10 Eylül 2014 Çarşamba

Musiki ibadettir ama hangi musiki?


Musiki ibadettir ama hangi musiki?


 

   Hayatımı anlattığım kitapta ( http://celal1973kimdir.blogspot.com/ ) anlattığım gibi 2002’de hidayete erdikten sonra hayatımda bir çok şeyi değiştirdim.

 

   Hayatımı anlattığım kitabı yazılarımda sık sık vurguluyorum. Okuyanlar, hayatınızdan çok dersler çıkardık, diyorlar. Bu yüzden çok kişinin okuyup istifade etmesi için acizane bahsediyorum. İnşallah sıkılmadınız.

 


   Evet hayatımda pek çok değişiklik yaptım. Mesela, sigarayı bıraktım. Televizyonda, sokakta olsun, çıplaklık içeren şeylere bakmama ve teyemmüm ile oturduğum yerde de olsa NAMAZ kılma kararı aldım.

 

Evet 2003’te hidayetimden sonra hayatımda yaptığım değişikliklerden biri de dinlediğim müzikti. Ağırlıkla dinlediğim stresimi artıran arabesk müziğini bıraktım.

 

On yıldır sanat müziği dinliyorum hamdolsun. (2014) İnternetten indirerek binlerce şarkılık bir TSM arşivi yaptım. TSM dinleyerek ruhumun dinlendiğini ve kalbimin yumuşadığını hissediyorum.

 

Aslında benim TSM sevgim nereden geliyor biliyor musunuz? Biz seksenlerde haziranda okul kapanınca memleketimiz Ereğli’ye giderdik. Orada yaz akşamları bağ evinde terasta dedem, radyosundan hep TSM açar, beraberce dinlerdik. O nağmeler hem ruhuma, hem gönlüme işlendi.

 

TSM insanı duygulandırıp ağlatıyor. Dünyanın hiç bir ülkesi böyle bir müziğe sahip değildir. Osmanlı’da TSM’nin hastaları tedavi amaçlı kullanıldığını biliyor muydunuz? Her makam ayrı bir hastalığa iyi geliyormuş.

 

   TSM dinleyicileri genelde nazik, mülayim, ince ruhlu insanlardır. TSM dinleyenlerin adi suçlara karıştığı hiç görülmemiştir.

 

   İnşallah çocuklarımıza, yeğenlerimize bol bol TSM dinletelim. Onlar belki şimdi dinlemezler, ama arabaya binince radyodan veya CD’den bir TSM müziği açalım. Kulakları bu nağmelere aşina olsun. Büyüyünce asıllarına rücu ederler inşallah.

 

Musiki bir ibadettir ama hangi musiki? Bu konuyla ilgili sevgili Mevlevi Hayat Nur Artıran hocamızın bir röportajından ilgili bölümü aktarıyorum:

 


Hazreti Mevlânâ’ya göre musiki Cenabı Allah’ın sesini sembolize etmektedir. İşte o sema ayini sırasında semazen Cenabı Hakkın sesini duyar, vecde gelir ve dönüp sema etmeye başlar.


Sema niçin Cenabı Allah’ın sesini sembolize etmiştir?


ARTIRAN: Araf suresi 172. ayetinde “Elestü bi Rabbeküm” hitabında “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiştir. Ve bütün ruhlar da “belâ” derler. “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye tasdik ederler. Mevlânâ Hazretleri “O gün Kâlu belada o sesi duymayan, o cemali görmeyen bir kişi varsa ben imansızım” der.

 

O kadar büyük bir yemindir bu. Demek oluyor ki o Elest hitabında yaratılan ve yaratılacak herkes Cenab-ı Hakkın sesini işitip, cemalini görmüştür.


Hazreti Mevlânâ’dan bahsederken Mevlevi müziğinden bahsetmeden olmaz. İslâmiyette müziğin yeri nedir?


ARTIRAN:
Hani müzik ruhun gıdasıdır derler ya, işte pirimiz der ki musikiden alınan zevk, ruh bir anda o Elest de Rabbinin sesini duymuş gibi zevk alır, sesini hatırlar, o anı hatırlayarak vecde gelir ve mutlu olur, semaya başlar.

 

Mesnevi’de şöyle geçer.” Gönül ehli kişiler musiki nağmelerini gökyüzünün dönüşünden ve gökyüzündeki meleklerin tespih sesinden almışlardır. Dede Efendiler, Zekayi Dedeler, Itriler hem kalbini Hakka açmış, hem de kulağını Allah’a vermişler.

 

“O gökyüzü âşık olmasaydı, aşkından dönmeseydi başı döner yere düşerdi” diyor pîr. Gökyüzü âşık, gökyüzü aşk ile dönerken onunda bir zikri var. Kâinatta Allah’ı zikretmeyen bir zerre var mıdır ki? Zaten bir Kur"an ayetidir. Yaratılan her şey kendi dilleri ile Allah"ı zikrederler.

 

Her şey kendi dilleri ile Allah’ı zikreder diyor Muhittîn Arabi Hazretleri. Ve gökyüzünün zikrini duyuyorum, diyor. Mesnevi beytinde diyor, bunu. Onun için musikiye bazı insanlar hoş bakmış bazıları da hoş bakmamıştır.


Musiki denilen şey âşığın aşkını, fasığın fıskını artırır. Bu hangi niyetle dinlediğine bağlıdır.

 

(Yani TSM benim ibadet aşkımı artırırken, sözleri şeytanın telkini olan şarkılar da, günahkarın günahını artırır... Kahpe felek, kötü kader, içelim, hepsi senin mi, doldur meyhaneci... vs... )

 

Hazreti Mevlânâ şöyle diyor: “Ben Ut sesinde Ente Hasbi, Ente Kâfi ya Vedud” sesini duyuyorum. (Ey sevgili, sen bana yetersin, sen bana kâfisin, başka bir şey istemem)


Ud sesi de Ney sesi gibi ilahi midir?


ARTIRAN: Bir kere ud’u Fârabi Hazretleri bulmuştur. O zaman da çok kişi buna karşı çıkmıştır. “Bu nefsin hoşuna giden bir şeydir, bu şeytan aletidir” demişledir.

 

Hazreti Farabi de “Ben size bunu ispat edeceğim” diyor. Ve “Develere 40 gün tuz yedirip hiç su vermeyin” diye tembihliyor. “40 gün sonra develeri su kenarına getirin, ben de udumu çalacağım. Eğer develer su içmezlerse benim ud’um Rabbanidir. Eğer develer suya saldırırsa benim ud’um şeytanidir” diyor.

 

Ama hiçbir deve ut sesini duyunca su içmemiş. Bunun üzerine Farabi Hazretleri “İşte hayvan hayvanken benim ud’umdaki Rahmanın sesini duyuyor da siz insan olduğunuz halde duyamadınız” diyor.

 


Tabiî ki baş kulağı duyanlar anlar bunu. Hayvan hayvanken kaval duyunca ottan başını kaldırıyor da, sen ki eşrefi mahlûksun şu otlardan başını kaldıramadın. (H. Nur Artıran)

 

Güzel bir ud dinletisi:

 

 
 


 


 

 

1 yorum:

  1. Celal Bey, çok güzel bir yazı olmuş. İnşallah dinlediğimiz musiki nağmelerinde Hak sesini duymak nasib olur. Hz. Mevlâna'nın rebab sesinde duyumsadıklarını anlatan bir rubaisini sizinle paylaşmak isterim;

    "Rebâb, İsrafil’in nefesiyle seslenmede. Bu yüzden ki, rebâbın sesi, (aşk ateşi ile) kavrulan gönülleri diriltir. Onlara yeniden can verir, onları gençleştirir. Zamanın iyi ettiği sevgi yaraları kanamaya başlar, batıp yok olan sevdalanan küçük balıklar gibi, bir bir suyun dibinden yukarıya çıkarlar."
    Şefik Can, Rubaîler, 86

    YanıtlaSil