Kız kardeşim ve eniştem
Nüfusumuz gittikçe yaşlanıyor. Doğum oranı
düşüyor. Bu nüfus artış hızı ile asla yüz milyonu görmek mümkün değilmiş. Bu
yazıyı ‘En az üç çocuk
yapın’
söyleminin haklılığını vurgulamak için yazdım. Babam ben işçiyim iki çocuk bana
yeter deseydi, ailemizin son çiçeği kız kardeşimi yapmayacaklardı.
Berrin’im canım abicim. Sen Allah’ın bize bir
lütfusun. Allah’ın isimlerinden biri “Berr” dir. Yani çok çok iyilik yapan. Adı ile müsemma
derler ya gerçekten kardeşim de öyle. Her zaman iyilik yapar. Zaten bu yazı
onun iyiliklerini yazmaya yetmez. Burada yazdıklarım sadece minik örnekleridir.
Benden yedi yaş küçük kızkardeşim, benim hem
kardeşim, hem can dostum, hem sırdaşım, hem şoförüm (Babam yaşı dolar dolmaz
ona ehliyet aldı, binlerce kez beni işe götürdü, getirdi.) , hem hemşirem ,
hem yardımcım (Binlerce kez koluma girerek yürüdük, binlerce kez çayımı,
yemeğimi hazırladı.) , hem kuaförüm (Sabahları erkenden uyanır, saçımı
tarardı.) ........
Ondokuz yaşında hastalığımın başlamasıyla hayatımın
zor dönemi başladı. Hastalığı kabullenme ve bunalım döneminde en iyi dostum
kardeşim Berrin’di. Kitabımda anlattığım Kuran mealini okuyarak Allah’ın bana hidayet vermesinden önceki dokuz sene bunalım ve streslerle
geçti.
İşyerindeki stresler, hastalığın bunalımı,
aşk acısı akşam eve gelince Berrin’imin esprili ve yumuşak sohbetiyle
hafifliyordu. Bir kız arkadaşının vefat eden babasının yokluğunda, hem ona, hem
de bana zaman ayırıp moral veriyor ve üniversitedeki vize ve finallerine
gece yarısından sonra çalışıyordu.
Erkek kardeşim Şanlı ordumuzda 18 yaşından
sonra göreve başladı ve O da kızkardeşim gibi gittiği yerlerde ana baba desteği
bulamadı. Çünkü ben ana babamı bağlıyordum ama O da, Berrin’im de hiç şikayet
etmedi. Allah onlardan ebedi
razı olsun.
Bunun için kızkardeşimle öğretmen olarak başka bir şehire atanana kadar hep
beraberdik.
2003 de okulunu bitirdiği yaz öğretmen olarak Ankara’ya beş saat uzaktaki ile atandı. Canım
kardeşimin bir işi olmasına çok sevinmiştim, fakat bir yandan da endişeleniyordum.
Çünkü orada tanıdığımız yoktu ve annem babam beni bırakıp gidemiyorlardı. Hem
engelliydim, hem çalışıyordum.
Babam Şeker fabrikasından emekli olmuştu. Kızkardeşime giderken, o ildeki yıllar önce
beraber çalıştığı şeker fabrikası müdürü ile görüşmesini, durumunu anlatıp
yardımcı olma imkanlarını sormasını sıkı sıkı tenbih etti.
Berrin, fabrika müdürüne durumu anlatınca ‘Kızım babana selam söyle, sen bizim kızımızsın, gözü arkada kalmasın’ demiş ve il merkezinde göreceği bir aylık
eğitim süresince misafirhanede misafir etmiş. Bu, babamın ve kızkardeşimin
iyiliklerine Rabbimin minik bir ikramıdır inşallah.
Berrin’imin o ile atanmasında kaderin bir sırrı vardı. En az kardeşim kadar kalbi temiz bir
öğretmen olan eniştem Oğuz’la bir vesileyle tanışacak, anlaşacak ve inşallah
mutlu bir yuva kuracaklardı. Düğünden üç ay önce eş durumundan tayini için
nikah kıyıldı.(2007) Eniştemin memleketine nikah için giderken yol boyunca hem
ağladım, hem de bu evlilik biricik kardeşime hayırlar getirsin diye dua ettim. Berrin,
abi dün gece rüya gördüm, İki tane renkli gözlü çocuklarım vardı, dedi.
Gülümsedim, derin bir nefes aldım.
Şu an, Berrin’im ve Oğuz’umun Ceren ve Azra diye dünya güzeli iki kızı var. Maşallah! Ceren’im beyaz tenli esmer
güzeli, Azra’m masmavi gözlü şarışın. Allah onlara güzel bir kader çizsin, hep
salihlerle karşılaştırsın inşallah.
Oğuz’um da Berrin’im gibi iyilik yapmayı çok
seviyor. Bir kaç yıl önce eniştemi aradım. Berrin ilçedeki ayakkabıları
beğenmedi, il merkezine geldik, diye espri yaptı. Berrin duydu, bağırdı. Abi
spora başladım, Nike ayakkabı alacam, dedi. Bende espriyi patlattım. Hani eski
Küçük Emrah filmlerinde bir replik var, ‘Abi benim hiç kırmızı ayakkabım olmadı’
diye bilirsiniz. Ben de ‘Enişte benim hiç Nike ayakkabım olmadı’ dedim, gülüştük.
Bir müddet sonra haftasonu için Ankara’ya
geldiler. Eniştem Oğuz bana Nike ayakkabı hediye almış. Şaşırdım, sevindim,
duygulandım. Bağlamalı değil de cırt-cırtlı olduğu için babam kolay giydiriyor.
Tekerlekli sandalyede otururken hala beş yıldır hep o ayakkabıyı giyiyorum. Allah razı
olsun.
Bazen annem, babam ve ben onların yaşadıkları
şehre gidiyoruz. Eniştem bana balkonda semaverde çay yapar ve saz çalarak konser verir. Üniversitede yurtta arkadaşım geceleri saz
çalardı. Aşık olduğum kızı düşünerek efkarlanırdım. Eniştem saz çalarken o
günleri düşünüp hep ağlarım.
2011 de şeker komasından eve dönünce eniştem iki
hafta kardeşimi bize bıraktı. Eniştem çalışıyor ama kardeşim doğum iznindeydi.
Azra üç aylıktı. İki hafta kendi kızlarıyla beraber bana bakma konusunda anneme
yardım etti.
Eniştem de benim gibi Fenerbahçeli ve
Özellikle beraber Real Madrid, Barcelona maçlarını kuru yemiş ve çayla loş
ışıkta izlemeyi çok seviyoruz.
Annem bana yıllardır hiç tişört, kazak,
ayakkabı almadı. Hep Berrin’in hediyelerini giyiyorum. Aldığı tişörtlerin
seçimi çok hoşuma gidiyor. Defalarca bel çantası, cüzdan aldı. Geçen hafta
sömestr tatili (2013) için Ankara’ya geldiler. Ben kıl dönmesi ameliyatı
sebebiyle iki aydır hala yatıyorum.
Dört buçuk yaşındaki yeğenim Ceren, dayı bir dahaki geldiğimde inşallah iyileşte sandalyeye otur gezelim, dedi. İnşallah dayıcım, dedim. Berringil
gittiği alışveriş merkezinden gelirken bana tavuk döner dürüm getirdiler. Nasıl iştahlı yedim, iki aydır
özlemişim.
Kızkardeşim ve eniştemin o kadar çok iyilikleri var ki, başta dediğim
gibi yazmakla bitmez. Allah onlara hem dünyada hem ahirette mutluluk versin.
Beni bu ailede ve Berrin’in abisi olarak
dünyaya gönderen Allah’a binlerce hamdolsun...
Keşke diyorum babam ve annem bir kardeş daha yapsaymış.
Sizi çok ama çok seviyorum....
Celal Çelik
Ankara ( Konya-Ereğli )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder