Zaman su gibi aktı
Yaz bitti.
Ereğli’den Ankara’ya döndük. Daha üç ay önce Ereğli’ye gitmiştik. Zaman hızla
geçti, işte döndük.
Merhaba
bugün 12 Eylül 2015. Biliyorsunuz üç ay önce yazı yazmayı bıraktım. Kitap
yazmak için sanal dünyayı kapattım.
Zaman aktı
ve yaz tatili bitti. Seneye yaşar mıyız Allah bilir.
Kitap şu
an 260 sayfa ama hergün yeni şeyler ekleyip düzenliyorum. O yüzden yeni yazılar
ve Face’te yine fazla aktif olamayacağım.
Ne kitabı
bu, ne çabuk 260 sayfa yazdın diye merak edenler olabilir.
Efendim bu
kitap geçtiğimiz yıllarda yazdığımız, hayatımı anlattığım En büyük engellilik
nedir isimli kitabımın genişletilmiş ve hikayeleştirilmiş halidir.
Sayfa
sayısını çok bulanlar için söyleyeyim. Her iki satırdan sonra bir satır boşluk
var.
Kitabı 18
bölüme ve yüzden fazla başlık altında topladım. Kitapta 290 yazımdan bölümlere
ve on’dan fazla hikayeye de yer verdim.
( SİZ
DEĞERLİ DOSTLARIN KİTABIMLA İLGİLİ YAPICI YORUMLARINI ÇOK MERAK EDİYORUM.
KİTAP
OKUMAYI SEVENLER
LÜTFEN
BANA MAİL ATARSANIZ,
SİZE
KİTABIMIN SON HALİNİN PDF DOSYASINI GÖNDEREYİM İNŞALLAH...
Evet hayat
çok kısa…
Uzun
zamandır duymadığımız şehit haberleri yine gelmeye başladı. İnsan hala hayatta
olduğundan utanır mı, utanırmış, diye Twitter’dan yazmıştım.
Evet
onların yerine şehit olmayı o kadar çok isterdim ki…
Her
namazda şehitlik istiyorum. Çünkü şehitler mahşerde hesap, sorgu olmadan direk
cennetin yüksek makamlarına gidecekler.
Oysa ben
hayatımın hesabını vermekten korkuyorum. Namaz, oruç çok borcum var. Olanlarsa
yüzüme mi çarpılır bilmiyorum.
Evet şehit
olana düğün bayram ama gözü yaşlı ana, babaların yürek sancısı ölene kadar
dinmiyor. Biz haberlerde her şehit haberinde ağlıyoruz ama ya o şehit
çocukları.
Onlar bir
ömür baba özlemi duyacaklar. Yazımı bir şehit kızının babasına yazdığı bir
mektup ile bitiriyorum. Bu mektubu kitabıma da koydum.
***
Sevgili Babacığım,
Yıllar yıllar geçiyor, her şey
değişiyor, her şeyden öncede ben değişiyorum. Değişmeyen tek şey değişimin
kendisiymiş ya… Ama benim hayatımda hiç değişmeyen ve asla değişmeyecek olan
tek ve en acı gerçek; SENİN KAYBIN.
Yoksun baba; yanımda, tenimde, saçımın
telinde yoksun. Kalbimde, ruhumda, beynimde olsan da, yaşamımın hiçbir anında,
hiçbir üzüntümde, hiçbir mutluluğumda, hiçbir sevincimde, hiçbir hayal
kırıklığımda sen yoksun. Varlığın, bedenin yok. Elbette ki her şey maddesel
olarak var olmak değil, ama ben seni hiç tanımadım ki!
Gülüşünü, konuşmanı, sesinin tonunu,
kahkahanı hiç görmedim, duymadım ki! Hep
düşünüyorum yanımda olsaydın ağzından "yavrum, kızım" sözcükleri
nasıl çıkardı? Bu duygu dolu sözler benim yüreğimi nasıl ısıtırdı? İnsanların
nefret ettiği sözcükler olur mu? Benim var: BABA.
Çünkü ben bu sözcüğü "hiçbir
zaman" doya doya, dolu dolu söyleyemedim. Bunu duyacak, gözlerinin içi
gülecek ve beni çok büyük bir sevgiyle kucaklayacak bir babam olmadı hiç!
Evet tüm bunlar benim üzüntülerim,
yokluklarım. Ama tüm bu büyük acının yanında bana en büyük onuru, şerefi
yaşattın: BEN BİR ŞEHİT KIZIYIM.
Bugün ölümünün tam 10. yılı. Şu anda
yanında, sevgi dolu kucağında olamasam da tam baş ucundayım . O soğuk mezar taşının
tozunu ellerimden ateş çıkarcasına yıkıyorum babacığım.
Gittin
baba, gittin. Ben daha üç yaşındayken, seni sevmeye, tanımaya başlarken… Ben
karısını, minicik bebeğini vatanı için bir yana bırakan, canını vatanına feda
eden, cesur, yiğit, yüreği vatan sevgisiyle dopdolu gencecik bir üsteğmenin
kızıyım. Ağlamamalıyım.
Senin ak saçlı bir dede olduğun günleri
hiçbir zaman göremeyeceğim; ama sen benim anılarımda, hatıralarımda hep o
yakışıklı, gururlu, cesur ve gepgenç üsteğmen olarak kalacaksın. Bu, çok onur
verici baba!
Bir tek kez seni görüp seninle tanışma ve
konuşma şansına sahip olsaydım sana sadece teşekkür etmek isterdim. Annemi ve
beni senden yoksun bıraktın; ama bana da, Çocuklarıma da, torunlarına da
inanılmaz bir gurur yaşatan ve yaşatacak olan "ŞEHİTLİK" ünvanını
kazandırdın. Teşekkür ederim babacığım, teşekkür ederim…
Begüm
ÖZCAN
*****************
AĞLAMAK
GÜZELDİR…
Celalin
Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder