13 Şubat 2013 Çarşamba

Sabır kahramanı Babacığım


Sabır kahramanı Babacığım

 

Sabır üç çeşittir…

Birincisi, kaza, bela, musibetlere ve hastalıklara sabırdır. Hayır ben değil, asıl sabreden babacığımdır. Babacığım 1948 doğumludur. Bu yazıda hayatı boyunca sabrettiği şeylerden sadece bir kısmını yazacağım. Ki neden asıl sabreden babacığım dediğimi anlarsınız inşallah ...

 

Babamın aynı isimli Çanakkale gazisi dedesi (İsa dedem) babamı ilkokuldan sonra okuldan alır. Çünkü ilçede hasta yatmaktadır. Köydeki işler ve hayvanlar için babamı orta bir’de okuldan bıraktırmıştır. İsa dedem, yaza hastalığı iyileşince babama esnaf dükkanı açacaktır. O hastalıktan kurtulamaz, vefat eder. (1961) Babam çok zekidir. Eminim okusa iyi bir üniversite bitirirdi.


 

Babam köyünde askere gidene kadar çiftçilik ve hayvancılık yapar. 1970 yılında askerden döndüğü o gün, evde büyük acıyla karşılaşır. Çok sevdiği onbeş yaşındaki kardeşi Celal vefat etmiştir.

 

İki yıl sonra evlendiği zaman henüz iş bulamamıştır. Bir yıl sonra doğan ilk oğlunu (ben) hastanede hemşire müjdelediğinde cebinde bahşiş verecek tek kuruş bile yoktur. Birkaç yıl Tır şoförlüğü yaptıktan sonra –kader- Türkiye Şeker Fabrikalarının Sondaj İşleri’ne işçi olarak işe girer. İşyeri Ankara’dadır ama babannem bizi bırakmaz. Çünkü ben ölen Celal amcamın adıyım. Babam iki üç ayda bir, Konya Ereğli’deki evine, yani babasının evine gelebilmektedir.


 

1981 de babannem ölmek üzere iken babama al çocuklarını Ankara’ya git oğlum, sakın işinden de ayrılma, der. Babannemin vefatı üzerine birkaç parça eşya ile -iki oda- bir gecekonduya Ankara’ya taşındık.

 

Babam Şeker Fabrikasının Sondaj birimindedir ve yılın dokuz ayı Türkiye’nin bütün Şeker Fabrikalarına ve çiftçilere su kuyusu açıyorlardır. Tıpkı Ereğli’deki gibi yine ancak dört beş haftada bir, üç dört gün Ankara’ya izne gelebilmektedir. Yıllarca, biz banyosu ve tuvaleti olmayan gecekonduda, babam ise çamurlar içinde karavanlarda yaşadı. Babam da bazen bizim gibi gece soğuktan dışarıya tuvalete çıkmıyormuş. Ya sabır!

 

Babacığım babasını (dedemi) kaybettikten birkaç sene sonra büyük oğlu Celal’in (yani benim) hastalığı başlar. Hastaneden sonra Allah bana bir iş nasip eder. Babam ise hala şehir dışına gitmektedir. Çalışırken hastalık ilerleyip tekerlekli sandalyeye mahkum olunca beni işe götürüp getirmek için Ankara dışına çıkamadı. Ya sabır! İşyerindeki amiri Selçuk bey durumu bildiği için hoşgörü ile babamı idare etmiş. Fakat babacığım vicdanen çok rahatsız oldu ve 2001 de emekli oldu.

 

Ocak 1999 da hastalığın ve işyeri stresleri ile depresyona girdim. Yirmi gün hastanede beraber kaldık. Çünkü tekerlekli sandalyede idim ve hiçbir şeyi kendim yapamıyordum.  Ya sabır!

 

2005 te işyerinin çalıştığım Ar-Ge kısmı Bilkent’e taşındı. Önceden evimize yedi km uzak olan işyerim, şimdi otuz km olmuştu. Babam yine hergün beni Bilkent’e götürüp getirdi. Sabahları o büyükşehir trafiğinde elli dk da işe varıyorduk. Sonra babam beni masama oturtup eve dönüyordu. Evden de belki karnı ağrır, çağırabilir diye, ayrılmaz beklerdi. Akşam yine otuz km gelir, beni alır beraber eve dönerdik. Ya sabır!

 

2010 yılında emekli olmakla rahat edeceğiz derken çalıştığım zamanları arar olduk. Mart 2011 de şeker koması ile bir ay hastanede yattık. 2012 sonunda da kıl dönmesi ameliyatı oldum. Şeker komasından çıkıp eve gelince yaptığı gibi, babam yine üç ay yattığım yerde ihtiyaçlarımı gördü. Tuvalet, banyo, traş, yemek, çay, bilgisayar… Ya sabır! Ya sabır! Ya sabır!

 

Babam hayatı boyunca hep sabretti. Çünkü bu saydığım şeylerin hepsini kendi hastalıklarıyla şikayet etmeden yapıyor. Babamda nefes darlığı astım, kalp, tansiyon, şeker, kolesterol var. Ya sabır! Bana banyo yaptırırken binlerce kez -astım olduğu için- maraton koşucusu gibi nefes nefese kalıyor ve terliyor.

 

Çocukken, okula gidenlere bakıp sabretti. Kardeş, anne, baba acısına sabretti. Yıllarca ailesinden uzak gurbette sabırla çalıştı. Özürlü evlada sadece sabırla değil, aşk ve sevgiyle kenetlendi. Ya sabır!


Ben özürlüyüm ama nefesimi rahat alıp veriyorum. Bir nefes alıp vermenin değerini en iyi babacığım bilir. Bana sabırlı demeyin. Kırk sene özürlü bir evlada -bir gün olsun- darıltmadan hizmete sabreder miydim bilemiyorum.

 

Sabrın ikincisi, ibadete sabırdır. Efkan hocam ve arkadaşlarım Ender ve Kadir buna en iyi örnektir. Ben otururken veya yatarak teyemmüm ile namaz kılıyorum. Ama onlar yıllarca, kazaya bırakmadan bir boş vakitte çeşme bulup abdest alıyorlar. Öğle tatili ve çay saatinde namaz kılıyorlar. Ya sabır!

 

Sabrın üçüncüsü haram ve günahlara karşı sabırdır. Biz engellilerin sabrı kolaydır. Sağlıklı olup günahlara sabretmek gerçek yiğitliktir. Hz. Yusuf gibi güzel bir kadının aşk teklifine sabretmek neye benzer bilir misiniz?

 

Freni patlamış yokuş aşağı giden bir kamyonu durdurmaya benzer ki başarmak yiğitlik değil de nedir? Ya sabır!

 

Ey ömrü boyunca herşeye sabreden babacığım ! Allah senden ebediyen razı olsun. Allah, annem ve sevdiklerinle birlikte sana sağlıklı, hayırlı, bereketli uzun ömür versin.

 

Allah bu hastalığım varken beni annem babamdan başkasına muhtaç etmesin. Allah, anne ve babamı dünyada da, ahirette de birbirinden ayırmasın.
 
 

Babacığım bu sabrınla inşallah cennette derecen çok yüksek olacaktır. Ya sabır!

Seni çooookk seviyorum.

 

Celal Çelik                       Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder