Mesnevi Okumaları - 4
Çok Kıymetli Gönül Dostlarımız,
Gerçekten Mesnevi muhteşem bir deryaymış, kalbime şifa oldu. Yine
bir hikaye özeti paylaşmadan önce kalbime şifa olan şu beyitleri paylaşmak
istiyoruz izninizle:
Allah, birisinin perdesini yırtmak, ayıbını ortaya dökmek
isterse, onun gönlüne, temiz kişileri kınama isteği verir.
Allah, bir kimsenin de ayıbını örtmek isterse, o kişi nefs
yüzünden kirlenmiş, günahlara, ayıblara bulanmış insanların bile ayıblarını
görmez, söylemez olur.
Allah bize yardım etmek dilerse, gönlümüze yalvarma, ağlayıp
inleme isteği verir.
Allah aşkıyla ağlayan göz, ne mutlu gözdür. Allah aşkı ile
tutuşup yanan gönül ne mübarek bir gönüldür.
Her ağlamanın sonu, gülmektir. Bu sebepledir ki her hadisenin
sonunu gören kişi mutlu ve kutlu bir kuldur.
Nerede akarsu varsa, orada yeşillik vardır. Nerede göz yaşı
dökülürse, oraya rahmet gelir, merhamet olur.
Bostan dolabı gibi inleyerek gözlerinden yaşlar saç da, can
bağında yeşillikler bitsin.
Göz yaşı istiyorsan, gözü yaşlı olanlara acı. Acınmak, merhamete
kavuşmak arzu ediyorsan, zayıflara, zavallılara merhamet et.
5. HİKAYE: TEVEKKÜL MÜ, ÇALIŞMAK MI? (ASLAN VE AV HAYVANLARI)
Hz. Mevlana, Mesnevi’nin en uzun hikayelerinden bu hikayeyi 3.
Yüzyılda Hindistan’da yazılan “Kelile ve Dimne” isimli hayvan hikayelerinin
olduğu kitaptan aldığını haber veriyor. Fransız yazar La Fontaine’de
Fabl’larını bu kitaptan alarak yazmış.
Hz. Mevlana bu hikayede bir vadide avlanarak yaşayan aslan ve av
hayvanlarının aralarında geçen konuşmalarını, etkili mesajlarıyla harmanlayarak
okuyucuya sunuyor.
Bir vadide sürekli pusuyla kendilerini tuzağa düşüren aslanla, av
hayvanları anlaşma yaparlar. Buna göre hergün bir hayvan kendini feda edecek ve
aslana yem olacaktır.
Aslan avlanmaya çıkmayacak ve diğer hayvanlar bu beladan
kurtulacaklardır.
Aslana gitme sırası tavşana gelince gitmek istemiyor. Ve aslanı
hileyle yenebileceğini söylüyor, şüphe etselerde, beladan kurtuluruz diye
mühlet veriyorlar.
Sonunda tavşan aslanı kuyuya mahkum ediyor ve herkes bayram
yapıyor.
Rahmetli Şefik Can dedemiz (1909-2005) enfes Mesnevi tercümesinde
bu hikayeye şöyle başlamış. Çok sade, akıcı bir dili var, Mesnevi’yi okumaya
başlayacaklara bu tercüme kitaplarını almalarını acizane tavsiye ediyoruz.
Yukarıdaki beyitlerde o tercümedendir.
Hoş bir vadide bulunan av
hayvanları, arslanın korkusundan huzursuzluk içinde idiler.
Çünkü arslan, zaman zaman pusudan
çıkıyor, hayvanlardan birini kapıyordu. Bu yüzden o vadi, onların hoşlarına
gitmez bir yer olmuştu.
Hayvanlar, hileye baş vurdular.
Arslanın yanına geldiler, ona dediler ki: "Biz sana her gün, ne yiyecek
isen, getirir, veririz, seni doyururuz.
Bundan sonra avlanmaya çıkma,
pusuya yatıp, bir av peşine düşüp bizi ürkütme ve bu otlağı, bu vadiyi bize
zehir etme..."
Arslan, hayvanlara dedi ki:
"Sizden hile değil de vefa görsem, dediğiniz doğru ama, ben şundan, bundan
çok hile gördüm, çok ağzım yandı.
Ben insanların yaptıkları işlerden,
ettikleri hilelerden helak olmuşum. O yılanlar, o akrepler tarafından çok
ısırılmışım.
İçimde pusu kurmuş olan nefs ise,
hilede, kin gütmede insanlardan fena, beter.
Benim kulağım, 'Gerçek mü'min bir
yılan deliğinde iki kere sokulmaz' hadisini işitti ve Peygamberin bu. sözünü
canla, gönülle kabul etti."
Hepsi de; "Ey her şeyden
haberi olan hakîm! Sakınmayı bırak, çünkü sakınmak* insanı kader hükmünden
kurtaramaz." dediler.
Arslan dedi ki: "Evet, kader hükmüne
uymak, Allah'a tevekkül etmek yol göstericidir, ama sebeplere baş vurmak da
Peygamberin sünnetidir.
Hz. Peygamber, yüksek sesle
buyurmuştur ki: 'Devenin dizini tevekkül ile bağla...'
'Çalışıp kazanan Allah'ın
sevgilisidir' hadisini dinle, tevekkül edeceğim diye sebeplere sarılmakta
tenbellik etme."
Hayvanlar, arslana dediler ki:
"Rızık için çalışıp kazanmak halkın i'tikâd, inanç zayıflığmdandır.
İnsanların kazançları, hırsları miktarınca elde ettikleri riya lokmasıdır.
Gökten yağmur yağdıran Allah'ın,
rahmeti ile ekmek vermeğe de gücü yeter."
Arslan dedi ki: "Evet
dediğiniz doğrudur. Fakat Allah, ayağımızın önüne de bir merdiven koymuştur.
Dama basamak, basamak çıkmak gerek.
Burada cebrî olmak, her şeyi Hakk'tan bilmek, ham bir ümiddir.
Ayağın varken, kendini nasıl topal
edersin? Elin varken pençeni yapma gücünü nasıl gizlersin?
Efendisi kölesinin eline beli
verince, söz söylemeden, efendinin ne demek istediği anlaşılır.
Bele benzeyen el de, Hakk'ın bir
işaretidir. Çalışmamız için bize verdiği bir emirdir. İşin sonunu düşünme
gücümüz ise, onun sözleri, buyruklarıdır. Her şeyi, çalışmamıza bir
sebeptir."
Hayvanların hepsi de, arslana
bağıra bağıra dediler ki: "Sebep tohumlarını eken o harîsler .........
Yüz binlerce kadın ve erkek,
sebeplere baş vurdukları halde, ne diye zamanın faydalarından birisini elde
edemediler?
Dünya kurulalıdan beri, yüzbinlerce
devirler içinde, sayısız inşanın ağzı ejderha gibi açıldı.
O akıllı ve bilgili insanlar, öyle
hilelere baş vurdular ki, hilelerinden" dağlar bile yerinden koptu.
Bunca tedbirlerine rağmen, gerek
ava giden kişilerin, gerekse çeşitli işlerde hırsla çalışanların ellerine,
ezelde verilen kısmetten başka bir şey geçmedi.
Bütün bu uğraşan, didinen
insanların hepsi de tedbirlerinden, çalışmalarından âciz kaldılar, bir şey elde
edemediler, sonra da Allah'ın emri ve takdiri ne idi ise, o oldu.
Ey tanınmış kişi, kazanmayı bir
addan başka bir şey bilme, ey hilekâr, senin bu hileli çalışmalarını da, bir
vehimden başka bir şey sanma."
Arslan; "Evet." dedi.
"Tevekkül doğrudur. Fakat, bir de peygamberlerin ve müminlerin
çalışmalarına bak.
O mübarek insanlar, türlü cefâlar,
mihnetler çektilerse de yılmadılar, Allah, onların uğraşmalarını, didinmelerini
boşa çıkarmadı.
Onların tedbir ve çare aramaları,
her zaman hoş ve latif oldu; zâten güzelden ne gelirse güzeldir.
Onların tuzakları, göklerin mânâ
kuşunu yakaladı. Çalışmaları yardımı ile onlar, noksanlardan kurtuldular,
tamamiyle kemal mertebesi buldu lar.
Ey mânâ yolunun isteklisi, ey Hakk âşıkı,
gücün yettikçe peygamberlerle, velilerin yolunda bulunmaya çalış." ..........
...............................
Arslan, bu çeşit bir çok deliller
getirdi." O cebrîler, yâni av hayvanları, arslanın cevaplarını dinleyip
kandılar.
Tilki, ceylan, tavşan, çakal
cebrîliği bıraktılar, dedi-koduyu kestiler.
Bu alış verişte ziyana düşmemek
için, kükremiş arslanla anlaşmaya vardılar.
Her günün payı zahmetsizce arslana
gidecekti. Bu suretle onun da başka bir isteği olmayacaktı.
Her gün kur'a, hangi hayvana
düşerse, o hayvan, pars gibi koşup, arslanın yanına gidecekti.
Bu ölüm kadehi, bu kur'a döne
dolaşa tavşana, gelince, tavşan; "Bu cefâ daha ne vakte kadar sürüp
gidecek." diye bağırdı.
Rahmetli sevgili Şefik Can dedemiz, hikayedeki bir kısmını verdiğimiz bu beyitlerin ardından Mesnevi tercümesinde bu hikaye hakkında özetle şunları yazmış:
Hz. Mevlâna, bu hikâyede, arslanın ve diğer hayvanların ağzından "çalışmanın önemi, Allah'a tevekkül, kaza, kader, irâde-i cüz'iyye" konuları üzerinde özlü, derin mânâlar, fikirler yürütmekte, bizi Mu'tezile taifesinin islâmî olmayan inançlarından kurtarmaya çalışmakta, gerçek islâmî inanca götürmektedir.
Hz. Mevlâna, bu hikâyede, arslanın ve diğer hayvanların ağzından "çalışmanın önemi, Allah'a tevekkül, kaza, kader, irâde-i cüz'iyye" konuları üzerinde özlü, derin mânâlar, fikirler yürütmekte, bizi Mu'tezile taifesinin islâmî olmayan inançlarından kurtarmaya çalışmakta, gerçek islâmî inanca götürmektedir.
Konuların daha iyi anlaşılması için, birbirine zıd düşen görüşler
ortaya koymakta, okuyucuyu düşünceye sevk etmekte, sonunda da onu tam Muhammedi
imana götürmektedir.
Hikâyeden çok tatlı sonuçlar çıkarmakta, çok hoş, hayatî yorumlar
yapmaktadır. Ezcümle:
"O arslanın kendine saldırması gibi, sen de
başkalarına saldırırken, haberin olmadan kendine saldırıyorsun." 1323.
beyt.
"Sen kendi kendine kılıç çekiyorsun." "Ey insanoğlu,
başkalarından gördüğün zulümler, kötülükler, senin kendi kötü huyunun onlardan
aksetmesidir, onlardan görünmesidir." 1319. beyt.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder