Hakkını Helal Et Anne
Annem her zaman
çok duygusaldı, hemen ağlardı. Hala da öyledir. Küçükken anlamazdım. Annemin annesi,
doğumdan bir ay sonra ölmüş. Annem abisinin yanında büyümüş. Annemin babası
olan dedem de yeni eşiyle on yıl evli kaldıktan sonra, annem ilkokuldayken
ölmüş.
Canım anneciğim
küçükken annesine, babasına sarılan arkadaşlarını gördükçe kimbilir geceleri
yorganın altında nasıl ağlamıştır. Bazen anneannesi
köylerine gelince geceleri anneannesine sarılıp uyurmuş.
Yani anneciğim, Peygamber Efendimiz SAV gibi hem öksüz hem
yetim büyümüş.
Annemi yirmi yaşındayken, onu büyüten abisi evlendirmiş.
Evlendiğinde
babamın işi bile yokmuş. Ben doğduğumda altıma bağlayacak bezi çarşafları
keserek yapmış. Babacığım yıllarca gurbette çalıştı. Anadoluda şeker
fabrikalarına su kuyusu açtı. Ayda sadece birkaç gün izine Ankara’ya eve
gelebilirdi.
Anneciğim Ankara
Etimesguttaki gecekondu evimizde üç çocuğuyla kalırdı. Geceleri en
küçük çocuğu Berrin’ine sarılır yatardı. Babam gurbette çalıştığı için evin her
türlü işlerini ve çocuklarıyla ilgili her şeyi kendisi yapardı.
Ben annemin ilk
çocuğuyum. 1993 te ilk rahatsızlandığım zamanlar annem çok üzüldü, çok ağladı.
Ama ben hastalığımı/engelli oluşumu annemin açısından şöyle
değerlendiriyorum:
Ben Allah’ın anneme bir hediyesiyim. İnşallah annem sabrederek (anneciğim zaten bebekliğinden beri hep
sabrediyor) ve bana bakarak cennette makamı çok yükselecek. Allah, annemi
ve babamı dünyada da ahirette de ayırmasın, uzun ömürler versin.
Ben şu an kırkiki
yaşındayım. Annem hala bana bakıyor. Hele son altı aydır ameliyattan dolayı
oturamıyorum. Annem yine bana bebeklikteki gibi yattığım yerde yemek yediriyor.
ALLAH ebeden razı olsun.
Biliyorsunuz
Kuran’da Rabbimiz ana-babaya Öf! bile demeyin, buyuruyor. Biz üç kardeş anne
ve babamızı hep sevindirmeye çalışıyoruz.
Çünkü Peygamber Efendimiz SAV (Ana-babasının rızasını
alan mümine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyheki] buyuruyor.
Ben engelli
olduğum için annem babamla beraber yaşıyoruz. Bizi en çok
sevindiren şey aranıp sorulmaktır. Kızkardeşim Çorum’da, erkek kardeşim Şanlıurfa’da
evli ve çalışıyorlar. Sağolsunlar bizleri hergün arar ve hal-hatır sorarlar.
Anne babasına saygı ve sevgide kusur etmezler.
Özellikle
kızkardeşim, annemi ve babamı belki günde üç-dört kez arar. Yakın olduğu için
bazen sürpriz yaparak Cuma akşamı okuldan çıkınca Çorum’dan Ankara’ya gelirler.
Annem ve babam torunlarıyla hasret giderirler.
Ben küçükken babamdan
bir şey gördüm. Ereğli’deki dedeme ölene kadar saygı ve sevgisinden, her ay
maaşını alınca harçlık gönderirdi.
Ben de
çalışırken, babam bankadan maaşımı çekince, tümünü O’na verirdim. Babam da
borçlarımıza ve evin giderlerine harcardı. Sadece maaşımın çok az bir kısmını
kendime alırdım.
Her ay o kısımdan mutlaka anneme para verirdim.
“Anne kendine
bir kazak, ayakkabı, başörtü al” derdim. Ama annem çoğu zaman pazarda meyve
sebzeye, günlük ekmek masraflarına harcardı.
Bazen bazı
şeyleri düşünemiyoruz. Bunu anlatmazdım ama
inşallah yazıyı okuyanlara acizane bir örnek olurum diye bahsettim.
Kardeşlerim de hala anne ve babama sık sık maddi ve manevi
desteklerini esirgemezler sağolsunlar...
Anneciğim,
küçükken benim için çok geceler uykusuz kaldı. Allah’ın beni
yaratıp, dünya hayatına göndermesine vesilelik yaptı. Beni dokuz ay karnında taşıdı. Beni en
güçsüz olduğum bebekken, göğsündeki sütle besledi.
Engelli
olduğumda anneciğim, babamla beraber beni rahat yaşatmak için herşeyi yaptılar.
Öyle ki çoğu zaman engelli olduğumu bile unuturdum. Allah onlardan razı olsun.
Anneciğim sana hakkını asla ödeyemem, ne olur hakkını helal
et. Seni çok seviyorum.
Allah’ım binlerce kez dünyaya gelsem, yine Türkiye’de
Nuriye-İsa Çelik’in oğlu olmayı isterdim. Sana sonsuz hamdolsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder