Dört Misalle Ölüm Sonrası Yaşam
Hepimiz
hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Çünkü Allah her insanın içine doğuştan ölümsüz
olmak hissini vermiştir, ki böylece ölümsüz olmanın yolunu araştıralım.
Zaten
dünyada bütün bilimsel araştırmaların hepsi bunun içinmiş. Ama tabi yanlış
yerde arıyorlar. “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ankebut suresi,
57.ayet)
Ölümsüz
olmanın yolu, aslında Allah’a teslim olmak, emir ve yasaklarına uymaktır.
Zannetmeyinki,
dindar insanlar ölümü çok seviyorlar. Onlar ölümü ölümsüzlüğün kapısı olarak
görüyorlarda ondan. Yunus Emre Hz.’lerinin dediği gibi:
“Ölümden
ne korkarsın,
Korkma
ebedi varsın.”
Öldükten
sonra elbet yaşam devam ediyor.
Bu gerçeği,
sevgili Efkan Vural hocamın bir Hadis-i Şerif’e işaretle fakire; “Sen çok iyi
bir ilim taşıyıcısısın” dediği gibi, ilim taşıyıcısı olarak çeşitli
yorumlarımızla sadece dört örnekle hatırlatmak
istiyoruz:
BİRİNCİ MİSAL
Rabbimiz
Yasin Suresi’nin başında bir olay anlatır:
Gelen üç
elçiyi (yıllarca) dinlemeyen ve
yalanlayan bir kavim vardı, artık tam peygamberleri taşlayacakken bir adam
oraya koşarak geliyordu. Ve diyordu ki:
“Ey kavmim
sizden hiçbir ücret istemeyen bu elçilere uyun!” (Yasin suresi, 21. ayet)
Sonunda
onu öldürüyorlar ve öldükten sonra meleklere şöyle sesleniyordu.
“(Kavmi tarafından
taşlanarak ölüme giden o kimseye:) “Cennete gir” denildi. (O da:) “Keşke, Rabbimin beni
bağışladığını ve cennetle ikram edilenlerden kıldığını kavmim bilseydi!” dedi.” (Yasin suresi, 26, 27. ayet)
Yani
aslında ölen bedeni idi ve ruhu diri, şuuru yerinde idi ve hala kavmini
düşünüyordu. Öldükten sonra konuşuyordu. Yani iyi biri olduğu için ölüm sonrası
yaşamı cennette devam ediyordu.
Tefsirciler,
olayın Hatay’da yaşandığını, o kişinin Habibinneccar olduğunu ve o elçilerin
Hz. İsa’nın AS havarilerinden olduğunu söylerler.
İKİNCİ MİSAL
“Hz. Peygamber
(sallallahu
aleyhi ve sellem) Efendimiz, Bedir savaşından ayrılacağı gece, müşrik ölülerinin
atıldığı kuyuya doğru yürüdü. Sahabiler de peşinden yürüdüler. Sonunda kuyunun
kenarına gelerek durdu:
– Ey
kuyuya atılanlar! diye seslendi. Sonra onların isimlerini babalarının
isimleriyle birlikte birer birer saydıktan sonra:
– “Sizler
peygamberinize karşı ne kötü bir topluluktunuz! Sizler beni yalanladınız,
başkaları ise beni tasdik edip doğruladılar. Siz beni yurdumdan çıkardınız,
başkaları ise bana kucak açtılar. Siz benimle çarpıştınız, başkaları ise bana
yardım ettiler. Şimdi Rabbinizin vaad etmiş olduğu azabı gerçekleşmiş buldunuz
mu? Ben Rabbimin bana vaad etmiş olduğu zaferi gerçekleşmiş buldum.” buyurdu.
Müslümanlar bu konuşmaya şaşırdılar.
Hz.Ömer (r.a) :
– “Ya
Resulallah! Şu cansız cesetlere ne diye konuşursun?”
Bunun
üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle cevap verdi:
–
“Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, söylediklerimi siz
onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz. Ama onlar bana cevap vermeye güç
yetiremiyorlar!”
(Buhari,
Meğazi 8; Müslim, Cennet, 77.)
ÜÇÜNCÜ MİSAL
Bu yıl yaz dönemini geçirmek için Ankara’dan memleketimiz Konya
Ereğli’ye geldikten sonra 16 Mayıs 2016 Pazartesi kuzenimin kızı Nisa Tekin’in
vefat haberini aldık.
Şubatta Lösemi tedavisi başlamış, dört ay sonra Hakk’a yürümüştü.
Annemin ablası Fadimana teyzemin torunuydu Nisa… 15 yaşındaydı.
Birkaç yıl önce Karaman Ayrancı’da teyzemgile gittiğimiz bir bayram ziyaretinde
görmüştüm.
Kuzenim Kadriye’nin kızı Nisa hayat doluydu. Kuzenleriyle bahçede
koşturuyordu.
İstanbul’da yaşıyorlardı. Çokta zekiymiş, geçen sene Teog sınavında
başarılı olmuş ve Denizcilik Lisesini kazanmış, orada okuyordu, şimdi üçe
geçecekti.
Hep gülümserdi. Kuzenim hastanedeyken Facebook’ta paylaştığı
resimlerde hep gülümsüyordu. Zaten vefat ettiği ana kadar bilincini hiç
kaybetmemiş.
Kuzenim Kadriye başında ağlarken gözünü açamıyor, konuşamıyor ama
annesinin yüzünü okşuyor, adeta teselli veriyormuş. Doktorlar Nisa fenalaşınca
odadan çıkarmışlar ve az sonra son nefesini vermiş.
Allah rahmet etsin. Daha onun imtihanı başlamamıştı. İnşallah
şehittir, ailesine mahşerde şefaat eder ve cennetteki makamı yüksek olur.
18 Mayıs 2016 Çarşamba Ambar köyünde toprağa verildi.
(Cenaze namazını kıldıran
hoca Nisa şehittir, demiş.
Şehit inşallah.
İstanbul’da cenazeyi memlekete getirmişler. Orada, “Şehitlere ölüler demeyin,
onlar diridirler fakat siz anlayamazsınız” (Bakara, 154) ayetinin
tecellisi şöyle olmuş.
Ambar köyünde cenaze
evine bir kuş girmiş. Etraftakileri süzmüş. Sonra Nisa’nın annesi kuzenim
Kadriye’nin başında uçarak epey çığlık atmış. Adeta kızarak bağırmış.
Efendimiz SAV,
“Şehitlerin ruhları yeşil kuşların karnındadır, diledikleri gibi cennette
dolaşırlar…” , buyurur. Nisa, yeter ağlama anne, orada rahatsız oluyorum, demiş
sanki…
Öldüğü günde
İstanbul’daki evlerinin penceresine bir kuş gelmiş. Pencereye çarpmış,
girememiş, sonra da açık diğer pencereden girmiş, direk Nisa’nın odasına gidip
dolabın arkasına saklanmış. Ben burda sizinle yaşayayım, der gibi…
Bunu Cenazeden iki ay
sonra ramazan bayramında ziyaretimize gelen Nisa’nın annesi, kuzenim Kadriye
anlattı. Allah sabr-ı cemil versin. )
DÖRDÜNCÜ MİSAL
Babamın
ismini aldığı İsa dedem Çanakkale Savaşı gazisiymiş. Çanakkale Savaşında bir
gözünü ve dilinin yarısını kaybetmiş.
Atılan
bombadan sıçrayan şarapnel parçası ile bir gözü akmış. O gözü takmaymış ve
yandan gelen bir kurşun dilinin ucunu götürmüş; biraz peltek konuşurmuş.
Babama kuzum yerine kujum dermiş.
Babamın dedesi İsa dedem, babam çocukken 1961’de vefat etmiş.
Babamın anlattığına göre İsa dedem hasta yatağındaymış. Köydekiler yine hasta
ziyaretine gelmişler.
Ve ev kalabalıkmış. İsa dedem bir ara yatağından doğrulmuş. “Hele
uşaklar şu odayı bir boşaltın hele; içeri giremiyorlar” demiş.
Herkes odadan çıktıktan sonra da son nefesini vermiş.
Bazen empati yapıyorum. İnsanlar gördükleri bir ölünün etkisinden
bile zor çıkıyorlar.
İsa dedem, Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şiiri’nde tasvir ettiği o
dehşetli tablodaki, o derin travmayı
nasıl atlattı. Düşündükçe gözyaşlarımı tutamıyorum.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el,
ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Mehmet Akif Ersoy
Bir dizi
filmde görmüştüm. Bir asker son nefesini verirken şehit arkadaşları kollarına
girip onu karşılıyordu.
Belki de
İsa dedemi de karşıladılar. İnşallah ben de ölünce onları görebilirim.
Annemin dedesi şehit, babamın dedesi gazi...
Allah, bizleri atalarımıza layık torunlar eylesin.
Daha çok misal verilebilir fakat yazımız çok uzadı.
Allah ölümü unutmayan ve ahireti ön plana alarak yaşayan
salihlerden eylesin.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder