Engelliler Ne İster?
Ne mi, Sadece biz engelliler değil, aslında her insan hatırlanmak
ve değer verilmek ister.
Fakiri
ziyaretiyle mutlu eden gerçek dostlarımdan birisi Aydın Kaynarca Bey’dir. Bey dememin sebebi işyerindeyken öyle hitap etmemdi, çünkü üretim
bölümü müdürüydü.
Aydın bey, emekli ODTÜ mezunu bir endüstri
mühendisidir, çok nazik ve son derece
mütevazidir. Onun gibi ben de yalnızım. Beraber film izleriz. Çok iyi
anlaşıyoruz.
Çünkü, Hz.
Mevlana der ya; Aynı dili değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.
Aşağıda
Aydın beyle beraber izlediğimiz iki filmden bahsedeceğiz.
FİLM1
Geçenlerde geldiğinde
İran’lı yönetmen Macid Macidi’nin “Söğüt
Ağacı” isimli filmini izledik.
Filmde 42 yaşında üniversite
öğretim görevlisi görme engelli bir
profesör vardı. Mutlu bir yaşam süren adam, gözlerinin açılması için, kızını ve eşini görebilmek için içten dua
eder.
Duası kabul olur. Ameliyat
olup Fransa’dan uçakla İran’a dönüşünde havaalanında onu karşılarlar. Kalabalığı tektek süzen adam, eşinin
hangisi olduğunu seçmeye çalışırken oradaki güzel bir kıza gönlünü kaptırır.
Adam görme engelliyken kalp gözüyle
görebiliyordu. Ameliyattan sonra görme yetisini kazandı ama sınavda olduğunu
unuttu ve geçici dünyanın sözde güzelliklerine kendini kaptırdı.
Filmde adamın artık aşkla imtihanı
başlar. Zamanla karısı durumu farkeder ve kızıyla onu terkeder. Adamın annesi
olayı duyunca kalp krizi geçirir. Neyse filmi anlatmayayım.
Sonuçta anafikir şudur; bu dünyada Allah herkese farklı
bir imtihan hazırlamıştır. Adamın gözü açılıyor, fakat bu seferde başka türlü
imtihanı devam ediyor.
Kimi karanlıkla, kimi benim gibi ortopedik engelle, kimi aşkla, malla,
evlatla, eşle…
Kimisi nefsiyle, velhasıl herkes ölene kadar bir sabır ve şükür
imtihanındadır.
FİLM2
Aydın
beyle beraber yine Macid Macidi’nin Cennetin Çocukları filmini izledik.
Filmde okuma ideali yüksek ve istegi fazla olan yine görme engelli 10-11 yaşındaki öksüz
bir çocuk vardır. Babası çocuğu sürekli dışlamaktadır. Çünkü yeniden evlenmek
istemektedir.
Sonunda çocuğu büyükannesinden ayırır ve görme
engelli bir marangoza yatılı çırak verir. Kızkardeşleri ve büyükannesinin
özlemiyle çok üzülür, çok mutsuz olur.
Babasının işleri ters gider. Babannesi de
ölmüştür. Babası, istediği kızı da başlık parası yüzünden alamaz. ‘Neden
Allah’ım neden’ diye ağlarken, sonunda o öksüz oğlu aklına gelir…
Bir de,
beni etkileyen bir sahne vardı:
Çocuk, 2. dönem sonunda yatılı okulun avlusunda
babasının gelmesini beklerken, normal bir insanın sesini farketmeyeceği, yuvasından
düşen yavru kuşun çığlığını duyuyor.
Oturduğu banktan kalkıp eliyle arıyor ve yerdeki
yavruyu gömleğinin cebine koyuyor. Ağaca tırmanıp ellerinin hassasiyetini
kullanarak yuvayı bulup yavruyu yerleştiriyor.
Engellilerin
kalbi, çok merhametli, saf ve temizdir. Çok hassastırlar, kalplerini kırmayın.
Her iki
filmi de tevafuken arka arkaya seyrettik ama tesadüf değildi.
Bu yazı
için gerekli imiş bu filmler anladım.
10 – 16
Mayıs Engelliler haftasıdır
Merhaba, ben Celal Çelik. Friedreich Ataksisi hastası yatalak bir engelliyim. Evet söylemesi
bile zor. Bendeniz biraz bozuk konuşuyorum fakat bu benim suçum değil :)
·
Engelli olmak veya sağlıklı olmak elimizde değildir.
İçimizde engelli olan veya engelli yakını veya arkadaşı olanlar mutlaka vardır.
Engelli olmayı kimse istemez. Ancak, Allah
hastalıkları imtihan etmek için verir. Sabır ve şükür imtihanı…
·
Engelli
olan gençlere tavsiyem, kendileriyle barışık olsunlar. Hayat üzülmeyle vakit kaybedecek kadar uzun değildir. Ben,
sallanarak yürüdüğüm zamanlar; Üniversitede yurttayken ve de çalışırken
işyerinde, kaç kez dengemi kaybettim, merdivenden yuvarlanarak çok düştüm.
Başıma toplananlara yerdeyken ‘Dikkat
etmeseydim az daha düşecektim’ diye espri yapardım.
·
Ben engelli olarak yolda biriyle karşılaştığımda,
karşımdakinden beklediğim selam
vermesidir. Ama en
önemlisi gülümseyerek... İnanın bu
biz engellileri, aslında tüm insanları mutlu eder. Lütfen engelli gördüğünüzde selam verin ve
yardım için önce ‘abi yardım edelim mi?’, diye sorun. (sandalyeden itmek, koluna girmek gibi)
·
Bazen olmaz yapamazsın, dense bile siz elinizden geleni
yapın, çalışın. Yıllar önce, hastalığımın teşhisini koyan ve bir ay tahlillerle
inceleyen doktor, babama: ‘Götür bu çocuğu evine yatsın, hastalığı ilerleyip yatalak olacak,
asla çalışamaz’ dedi.
Rabbime hamdolsun onaltı
sene çalıştım, 2010 yılında emekli oldum. Umutsuzluk haramdır, asla pes etmeyin. Bize düşen çok çalışmak
ve Allah’a dua etmektir ve netice için Allah’a dayanıp güvenmektir. Mutluluk
ise neticeye razı olmaktır.
·
Allah’ın bana verdiği imandan sonra en büyük nimetim, sabır
kahramanı babacığım ve anneciğimdir. Allah razı olsun. Onlar olmasa ben nasıl
dayanırdım?
DOSTLUK
Dostum
Aydın Kaynarca Bey ve Efkan Vural hocam sağolsunlar
fakiri her hafta ziyaret ederler. Hediye ve hoş sohbetleriyle yalnız olmadığımı
hissettirirler.
Engelliler inanın hediye falan beklemiyorlar. Bir tatlı
söz, bir güleryüz en büyük hediyedir. Bazen dostlarım ziyarete gelirken arıyorlar ve illa bir
hediye istemem için ısrar ediyorlar.
Bendeniz
Simit’i özlüyorum. Bir yanık simit bana en kıymetli hediyedir.
Engelliler
ne ister biliyor musunuz, hatırlanmak ve normal bir insan gibi davranılmak
isterler; onlara beş dakikada olsa güleryüzle bir simit götürün, gözlerindeki
mutluluğa şahit olun.
ENGELLİ OLUŞUMA SEVİNİYORUM
Ben aslında engelli olduğuma bir bakıma seviniyorum. Çünkü
çocukluğumdan beri alay edilirdim, çok kırıcı sözler işitirdim. Oysa ben hasta
olduğumu bile bilmiyordum.
Dengesiz yürümem benim hatam değildi. O kırıcı sözler ok gibi
kalbimi yaralıyordu.
Allah onları da öyle imtihan ediyordu belkide... Şimdi tekerlekli
sandalyedeyim ama mutluyum. Herkes bende hata olmadığını gördü.
Artık toplumda engelli de olsam bir yer edindim. Hiç kimse bana
artık, sarhoş musun, yamuk, daha ayakta duramıyosun, dik dur biraz, sen ne
biçim yürüyon, dengesiz, içtin mi, vs. demiyor.
Binlerce Elhamdülillah bugünüme...
Dünyadaki asıl amacımız Allah'ın rızasını, sevgisini kazanarak
cennette ebedi bir gençlik değil mi?
İşte engelli olmak, engelli çocuğu olmak, engelli yakını, komşusu
olmak ise bu amaca hızlıca ulaştırır. Ama şartı isyan etmeden sabırla ve
şükürle...
BİZ SEÇİLMİŞ ÖZEL
İNSANLARIZ
Bu Friedreich Ataksisi hastalığı
(FA) bana Allah'ın hediyesidir ve ben seçildim elhamdülillah. ABD'deki
istatistikte FA 50 binde bir görülen bir hastalıkmış.
Negatif bakan birisi, ne şanssız
biriyim, ne kötü kaderim varmış, diyebilir.
Türkiye'de milyonlarca sağlıklı
insan var. Ama Türkiye'de belki 400 FA hastası var. FA facebook grubunda 310
küsür kişi var.
Bundan dolayı ben ise, Rabbim beni
seçmiş, diyorum.
Eğer bu dünya asıl hayat olsaydı,
eğer hiç ölüm olmasaydı, eğer bu dünya ahiretin tarlası olmasaydı, eğer herkes
mutlu olsaydı, …
İşte o zaman ben de, ah ne kötü
kaderim varmış, derdim.
Evet Allah beni sevmiş
elhamdülillah, ki bana sabredip katlamalı sevap kazanmam ve cennette yüksek
makamlara gelmem için bu hastalığı vermiş.
Böyle görmeyip hastalıktan şikayet
etmek, Allah'a hediyeni beğenmedim demektir ki, çok büyük edepsizliktir.
Allah'ın milyonların içinden seçip engellilik verdiği biz
engelliler, iyi değerlendirmeliyiz. İsyan etmeden bolca ibadet ederek sabır ve
şükürle sevap kazanmalıyız.
Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu
imtihanın zor sorularından birisidir.
Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın, açlık olmasa yemeğin,
hararet olmasa susuzluğun,… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da
sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.
Hastalıklar anlayana kişiye
özel gönderilen peygamberlerdir.
Allah kusurlarıma bakmadan,
Friedreich Ataksisi hastalığı peygamberini bana özel gönderdi. Gafletten
uyandırdı, bu hastalık sayesinde doğruyu buldum.
Engelli olmak bana Allah’ın
hediyesidir.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder