NEDEN NEŞET ERTAŞ'IN HER TÜRKÜSÜNDE "GÖNÜL" SÖZÜ
GEÇİYOR, KİM BU GÖNÜL?
Ben emekli bir engelliyim biliyorsunuz.
Güne radyo dinleyerek başlıyorum. Dün yine her sabah olduğu gibi Radyo7'de
kalbi güzel, samimi, sevgi dolu dost Erkan Koç'un programını dinlemeye
başladım. Seçtiği güzel müziklerle çayımı yudumlarken o üzücü haberi paylaştı,
büyük ozan Neşet Ertaş'ı kaybettik dedi, ilk ondan duydum ve çok üzüldüm herkes
gibi... (25 Eylül 2012)
Erkan Koç radyo programına Neşet Ertaş'ı
tanıyan bir çok ünlü ismi aldı. Fatih Kısaparmak bağlandığında bir cümle
söyledi, gün boyu beynimde o söz yankılandı. "Size bir ipucu. Neşet
Ertaş'ın hemen hemen her türküsünde "Gönül" sözü geçer" dedi.
Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın
şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i
veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü
yok dense yeri...
Akşam boş kalınca bunu araştırayım, dedim.
Hemen her haber sitesinde kısaca hayatını anlatmışlar. Bir haber sitesinde
rahmetlinin kendi ağzından hayatını şiir şeklinde anlattığı şiirde bir dörtlük
dikkatimi çekti. Sonra internetten türkü sözlerini inceledim.
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Kimdi bu Gönül?
Ben naçizane şöyle bir tahminde bulundum. Neşet baba
çocukken bir kıza aşık olur. Kız da ona aşık olur. Bu aşk yaşanırken kız
-nedenini bilemiyorum- vefat eder. Ve Neşet babanın o gönül sızısı bir ömür
geçmez ve bize muhteşem türküler olarak yansır. Evet türkülerinde anlattığına
göre ceylan gözlü, kaşı keman kirpiği yay gibi, burnu fındık, ağzı kahve
fincanı, tatlı dilli, güler yüzlü bir acem kızıdır. Ve o kızın ismi
"Gönül" diye düşünmekteyim.
Şu dörtlükten de aşıkların henüz onbeş yaşından küçük
olduklarını anlıyorum:
Kar mı yağmış yüce dağlar başına
Merhamet eylemez gözlerimin yaşına
Daha değmemiştim on beş yaşına
Vurdu felek kırdı kollarımı dalından
Nerelere gidem arz edeyim halimden
Merhamet eylemez gözlerimin yaşına
Daha değmemiştim on beş yaşına
Vurdu felek kırdı kollarımı dalından
Nerelere gidem arz edeyim halimden
İnşallah Neşet Ertaş şimdi o sevdiğiyle cennet bahçesinde
buluşmuştur. Dün namazda onun için ağlayarak dua ettim.
C. Çelik / Ankara ( Konya-Ereğli )
********************************************
işte "Gönül" sözü geçen BAZI türkülerden O
mısralar:
Kaşların karasına
Kurbanım arasına
Ancak sen melhem olun
Göynümün yarasına
********************
Kurbanım arasına
Ancak sen melhem olun
Göynümün yarasına
********************
Söylerim sözüm almıyo
O yar yüzüme gülmüyo
Garip gönlümü bilmiyo (eyvah ey...)
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum
************************
O yar yüzüme gülmüyo
Garip gönlümü bilmiyo (eyvah ey...)
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum
************************
Kurusa fidanım güllerim solsa
Gönlümde solmayan gülümsün benim
Yaprakların gazel olsa dökülse
Daha taze fidan, dalımsın benim
*************************
Gönlümde solmayan gülümsün benim
Yaprakların gazel olsa dökülse
Daha taze fidan, dalımsın benim
*************************
Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
*************************
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
*************************
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
**************************
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
**************************
Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahırım sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
***************************
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahırım sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
***************************
Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze
Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze
Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle
***************************
Ben bu yıl yarimden ayrı düşeli
Her günüm bir yıla döndü gidiyor
Gine zindan oldu dünya başıma
Gönlüm ataşlara yandı gidiyor
Ömrüm boş hayale kandı gidiyor
****************************
Her günüm bir yıla döndü gidiyor
Gine zindan oldu dünya başıma
Gönlüm ataşlara yandı gidiyor
Ömrüm boş hayale kandı gidiyor
****************************
Hep sen
mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlumu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
Rengi gönlümde solan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
Sana karşı benim hayalim çoğdu
Felek bulut oldu üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım eyvah muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
*****************************************************************
TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ
Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler
Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler
Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler
Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler
Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler
En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler
Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler
Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler
Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler
Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler
Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler
Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler
Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Buna da içeriye alın dediler
Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.
Ana vatanımsın, baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir.
Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir
Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Şu garip halimden bilen işveli nazlım
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Bir başka türküsünde:
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarini bulduramadım
Baharım güz oldu, yazım kış oldu
Diye dert yanar.
Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler:
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Muharrem Babaya ağıt
Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o kerem nerde
O garip gönüllüm, dertli bakışlım
Feleğin elinde sinesi taşlım
Yüreği yaralım, gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık, viranım nerde
Fetholurdu feryadını dinleyen
Feryadı içinde derdin anlayan
Kuşlar gibi viranede ünleyen
Ecinnice deli boranım nerde
Okula gidemedim bu dert benimdi
Hemi benim derdim, hem babamındı
Hemi babam, hemi öğretmenimdi
Garibim dersimi verenim nerde
Neşet Ertaş
NEYLEDİN DÜNYA
Ay dost deyince yeri göğü inleten
Muharrem ustaydı bunu dinleten
Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Garibim babamdı Muharrem Usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti...” diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya,
Neşet Ertaş
http://www.haberahval.com/1593-YASAM-buyuk-usta-neset-ertas-iste-hayat-oykusu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder