti. O dönem 2 yaşında olan Nilgün ve 3 yaşında oğlu Camiz'i, Alman hastanelerinde tedavi ettirmeye çalışan Ozan, efsanevi boksör Muhammed Ali'nin 1976'da maç için ülkeye geldiğini duyunca, onu görmek için Münih kentine gitti. Ozan, ünlü boksörün kaldığı otele gidip, hayranlarının arasında kucağında çocuklarıyla yardım istedi. Muhammed Ali, yanına çağırdığı anne ile çocuklarına Amerika'da tedavi sözü verdi.

 

ABD'DEN 2 PROFESÖR GÖNDERDİ

 

Gereken evrak hazırlanırken Nilgün hayatını kaybetti, Alman doktorlar da Camiz'in ABD'ye gitmesine gerek olmadığını, ameliyat edebileceklerini söyledi. Bunu öğrenen ünlü boksör Muhammed Ali, Almanya'da yapılan ameliyata ABD'li 2 profesör gönderdi. Ameliyat edilen Camiz, 32 yaşında Almanya'da öldü. Emel Hadduroğlu Ozan, oğlu Camiz'i de kaybedince İskenderun'a kesin dönüş yaptı.

 

"NUR İÇİNDE YAT"

 

Emel Hadduroğlu Ozan, ünlü boksörün ölüm haberini alınca gözyaşlarına boğuldu. İskenderun'daki Hurmalı Dede Türbesi'ne giden Ozan, "Muhammed Ali büyük insan, güzel insan Allah seni cennete kavuştursun. Sen bana yardım ettin, elimden tuttun, bana kucak açtın. Bana yaşama gücü verdin. Yavrularıma ilham verdin. Nur içinde yat" diye dua etti.

 

Her zaman çocuklarına dua etmek için gittiği türbeye bu defa Muhammed Ali için geldiğini belirten yaşlı kadın, "Duyduğum günden beri hastayım. İki gün ayağa kalkamadım. Ağır geldi ölümü bana, ölecek insan değildi. Ama ecel gelmiş Allah rahmet eylesin" diye konuştu.

 


"BEN DE BABAYIM, SANA YARDIM EDECEĞİM"

 

Emel Hadduroğlu Ozan, yardım istediği Muhammed Ali'yle görüşmek için verdiği mücadele ve sonrasında yaşadıklarını da şöyle anlattı:

 

"Yıl 1976'ydı Muhammed Ali'nin maçının olduğunu duyunca onu görmeye, konuşmaya gittim. Kendisi otelde pencereden görünüyordu. Kalabalığın arasından geçmek istiyordum bırakmadılar, ben de kendisine feryat ederek sesim duyurdum ve dikkatini çekmişim. Beni işaret ederek çağırdılar. Yanına gittik çocuklarımın hasta olduğunu ameliyat olmaları gerektiğini bunun için yardımını istedim. Bana, 'Ağlama. Ben de babayım, sana yardım edeceğim' dedi. Çocuklarıma sarıldı onları öptü, kucağına aldı. 'Üzülmeyin ben sizi götürüp tedavi edeceğim' dedi. Uçak biletlerini bekliyorduk o sıra Nilgün öldü. Oğlum Camiz için Amerika'ya götürüp tedavi ettirmek istedi. Almanya'daki doktorlar 'Biz burada tedavi ederiz' dediler. Bunun üzerine Muhammed Ali, profesörleri Almanya'ya gönderdi. Ameliyata 5 profesör girdi."

 

Bu haberi izleyince internetten ingilizce Muhammed Ali’nin müslüman olmadan 22 yaş öncesini (1964 öncesi) araştırdım. Evet tezim haklı çıktı.

 

Evet Muhammed Ali çok iyiliksever, sert yumruklu fakat yufka kalpliydi. Herkese iyilik yapmıştı. Bu yüzden Allah onu karanlıklardan çıkarıp kalbini imanla nurlandırmıştı.

 

Hayatımı anlattığım kitapta, Allah’ın beni neden hidayete erdirdiğini şöyle anlatmıştım; Muhammed Ali’de aynen böyledir bence:

 

Aşağıdaki Hadis-i Şerif, Allah’ın neden bana hidayet verdiğini açıklıyor.

 

Hz. Hatice'nin (r.anha) amcası olan Hakim bin Hizam yüz yirmi senelik ömrünün altmış senesini cahiliyede, altmış senesini de İslâm üzere yaşadı.

 

Sahih-i Müslim'de Hakim bin Hazam'dan rivayet edilen bir hadiste Hakim, Rasulullah'a şunu sormuştur:

 

"Ey Allah'ın Rasulü! Benim cahiliyede yapmış olduğum sadaka, köle azad etme ve sıla-ı rahimler (akrabayı kollama) için bir sevap var mıdır?" Bunun üzerine Allah Rasulü (sav):

 

"- (Cahiliyede) yapmış olduğun hayırlar üzere müslüman oldun" buyurur.

 

Evet ben gençliğimde karşılıksız çok iyilikler yapmıştım. Lisede pekçok komşumuzun elektronik cihazını tamir etmiştim.

 

Üniversitede de tüm harçlığımı yetim arkadaşımla paylaşmıştım.

 

Maaşımla kızkardeşimin tüm üniversite masraflarını karşılamıştım. Daha çok vs…

 

Bunları, Allah’ın neden bana hidayet verdiğini belirterek inşallah örnek olmak için anlattım.

 

Yukarıdaki hadis-i şerif’te belirtildiği gibi Allah yapılan hiçbir iyiliği zayi etmiyor.

 

İyilik yap, denize at, balık bilmezse Halık (yaratıcı Allah) bilir.

 

İKİNCİ HABER:

 

Yine geçtiğimiz hafta bir haber dikkatimi çekti. Almanya’da düzenlenen bir rock müzik konseri festivalinde alana yıldırım düşmesi üzerine 51 kişinin yaralandığını söylüyordu.

 

Benim bu haberi vermemin sebebi, aynı festivalde geçtiğimiz yıl yine yıldırım düşmesi ve 33 kişinin yaralanmasıydı. Hikmet nazarıyla olaya bakınca Allah’ı öfkelendirmeleri olduğunu tahmin ediyorum.

 

Allah başımıza gelen sıkıntı, bela, kaza, hastalık gibi hiçbir olayı hikmetsiz yaratmaz. Hikmet demek, gizli manevi sebep demektir.

 

Allah Kuran’da bizden onlarca ayette aklımızı kullanmamızı istiyor. Yani olayların hikmetini düşüneceğiz ve ona göre halimizi düzelteceğiz.

 

Önce yine haberi kopyalayayım, sonra acizane yorumumuzu yazacağız:

 

Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarında batısında düzenlenen Rock am Ring festivali kapsamında gerçekleştirilen bir konser sırasında seyircilerin üzerine yıldırım düştü.

 


8'İ AĞIR 51 KİŞİ YARALANDI

Yetkililer 8’i ağır olmak üzere en az 51 kişinin yaralandığını söyledi. Bu 31’incisi düzenlenen festivalin organizatörleri, Avrupa’yı etkisi altına alan kötü hava koşullarına rağmen festivalin devam edeceğini söyledi.

 

GEÇTİĞİMİZ YIL DA 33 KİŞİ YARALANMIŞTI

Geçtiğimiz yıl da düzenlenen festivale de yıldırım düşmüş 33 kişi yaralanmıştı. Orta Avrupa’da bir süredir devam eden şiddetli yağışlar nedeniyle çok sayıda kasırga meydana geldi. Şiddetli yağışların vurduğu Almanya’da 11 kişi hayatını kaybetti.

 

Masum bir rock konseri değildi bu. Haberde gördüğüm alanda yüzlerce küçük çadır kurulmuştu ve kızlı erkekli gençler içki ve daha başka günahlarla Allah’ın gazabını çekmişlerdi. Yani tesadüf değildi.

 


Kuran’da geçen, yıllarca uyarıları dinlemeyen ve fuhşiyattan vazgeçmeyen Hz. Lut kavminin taş yağdıran kasırga ile nasıl helak olduğunu hepimiz biliyoruz.

 

Müzik dinlemek konusunda ise yine kitapta şöyle yazmıştık:

 

Bu konuyla ilgili sevgili Mevlevi Yazar Hayat Nur Artıran hocamızın bir röportajından ilgili bölümü aktarıyorum:

 

Hazreti Mevlânâ’ya göre musiki Cenabı Allah’ın sesini sembolize etmektedir. İşte o sema ayini sırasında semazen Cenabı Hakkın sesini duyar, vecde gelir ve dönüp sema etmeye başlar.

 

Sema niçin Cenabı Allah’ın sesini sembolize etmiştir?

 

ARTIRAN: Araf suresi 172. ayetinde “Elestü bi Rabbeküm” hitabında “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiştir. Ve bütün ruhlar da “belâ” derler. “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye tasdik ederler.

 

Mevlânâ Hazretleri “O gün Kâlu belada o sesi duymayan, o cemali görmeyen bir kişi varsa ben imansızım” der.

 

O kadar büyük bir yemindir bu. Demek oluyor ki o Elest hitabında yaratılan ve yaratılacak herkes Cenab-ı Hakkın sesini işitip, cemalini görmüştür.

 

Hazreti Mevlânâ’dan bahsederken Mevlevi müziğinden bahsetmeden olmaz. İslâmiyette müziğin yeri nedir?

 

ARTIRAN: Hani müzik ruhun gıdasıdır derler ya, işte pirimiz der ki, Musikiden alınan zevk, ruh bir anda o Elest de Rabbinin sesini duymuş gibi zevk alır, sesini hatırlar, o anı hatırlayarak vecde gelir ve mutlu olur, semaya başlar.

 

Mesnevi’de şöyle geçer. Gönül ehli kişiler musiki nağmelerini gökyüzünün dönüşünden ve gökyüzündeki meleklerin tespih sesinden almışlardır.

 

Dede Efendiler, Zekayi Dedeler, Itriler hem kalbini Hakka açmış, hem de kulağını Allah’a vermişler.

 

“O gökyüzü âşık olmasaydı, aşkından dönmeseydi başı döner yere düşerdi” diyor pîr. Gökyüzü âşık, gökyüzü aşk ile dönerken onunda bir zikri var.

 

Kâinatta Allah’ı zikretmeyen bir zerre var mıdır ki? Zaten bir Kur"an ayetidir. Yaratılan her şey kendi dilleri ile Allah"ı zikrederler.

 

Her şey kendi dilleri ile Allah’ı zikreder diyor Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretleri. Ve gökyüzünün zikrini duyuyorum, diyor. Mesnevi beytinde diyor, bunu.

 

Onun için musikiye bazı insanlar hoş bakmış bazıları da hoş bakmamıştır.

 

Musiki denilen şey âşığın aşkını, fasığın fıskını artırır. Bu hangi niyetle dinlediğine bağlıdır.

 

(Yani sanat ve tasavvuf müziği, bazılarının ve benim ibadet aşkımı artırırken, sözleri şeytanın telkini olan şarkılar ise, günahkarın günahını artırır...

 

… Kahpe felek, kötü kader, içelim, hepsi senin mi, doldur meyhaneci... vs... )

 

Allah hepimizi nefis ve şeytanların tuzaklarından korusun.

Allah tuttuğumuz oruçları kabul etsin. Hayırlı Ramazanlar dilerim.

 

HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADI

 

Bu haftanın yazısını 10 Haziran Cuma günü fakiri ziyaret eden ilkokul öğrencilerinden bahsederek bitirmek istiyoruz.

 

Karşı komşumuz öğretmen Hatice Keleş hanım, öğretmen arkadaşı Nesrin Özelakça Hanıma bendeniz fakirden çok güzel bahsetmiş. Cuma günü yirmiye yakın öğrencisi ile ziyarete geldiler. Allah razı olsun.

 

Hediye getirdikleri yeşil tişörtü hemen anneciğim giydirdi. Güzel bir sohbet oldu. Öğrenciler hepberaber izci marşlarını söylediler, çok mutlu oldum.

 

Öğrencilere hepbirlikte ayağa kalkın ve oturun dedim. Şu olay bir saniyenizi aldı. Ben yirmi yıldır hasretim buna, çok çok şükredin, dedim.

 

Babacım, Celal abinizin göğsüne kemer bağlıyorum, şu vinç ile ayağa kaldırıyorum, klozete oturtuyorum, diye banyodaki vinçi gösterirken bir çocuk ağlamaya başladı.

 

Meğer anne ve babasında yürüme güçlüğü olan on yaşındaki Yusuf, hünhür hüngür ağladı. Annem ve öğretmeni Nesrin Özelakça hanım da ağladı ve sarılıp teselli verdi.

 

Anne ve babası engelli olan Yusuf, maşallah empati (kendini karşısındakinin yerine koyma) duyguları çok gelişmiş bir çocuk, Allah yardımcısı olsun.

 
(Soldan) Yusuf, Nesrin hanım, babam, annem ve en üstte Hatice hanım



Bazen hiç tanımadığımız insanlarla biraraya geldiğimizde paylaşacak çok şeyin olduğunu farkediyor insan. Yaşamak herşeye rağmen sevilince çok güzel…


Allah’ım, Yusuf’a ve ziyaretime gelen tüm öğrencilere güzel bir kader çiz. Amin…

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder