16 Mayıs 2016 Pazartesi

Beş Sayfa da Çok mu?


Beş Sayfa da Çok mu?

 

Babası, okumayı iyice öğrendikten sonra çocuğunu karşısına aldı ve dedi ki:

 

- Artık günde elli sayfa kitap okumanı istiyorum.

- Elli sayfa çok babacım, hergün buna dayanamam.

- Peki kırk sayfa oku.

- Kırk sayfada çok babacım.

- O zaman otuz sayfa oku, tamam mı?

- Valla baba, otuz sayfaya da güç yetiremem.

 

İndire indire beş sayfaya indiriyor. En son çocuk kabul ediyor.

 
- E bari beş sayfa olsun oku!

- O zaman tamam, Hergün beş sayfa okuyabilirim, peki babacım.

 

- Sözünü tutar, hergün beş sayfa kitap okursan eğer, sana yazın sürprizlerim olacak.

 

Aslında babanın niyeti, çocuğuna günde enaz beş sayfa kitap okutmaktır.

Ama elli sayfa ile başlayıp nihayet çocuğunu beş sayfa kitap okumaya razı ediyor.

 

Eğer çocuğa başta beş sayfa oku deseydi, belki de çocuk onu gözünde büyütüp bir sayfaya düşürtecekti… Böyle olunca, o beş sayfa kolay geliyor ona…

 

Ve çocuk büyüyüp yıllar sonra iyi bir yazar olduğunda babasının neden ısrarla kitap okuttuğunu anlıyor.

 




Evet, Yukarıdaki söyleşi şu Hadisi Şerifi aklımıza yaklaştırdı:

 

Miraç Gecesi'nde namazın farz oluş şekli ve elli vakitten beş vakte indirilişi hususunda Peygamber Efendimiz (asm) ile Hz. Musa (as) arasında vukû bulan hâdise, hem Buharî’de, hem de Müslim’de rivayet edilmektedir.

Hâdise özetle şöyle cereyan eder:

 

Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Hz. Cebrail’in refâkatinde Mekke’den ayrılıp semâya yükselir. Önce Hz. Âdem’le, daha sonra Hz. İdris, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. İbrahim’le görüşür. Cenab-ı Hakk'ın yüce katından dönüşünde ise Hz. Musa ile karşılaşır. Bu sohbeti Peygamber Efendimiz şöyle anlatırlar:

 

“O zaman Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Bu farziyeti yüklenerek döndüm. Derken Mûsâ Aleyhisselâma rast geldim.

“Mûsâ (a.s.) bana, ‘Rabbin ümmetine neleri farz kıldı?’ diye sordu.
“Onlara, ‘Elli vakit namaz farz kıldı’ dedim.


“Musa (a.s.) bana, ‘RAbbine dön de şefaat et, zira ümmetin buna tâkat getiremez.’ dedi.


“Bunun üzerine Rabbime Mürâcaat ettim. Allah Teâla şatrını (bir kısmını) indirdi. Ben yine Mûsâ’nın (a.s.) yanına dönerek durumu kendisine haber verdim: ‘Bir kısmını indirdi’ dedim. O yine, ‘Rabbine mürâcaat et, zira ümmetin tâkat getiremez’ dedi.


“Ben yine Rabbime mürâcaat ettim. Alah Taâla kalanından bir kısmını indirdi. Mûsâ Aleyhisselâmın yanına yine döndüm. O tekrar, ‘Rabbine dön, zira ümmetin buna dayanamaz’ dedi. Bir daha müracaat ettim.


“Allah Teâla, ‘Onlar beştir, yine onlar [sevap itibariyle] ellidir. Benim nezdimde hükm-ü kaza değişmez’ buyurdu.


“Musa’nın yanına döndüm. O yine, ‘Rabbine dön’ dedi.”
“Ben de, ‘Artık, Rabbimden utanır oldum’ dedim.” (
Müslim, İman: 263)

 

 

Beş vakit namaz, islamın 11. Yılında, yani -çocuğun okumayı güzelce öğrendikten sonra olması gibi- iman kalplerde iyice pekişince Miraç’ta farz kılınmıştır.

 

Bu benzetmeyi Dost TV’de programcı eğitimci yazar Seyfettin Bulut’tan dinlemiştim.

 


Artık şu beş vakit namazı da kılmazsak, Allah’a çok mahcup oluruz.

Evet, Abdestle birlikte günde sadece bir saatimizi alır.

 

Babanın çocuğuna kitap okutması gibi, namazda biz kulların faydasınadır.

 

Cenab-ı Allah’ın bizim namazımıza hiç ihtiyacı yoktur. O bizi çok seviyor…

 

Namaz, dünyada hem bedenen, hem ruhen, hem ahlaken, ve elbet ahirette bize faydalıdır.

 

***

 

Yıllar önce işyerimde, Skype isimli chat programı kullanmıştım. Birgün Endenozya’dan Lydia isminde bir kadınla tesadüfen karşılaştık, ingilizce sohbet etmiştik.

 

Yazdıklarından çok etkilenmiştim ve o sıralarda açılan bir yarışmaya katılmıştım.

 

Regaip’te tövbe etti, Berat’ta beraat etti

 

(Bu hikaye ile 2009’da bir hikaye yarışmasına katılmıştım.)

 


Endonezya'nın başkenti, Jakarta şehri,

 

Bay Pitasari, yıllardır içki batağındaydı. İçtiğinde sürekli karısını dövüyor ve aşağılıyordu. Dünyalar sevimlisi ilkokula giden, çok zeki ve duygusal Abdurrahman isminde çocukları vardı.

 

Endonezya'nın ikiyüzelli milyon nüfusunun %90'ı müslüman olmasına rağmen, her ülkede olduğu gibi Bay Pitasari'de içki batağındaydı.

 

Tüm kazancını içkiyle harcıyordu. Öksüz ve yetim eşi Leyla hanım mütedeyyin (dinine bağlı) bir hanımdı ve sürekli eşine düzelmesi için dua ediyordu.

 

Birgün küçük Abdurrahman okuldan geldi. Sürekli ağlıyordu. Teneffüsteyken birisi, çantasından, öğretmen istediği için, annesinden alıp getirdiği dergi parasını çalmıştı. Babası yaklaşık türk parasıyla beş TL olan bu parayı tekrar vermedi, azarladı ve üstelik kızarak tokatta attı.

 

Küçük Abdurrahman odasına çekildi, bütün gece ağlayarak –annesi dua etmenin faydalarını anlattığı için- babasının ıslah olması için Allah'a dua etti.

 

Bir yılda beş kandil vardır. Mevlid kandili dışındaki diğer dört kandil, mübarek üç aylar dediğimiz Recep, Şaban, Ramazan ayları içindedir. 

 

Üç ayların başında, yani Recep ayının ilk cuma gecesi Regaip kandili; Yine recep ayının 27. gecesi Miraç kandili; Şaban ayının 15. gecesi Berat kandili, ve son olarak Ramazan ayının 27. gecesi ise, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesidir.

 

Üç aylara girmeye dört gün vardı. O gece yağmurluydu, Bay Pitasarı yine sarhoş bir şekilde eve geldi ve yorgun bir halde yatağa sızdı kaldı.

 

Gece rüyasında öldüğünü ve kefenli halde kabire konduğunu gördü, müthiş azaplar ve ateş... Rüyada yalvarıyor ve dünyaya tekrar gönderilirse iyi insan olacağını söylüyordu. 

 

Kan ter içerisinde uyandı. Sanki rüya değil gerçekti. Çok korktu. İki gün etkisinden kurtulamadı. Tabii bu iki gün hiç içki içmedi.

 

Sürekli bir düşünce halindeydi. Eşi de bu garip hallerine bir anlam veremiyordu, çünkü konuşmuyordu, birtür iç hesaplaşma yapıyordu.

 

   Regaip kandili,

Televizyonda, bugün üç aylara girildiğini ve üç ayların her yıl Allah'ın açtığı af panayırı olduğunu anlattılar. Zaten niyetine almıştı. O akşam anlatılanların da etkisiyle eşinden kendisini af etmesini istedi ve içki içmeye tövbe etti. 

 

İki gün sonra, Regaip kandili gecesinde saatlerce ağlayarak Allah’tan af talep etti. Ve o gece sabaha kadar islam ilmihali kitabını okudu, ağladı.

 

Ertesi sabah boy abdesti alıp cuma namazına gitti. O ne müthiş duyguydu , insanlar temiz kıyafetler giymiş, dedeler torunlar elele, insanların yüzünde tebessüm...

 

Günlerce islam hakkında ve Peygamberimizin SAV hayatı hakkında, sünnetleri hakkında birçok kitap okudu. Bu arada eşi Leyla hanım çok mutluydu ve eşine en sevdiği yemekleri pişiriyordu.

 

   Miraç Kandili,

Öğrendiği kadarıyla, miraç gecesinde Peygamberimiz SAV alemler ötesine gidip bizzat Cenabı Allah'ı, cennet ve cehennemi gözleriyle görmüştü.

 

Yine miraç gecesi Allahu Teala müslümanlara beş vakit namazı farz kılmıştı. O gece beş vakit namaz kılmaya karar verdi. İlk kıldığı namaz ise o gecenin sabahındaki, sabah namazı idi.

 

Kimseye eğilmeyen başlar Allah'a eğiliyor ve yere kapanıyordu. Camide zengin-fakir, güzel-çirkin, işçi-patron herkes eşitti.

 

   Berat kandili,

Onsekiz gün sonra Berat kandili geldi. Televizyonda anlatıları dinleyince mahkemeleri hatırladı. Bazen hakim bey suçluyu affediyor ve kişi beraat ediyordu. 

 

Üç ayların başında tövbe ettiğini, miraç kandilinde namaza başladığını hatırladı. Acaba günahları affedilmiş miydi? Yine ağlayarak dua etti ve gece yarısı uyuyakaldı.

 

Rüyasında nur yüzlü bir zat geldi; Elindeki diploma benzeri kağıdı uzattı.

 

Dedi ki: "Senin samimi ve içten tövbeni Allah kabul etti, günahlardan beraat ettin. Haydi gönül huzuruyla gir ramazana ve bin aydan hayırlı Kadir gecesini değerlendirip ramazan bayramında, bayram gibi bayram yap."

 

Leyla hanım mutluluktan Allah'a teşekkür etmek için, mahallelerindeki bir çok yoksul aileye ve yetim çocuğa yardım etti.

 

Abdurrahman o kadar mutluydu ki babasıyla her cuma namazına gidiyor ve namazdan sonra dondurmacıya gidiyorlardı...

 

***

 

Ne mutlu ki, Allah heryıl üç ay af panayır sergisini açıyor... Ben affedilmem demek, Allah'ın sonsuz affediciliğine hakarettir. Allah Kur'an'da bildirmiş, bütün günahları, içten yapılan bir tövbeyle affedeceğini beyan etmiş. 

 

Belki diğer kandillerde uyanmadık, dizi izleyerek veya sadece televizyonda edilen duaya amin deyip bir fatiha okuyarak kandili değerlendirdik.

 

21 Mayıs 2016 Cumartesiyi Pazara bağlayan gece Berat kandilidir.

 

Önce kendi nefsime söylüyorum; Gelin bu gece samimi olarak tövbe edelim, Helal olan şeyler mutlu olmaya yeter, harama girmeye lüzum yoktur.

 

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik okumak... Bu gece Kur'an'ın türkçe mealinden biraz okuyup düşünmeye ne dersiniz?

 

Kandiller hayatımızı sorgulamamız ve yeni kararlar almamız için özel fırsat geceleridir.

 


Berat kandilinizi şimdiden kutlarız…

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder