7 Ocak 2015 Çarşamba

Sev de gel evladım, Sev de gel


Sev de gel evladım, Sev de gel


 

Bu yazının başlığı, Hz. Mevlana’nın bir kıssasıdır. Yazı sonunda paylaşacağız. 

 

Aşk en üstün duygudur. Aşk, bir sihirdir. Etrafında dolaşan renkli yıldızlardan oluşmuş, gözle değil ancak gönülle görülebilen bir sihirdir.

 

Aşık olduğunda değişirsin. Bilimsel olarak ispatlanmış ki aşık olanların beyinlerinde kimya değişiyormuş. Asla yapmayacaklarını yapabilir, her zaman yaptıklarından vazgeçebilirsin.

 


Onu ilk gördüğüm o an, hedefe kilitlenen bombalar gibi gözlerimi ondan ayıramadım. O bana baktığı anda ise elektriği gözlerimi çarptı ve başımı öne eğdim. O güzel gözler beni attı bu derin sevdaya.

 

Onunla Türk filmlerindeki gibi bir bahaneyle konuştum ve tanıştık. İlahi aşkın filizi gönlüme ekildi ve artık bundan sonra kiminle konuşsam hep ondan bahsederdim. Her an onu düşünürdüm.

 

Onu görmek için hayaller kurarak yaz tatilini beklerdim. Farklı şehirlerde olmamız bu aşkı daha da güçlendirdi. Aşk özlemektir. Televizyonda bir Türk Aşk filmi izlesem ağlardım.

 

Onu düşünürken iki gün yemek yemesem açlık hissetmezdim. Hep arabesk aşk şarkıları dinlerdim. Dünyayı toz pembe ve güzel görürdüm.

 

Onun sevdiği şeyleri ben de severdim. Aşk fedakarlıktır. O seviyor diye kırk derece sıcak bir yaz günü, üç km yürüyüp kasabadan köye çikolata getirmiştim.

 

Hatta erimesin diye çok uğraşmıştım. Ve kestirmeden tarlalardan hızlıca köye yürümüştüm. Sezen Aksu’nun şarkısında söylediği gibi: “Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk”

 

Ben aşık olduğum kızı hiç ölmeyecek, hastalanmayacak, güzelliği hiç solmayacak, beni hep sevip kollayacak sanmışım. Aslında ben o insanda bu özellikleri hayal etmişim.

 

Zamanla anladım ki, ben Baki olan bütün o sıfat ve güzelliklerin gerçek sahibi Rabbime aşık olmalıydım. Bu hastalık beni kendime getirdi.

 

Yaşadığım o beşeri aşk, zamanla şimdi ilahi aşka dönüştü. Hakiki aşk, ilahi aşkmış. Şimdi ise artık her konuştuğum kişiyle sözü İslam’a ve Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘e getiriyorum. Hep Allah’ı ve Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘i düşünüyorum.

 


Bir gün bir genç, Hz. Mevlana’nın kapısına gelip ;
_”Beni müridliğe kabul buyurun efendim” diyerek niyazda bulunur…
Hz.Mevlana gence bakar ve
_”Hiç aşık oldunuz mu evladım?” diye sual eyler.

Genç şaşkın bir halde ne diyeceğini bilemez.

 

Hz.Mevlana, müridliğe kabul edilmesi için önce bir kulu sevmiş olması gerektiği söyler ve genci geri gönderir.

 

Genç ne yapacağını bilemez bir hal içinde ertesi gün tekrar tekkenin kapısını çalar ve isteğini yeniler. Hz.Mevlana sualinde ısrarlıdır ve genci tekrar geri gönderir.

 

Üçüncü gün genç dayanamaz ve Hz.Mevlana’ya bu isteğinin hikmetini sorar.

Hz.Mevlana mütebessim bir çehreyle müride döner ve:

 

“Bir kulu dahi sevmekten aciz olan,

  nasıl yüceler yücesi ALLAH’a aşık olmaya yol bulur?

  Bir kulun ateşine yanmamış gönül,

  Yüceler Yücesinin (C.C.) aşkını nasıl bilsin de yansın?

  SEV de GEL Evladım, SEV de GEL … ”

***

Bu menkıbedeki verilen mesaj doğrudur. Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran hanımefendi televizyonda bir sohbette şöyle demişti.

Mevlevi dergahına talebe olmak niyetiyle başvuran kişilere Mevlevi Şeyhi, hiç aşık oldunuz mu, dermiş. Hayır denince de:

Peki kedi, kuş, hayvanlara veya herhangi bişeye sevgi duydunuz mu, dermiş. Hayır denince,

Evladım sev de gel, dermiş. 

***

Yani bu kıssadaki mana; beşeri aşkın ilahi aşka sıçrama rampası olduğudur.  

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder