6 Şubat 2017 Pazartesi

Dört Misalle Ölüm Sonrası Yaşam


Dört Misalle Ölüm Sonrası Yaşam

 

Hepimiz hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Çünkü Allah her insanın içine doğuştan ölümsüz olmak hissini vermiştir, ki böylece ölümsüz olmanın yolunu araştıralım.

 

Zaten dünyada bütün bilimsel araştırmaların hepsi bunun içinmiş. Ama tabi yanlış yerde arıyorlar. “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ankebut suresi,  57.ayet)

 

Ölümsüz olmanın yolu, aslında Allah’a teslim olmak, emir ve yasaklarına uymaktır.

 

Zannetmeyinki, dindar insanlar ölümü çok seviyorlar. Onlar ölümü ölümsüzlüğün kapısı olarak görüyorlarda ondan. Yunus Emre Hz.’lerinin dediği gibi:

 

“Ölümden ne korkarsın,

Korkma ebedi varsın.”

 

Öldükten sonra elbet yaşam devam ediyor.

 
Mümin kullar için ölüm zindandan çıkıştır

Bu gerçeği, sevgili Efkan Vural hocamın bir Hadis-i Şerif’e işaretle fakire; “Sen çok iyi bir ilim taşıyıcısısın” dediği gibi, ilim taşıyıcısı olarak çeşitli yorumlarımızla sadece dört örnekle hatırlatmak istiyoruz:

 

BİRİNCİ MİSAL

 

Rabbimiz Yasin Suresi’nin başında bir olay anlatır:

 

Gelen üç elçiyi (yıllarca) dinlemeyen ve yalanlayan bir kavim vardı, artık tam peygamberleri taşlayacakken bir adam oraya koşarak geliyordu. Ve diyordu ki:

 

“Ey kavmim sizden hiçbir ücret istemeyen bu elçilere uyun!” (Yasin suresi, 21. ayet)

 

Sonunda onu öldürüyorlar ve öldükten sonra meleklere şöyle sesleniyordu.

 

(Kavmi tarafından taşlanarak ölüme giden o kimseye:) “Cennete gir” denildi. (O da:) “Keşke, Rabbimin beni bağışladığını ve cennetle ikram edilenlerden kıldığını kavmim bilseydi!” dedi.”    (Yasin suresi, 26, 27. ayet)   

 

Yani aslında ölen bedeni idi ve ruhu diri, şuuru yerinde idi ve hala kavmini düşünüyordu. Öldükten sonra konuşuyordu. Yani iyi biri olduğu için ölüm sonrası yaşamı cennette devam ediyordu.

 

Tefsirciler, olayın Hatay’da yaşandığını, o kişinin Habibinneccar olduğunu ve o elçilerin Hz. İsa’nın AS havarilerinden olduğunu söylerler.

 

İKİNCİ MİSAL

 

“Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, Bedir savaşından ayrılacağı gece, müşrik ölülerinin atıldığı kuyuya doğru yürüdü. Sahabiler de peşinden yürüdüler. Sonunda kuyunun kenarına gelerek durdu:

 

– Ey kuyuya atılanlar! diye seslendi. Sonra onların isimlerini babalarının isimleriyle birlikte birer birer saydıktan sonra:

 


– “Sizler peygamberinize karşı ne kötü bir topluluktunuz! Sizler beni yalanladınız, başkaları ise beni tasdik edip doğruladılar. Siz beni yurdumdan çıkardınız, başkaları ise bana kucak açtılar. Siz benimle çarpıştınız, başkaları ise bana yardım ettiler. Şimdi Rabbinizin vaad etmiş olduğu azabı gerçekleşmiş buldunuz mu? Ben Rabbimin bana vaad etmiş olduğu zaferi gerçekleşmiş buldum.” buyurdu. Müslümanlar bu konuşmaya şaşırdılar.

 

 Hz.Ömer (r.a) :

 

– “Ya Resulallah! Şu cansız cesetlere ne diye konuşursun?”

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle cevap verdi:

 

– “Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz. Ama onlar bana cevap vermeye güç yetiremiyorlar!”

 

(Buhari, Meğazi 8; Müslim, Cennet, 77.)

 

ÜÇÜNCÜ MİSAL

 

Bu yıl yaz dönemini geçirmek için Ankara’dan memleketimiz Konya Ereğli’ye geldikten sonra 16 Mayıs 2016 Pazartesi kuzenimin kızı Nisa Tekin’in vefat haberini aldık.

 

Şubatta Lösemi tedavisi başlamış, dört ay sonra Hakk’a yürümüştü.

 

Annemin ablası Fadimana teyzemin torunuydu Nisa… 15 yaşındaydı. Birkaç yıl önce Karaman Ayrancı’da teyzemgile gittiğimiz bir bayram ziyaretinde görmüştüm.

 

Kuzenim Kadriye’nin kızı Nisa hayat doluydu. Kuzenleriyle bahçede koşturuyordu.

 

İstanbul’da yaşıyorlardı. Çokta zekiymiş, geçen sene Teog sınavında başarılı olmuş ve Denizcilik Lisesini kazanmış, orada okuyordu, şimdi üçe geçecekti.

 

Hep gülümserdi. Kuzenim hastanedeyken Facebook’ta paylaştığı resimlerde hep gülümsüyordu. Zaten vefat ettiği ana kadar bilincini hiç kaybetmemiş.

 


Kuzenim Kadriye başında ağlarken gözünü açamıyor, konuşamıyor ama annesinin yüzünü okşuyor, adeta teselli veriyormuş. Doktorlar Nisa fenalaşınca odadan çıkarmışlar ve az sonra son nefesini vermiş.

 

Allah rahmet etsin. Daha onun imtihanı başlamamıştı. İnşallah şehittir, ailesine mahşerde şefaat eder ve cennetteki makamı yüksek olur.

 

18 Mayıs 2016 Çarşamba Ambar köyünde toprağa verildi.

 

(Cenaze namazını kıldıran hoca Nisa şehittir, demiş.

 

Şehit inşallah. İstanbul’da cenazeyi memlekete getirmişler. Orada, “Şehitlere ölüler demeyin, onlar diridirler fakat siz anlayamazsınız” (Bakara, 154) ayetinin tecellisi şöyle olmuş.

 

Ambar köyünde cenaze evine bir kuş girmiş. Etraftakileri süzmüş. Sonra Nisa’nın annesi kuzenim Kadriye’nin başında uçarak epey çığlık atmış. Adeta kızarak bağırmış.

 

Efendimiz SAV, “Şehitlerin ruhları yeşil kuşların karnındadır, diledikleri gibi cennette dolaşırlar…” , buyurur. Nisa, yeter ağlama anne, orada rahatsız oluyorum, demiş sanki…

 

Öldüğü günde İstanbul’daki evlerinin penceresine bir kuş gelmiş. Pencereye çarpmış, girememiş, sonra da açık diğer pencereden girmiş, direk Nisa’nın odasına gidip dolabın arkasına saklanmış. Ben burda sizinle yaşayayım, der gibi…

 

Bunu Cenazeden iki ay sonra ramazan bayramında ziyaretimize gelen Nisa’nın annesi, kuzenim Kadriye anlattı. Allah sabr-ı cemil versin. )

 

DÖRDÜNCÜ MİSAL

 

Babamın ismini aldığı İsa dedem Çanakkale Savaşı gazisiymiş. Çanakkale Savaşında bir gözünü ve dilinin yarısını kaybetmiş.

 

Atılan bombadan sıçrayan şarapnel parçası ile bir gözü akmış. O gözü takmaymış ve yandan gelen bir kurşun dilinin ucunu götürmüş; biraz peltek konuşurmuş.

 

Babama kuzum yerine kujum dermiş.

 
Babamın dedesi İsa Çelik ve oğlu Faik (benim dedem)

Babamın dedesi İsa dedem, babam çocukken 1961’de vefat etmiş. Babamın anlattığına göre İsa dedem hasta yatağındaymış. Köydekiler yine hasta ziyaretine gelmişler.

 

Ve ev kalabalıkmış. İsa dedem bir ara yatağından doğrulmuş. “Hele uşaklar şu odayı bir boşaltın hele; içeri giremiyorlar” demiş.

 

Herkes odadan çıktıktan sonra da son nefesini vermiş.

 

Bazen empati yapıyorum. İnsanlar gördükleri bir ölünün etkisinden bile zor çıkıyorlar.

 

İsa dedem, Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şiiri’nde tasvir ettiği o dehşetli tablodaki, o derin   travmayı nasıl atlattı. Düşündükçe gözyaşlarımı tutamıyorum.

 

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.

 

Mehmet Akif Ersoy

 

Bir dizi filmde görmüştüm. Bir asker son nefesini verirken şehit arkadaşları kollarına girip onu karşılıyordu.

 

Belki de İsa dedemi de karşıladılar. İnşallah ben de ölünce onları görebilirim.

 

Annemin dedesi şehit, babamın dedesi gazi...

Allah, bizleri atalarımıza layık torunlar eylesin.

 

Daha çok misal verilebilir fakat yazımız çok uzadı.

Allah ölümü unutmayan ve ahireti ön plana alarak yaşayan salihlerden eylesin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder