28 Eylül 2015 Pazartesi

Yeni Yayın Dönemi


Yeni Yayın Dönemi


 
(SEVGİLİ DOSTLAR,
ARTIK HER PAZARTESİ YENİ YAZI YAYINLAYACAĞIZ.
HAFTAİÇİ KİTAPLA UĞRAŞACAĞIZ,
HAFTASONU YAZILARI YAZACAĞIZ İNŞALLAH.
İŞTE İLK YAZI AŞAĞIDADIR.)
 

Bugün 28 Eylül 2015. Okullar açıldı.

Sanırım bu yazıları okuyanlar arasında yüzlerce öğretmen ve öğrenci vardır.

 

Öncelikle değerli hocalarımız; Yeni eğitim öğretim yılınız hayırlı olsun. Allah muzaffer eylesin. Kıymetli öğrencilerimiz; Size de Allah başarı lütfetsin. 

 

Evet kurban bayramı tatili bitti, çalışanlar işyerlerinde işe, öğrenciler okullarında, yeni döneme başladılar. Ben de emekli olduğumdan beri işim var gibi evde çalışıyorum.

 


Çünkü boş durunca insanı vesveseler sarar.

 

''İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür.'' (İbn-i Haldun) 

 

310 adet yazı yazdım, 288 adedi yayındadır. Zaten bahsetmiştim, kitap da yazıyorum, o işle uğraştığımdan yeni yazmaya vakit kalmıyor…  

 

3 aydır o yazılardan hergün bir yazıyı 250 kişilik e-mail listeme gönderiyorum.

 

Kitabı şu an bitirdim sayılır ama plan yaptım. Allah nasip ederse bahara kadar ekleme, düzeltme gibi ince işlerini tamamlayacağım. 

 

Evet yaz bitti, bayram da geçti, artık yeni bir dönem başlıyor.

 

Şeker komasında bir serum yemiş, şişmiştim. Hastaneden çıktıktan sonra şişlik indi ve epey zayıflamıştım. Çünkü bir ay yemek yemeyince vücut seruma alışmıştı.

 


Sonra iştahım açılmıştı, ilk defa kaldığımız memleketimiz Ereğli’de etliekmek ve sıkma böreğiyle epey kilo almıştım. Sonra verememiştim.

 

Geçen yıl başladığım bir yöntemle epey kilo vermiştim. Yazın o diyeti bıraktım ama yememe dikkat  ettim, bayramda beni görenler çok zayıflamışsın diyorlar.

 

Evet yeni yayın dönemi başladı. Bir yandan kitapla uğraşacağım, bir yandan diyet yapacağım. Diyet hakkında ilerde inşallah bir yazı yazacağım.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

EVET MERAK EDENLER İÇİN KİTAPTAN MİNİK BİR BÖLÜM:

 

 


 

Böylelikle Aradan bir sene geçti. 1989 yılı, Lise 2 ye geçmiştim.

 

Haziran ayında, okullar kapandıktan bir hafta sonra bir davetiye geldi. Site bahçesinde cumartesi akşamı olacak nişana çağrılıyorduk.

 

İşte hayatımın en önemli ânı o akşam oldu. Bir ömür boyu unutamadığım o kızı ilk defa orada gördüm.

 

Site bahçesinde kurulan masaların birinde biz delikanlılar oturmuştuk. Karşımızdaki kurulan masalarda yüzlerce insan vardı.

 

Tabi henüz 16’sında ergenlikteki bir genç olarak, karşı cinse yeni yeni ilgi duyuyorduk.

 

Zaten meslek lisesinde çok az kız öğrenci okuyordu. Sınıfımızda üç kız vardı. Kendime güvensiz oluşumdan bakmazdım bile...

 

Geçen yıl da, kolejdeki zengin ve kendini beğenmiş kızlara birtürlü ısınamamıştım. Gerçi ısınsam bile onlar beni beğenmezlerdi, yamuk, dengesiz diye alay ediyorlardı çünkü.

 

Karşıdaki masaların birinde yaşıtımız kızlar oturuyordu. Tabi biraz baktım ama kızların hiçbiri ilgimi çekmedi. Fakat iki dakika sonra o masaya bir kız geldi oturdu.

 

Ceylanlar kadar güzel bir kızdı. Yürüyüşündeki endama hayran kalmıştım. Yüzü ay gibi parlıyordu. Kablolarla bağlanan ampüllerden birinin tam altına oturmuştu.

 

Yazdıklarım yüreğimden geçenlerdir. Yazarken o anı yeniden hissediyorum çünkü...  Kendimi hiçbir zaman bir yazar olarak görmedim.

 

Naçizane hayata dair yazılar yazan bir engelliyim. Bir yazar gibi duygularımı tam olarak anlatamıyorum. Ama bu şiir, o anki duygularıma tercüman oluyor: 

 

GÖNÜLLE BAŞBAŞA

 

Dudakları bir dal ateş, mercan gibi

Bakışları masum bir heyecan gibi

Yürürken titreyen o narin endamı

Pembe bir gül açmış taze fidan gibi

 

Fark edemiyorum gözle gördüğümü

Saçlarında bağlı aşkın kör düğümü

Bir tatlı rüya mı, bir canlı büyü mü?

Elim dokunuyor, fakat yalan gibi...

 

ŞİİR: Mehmet Akif Ersoy

 


 


 

Ortada oynayanları seyrederken gözgöze geldik. Sanki o an zaman durmuştu. Gözlerimi ayıramadan o güzel yeşil gözlere bakıyordum. İlhan İrem’in şarkısında dediği gibi, Yemyeşil bir denizdi. Ne bir sandal, ne bir ada, ne bir sahil vardı, boğuluyordum.

 

Etrafta neler oluyor farkında değildik. Türkü susunca uyandık. Fakat az sonra ben tekrar ona baktım. Bakışımı farkedince de utancımdan yönümü çevirmiştim. Oynayanları az seyrettikten sonra tekrar ona döndüğümde ise, bu kez o bana bakıyordu.

 

Bugüne kadar hep dengesizliğimle alay edildiği için kendime aşırı güvensizdim. Beni beğeniyor olabilir miydi? Yoksa, bu kim bana bakan diye mi bakıyordu, bilemiyordum. Fakat ben onun gözlerine çarpılmış, ona bakmaktan kendimi alamıyordum.

 

Birisi masalarına geldi, onu oynamaya kaldırdı. Kalktı, oynarken sık sık gözgöze geliyorduk. Ben o kızın oynarken muhteşem endamını, dans figürlerini ve dengesini gördükçe, aman Allah’ım bu kız beni nasıl beğenecek, diyordum.

 

Çünkü masamızda yaşıtım olan, hem çok yakışıklı, hem de karanlık olmasına rağmen düzgün yürüyen arkadaşlarım vardı.

 

 


 

Yukarıda anlatmıştım. Kolejdeyken öğretmenmizin atkıyla gözümü bağlattırıp kendi etrafımda dönüşümü ve bütün sınıfın kahkahalarla gülmesinden bahsetmiştim. Korkuyordum.

 

Çünkü ışık olmayınca dengemi iyice kaybediyorum. Allah öyle merhametli ki, bana bu hastalığı vermiş ama gözlerim ve kulaklarımda rahatsızlık vermemiş çok şükür... 

 

İlk görüşte aşk derlerdi ama nasıl olur ki, derdim. Şimdi ise ben ilk görüşte aşka düşmüştüm. Onun gözlerinin içine bakınca kalbinin güzelliğini hissediyordum.

 

Elest bezminde gördüğüm Allah’ın nuru buydu elbette. Yoksa ilk görüşte nasıl aşık olurdum ki... Kalbinin güzelliği yüzüne yansımıştı çünkü... 

 

O kızla bakışmalarımız saatler sürdü. Zaman geçmesin istiyordum. İçimden o kızın kim olduğunu, nerede oturduğunu düşünüyordum.

 

Belli ki nişana gelen davetlilerden biriydi. Bir daha onu görecek miydim? Derken annemin ilerden hadi gidiyoruz işaretiyle irkildim. Saat 23’ü geçmişti.

 

Saatlerdir oturmaktan zaten uyuşmuştum ve de yetersiz ışıkla dengemi iyice yitireceğimi biliyordum. Ayağa kalkıp yürüsem bana bakacaktı. Bir çözüm arıyordum.

 

Kalbim güvercin kalbi gibi hızla pırpır atmaya başladı. Nasıl kalkacağım diye düşünürken önümden sitemizdeki bir abi geçiyordu. Ani bir hareketle kalkarak koluna giriverdim.

 

Samimi sohbetle gülüşerek site bahçesinden çıktık. O abiyle neler konuştuğumu inanın hiç hatırlamıyorum.

 ***
 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder