9 Mayıs 2016 Pazartesi

Engelliler Ne İster?


Engelliler Ne İster?

 

Ne mi, Sadece biz engelliler değil, aslında her insan hatırlanmak ve değer verilmek ister.

 

Fakiri ziyaretiyle mutlu eden gerçek dostlarımdan birisi Aydın Kaynarca Bey’dir. Bey dememin sebebi işyerindeyken öyle hitap etmemdi, çünkü üretim bölümü müdürüydü.

 


Aydın bey, emekli ODTÜ mezunu bir endüstri mühendisidir, çok nazik ve son derece mütevazidir. Onun gibi ben de yalnızım. Beraber film izleriz. Çok iyi anlaşıyoruz.

 

Çünkü, Hz. Mevlana der ya; Aynı dili değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.

 

Aşağıda Aydın beyle beraber izlediğimiz iki filmden bahsedeceğiz.

 

FİLM1

 

Geçenlerde geldiğinde İran’lı yönetmen Macid Macidi’nin “Söğüt Ağacı” isimli filmini izledik.

 

Filmde 42 yaşında üniversite öğretim görevlisi görme engelli bir profesör vardı. Mutlu bir yaşam süren adam, gözlerinin açılması için, kızını ve eşini görebilmek için içten dua eder.

 

Duası kabul olur. Ameliyat olup Fransa’dan uçakla İran’a dönüşünde havaalanında onu karşılarlar. Kalabalığı tektek süzen adam, eşinin hangisi olduğunu seçmeye çalışırken oradaki güzel bir kıza gönlünü kaptırır.

 

Adam görme engelliyken kalp gözüyle görebiliyordu. Ameliyattan sonra görme yetisini kazandı ama sınavda olduğunu unuttu ve geçici dünyanın sözde güzelliklerine kendini kaptırdı.

 

Filmde adamın artık aşkla imtihanı başlar. Zamanla karısı durumu farkeder ve kızıyla onu terkeder. Adamın annesi olayı duyunca kalp krizi geçirir. Neyse filmi anlatmayayım.

 

Sonuçta anafikir şudur; bu dünyada Allah herkese farklı bir imtihan hazırlamıştır. Adamın gözü açılıyor, fakat bu seferde başka türlü imtihanı devam ediyor.

 

Kimi karanlıkla, kimi benim gibi ortopedik engelle, kimi aşkla, malla, evlatla, eşle…

 

Kimisi nefsiyle, velhasıl herkes ölene kadar bir sabır ve şükür imtihanındadır.

 


FİLM2

 

Aydın beyle beraber yine Macid Macidi’nin Cennetin Çocukları filmini izledik.

 

Filmde okuma ideali yüksek ve istegi fazla olan yine görme engelli 10-11 yaşındaki öksüz bir çocuk vardır. Babası çocuğu sürekli dışlamaktadır. Çünkü yeniden evlenmek istemektedir.

 

Sonunda çocuğu büyükannesinden ayırır ve görme engelli bir marangoza yatılı çırak verir. Kızkardeşleri ve büyükannesinin özlemiyle çok üzülür, çok mutsuz olur.

 

Babasının işleri ters gider. Babannesi de ölmüştür. Babası, istediği kızı da başlık parası yüzünden alamaz. ‘Neden Allah’ım neden’ diye ağlarken, sonunda o öksüz oğlu aklına gelir…

 

Bir de, beni etkileyen bir sahne vardı:

 

Çocuk, 2. dönem sonunda yatılı okulun avlusunda babasının gelmesini beklerken, normal bir insanın sesini farketmeyeceği, yuvasından düşen yavru kuşun çığlığını duyuyor.

 

Oturduğu banktan kalkıp eliyle arıyor ve yerdeki yavruyu gömleğinin cebine koyuyor. Ağaca tırmanıp ellerinin hassasiyetini kullanarak yuvayı bulup yavruyu yerleştiriyor.  

 

Engellilerin kalbi, çok merhametli, saf ve temizdir. Çok hassastırlar, kalplerini kırmayın.

 

Her iki filmi de tevafuken arka arkaya seyrettik ama tesadüf değildi.

Bu yazı için gerekli imiş bu filmler anladım.

 

10 – 16 Mayıs Engelliler haftasıdır

 

Merhaba, ben Celal Çelik. Friedreich Ataksisi hastası yatalak bir engelliyim. Evet söylemesi bile zor. Bendeniz biraz bozuk konuşuyorum fakat bu benim suçum değil :)

 

·        Engelli olmak veya sağlıklı olmak elimizde değildir. İçimizde engelli olan veya engelli yakını veya arkadaşı olanlar mutlaka vardır. Engelli olmayı kimse istemez. Ancak, Allah hastalıkları imtihan etmek için verir. Sabır ve şükür imtihanı…

 

·        Engelli olan gençlere tavsiyem, kendileriyle barışık olsunlar. Hayat üzülmeyle vakit kaybedecek kadar uzun değildir. Ben, sallanarak yürüdüğüm zamanlar; Üniversitede yurttayken ve de çalışırken işyerinde, kaç kez dengemi kaybettim, merdivenden yuvarlanarak çok düştüm. Başıma toplananlara yerdeyken ‘Dikkat etmeseydim az daha düşecektim’ diye espri yapardım.

 

·        Ben engelli olarak yolda biriyle karşılaştığımda, karşımdakinden beklediğim selam vermesidir. Ama en önemlisi gülümseyerek... İnanın bu biz engellileri, aslında tüm insanları mutlu eder. Lütfen engelli gördüğünüzde selam verin ve yardım için önce ‘abi yardım edelim mi?’, diye sorun. (sandalyeden itmek, koluna girmek gibi)

 

·        Bazen olmaz yapamazsın, dense bile siz elinizden geleni yapın, çalışın. Yıllar önce, hastalığımın teşhisini koyan ve bir ay tahlillerle inceleyen doktor, babama: ‘Götür bu çocuğu evine yatsın, hastalığı ilerleyip yatalak olacak, asla çalışamaz’ dedi.

 

Rabbime hamdolsun onaltı sene çalıştım, 2010 yılında emekli oldum. Umutsuzluk haramdır, asla pes etmeyin. Bize düşen çok çalışmak ve Allah’a dua etmektir ve netice için Allah’a dayanıp güvenmektir. Mutluluk ise neticeye razı olmaktır.

 

·        Allah’ın bana verdiği imandan sonra en büyük nimetim, sabır kahramanı babacığım ve anneciğimdir. Allah razı olsun. Onlar olmasa ben nasıl dayanırdım?

 


DOSTLUK

 

Dostum Aydın Kaynarca Bey ve Efkan Vural hocam sağolsunlar fakiri her hafta ziyaret ederler. Hediye ve hoş sohbetleriyle yalnız olmadığımı hissettirirler.  

 

Engelliler inanın hediye falan beklemiyorlar. Bir tatlı söz, bir güleryüz en büyük hediyedir. Bazen dostlarım ziyarete gelirken arıyorlar ve illa bir hediye istemem için ısrar ediyorlar.

 

Bendeniz Simit’i özlüyorum. Bir yanık simit bana en kıymetli hediyedir.

 

Engelliler ne ister biliyor musunuz, hatırlanmak ve normal bir insan gibi davranılmak isterler; onlara beş dakikada olsa güleryüzle bir simit götürün, gözlerindeki mutluluğa şahit olun.

 

ENGELLİ OLUŞUMA SEVİNİYORUM

 

Ben aslında engelli olduğuma bir bakıma seviniyorum. Çünkü çocukluğumdan beri alay edilirdim, çok kırıcı sözler işitirdim. Oysa ben hasta olduğumu bile bilmiyordum.

 

Dengesiz yürümem benim hatam değildi. O kırıcı sözler ok gibi kalbimi yaralıyordu.

 

Allah onları da öyle imtihan ediyordu belkide... Şimdi tekerlekli sandalyedeyim ama mutluyum. Herkes bende hata olmadığını gördü.

 

Artık toplumda engelli de olsam bir yer edindim. Hiç kimse bana artık, sarhoş musun, yamuk, daha ayakta duramıyosun, dik dur biraz, sen ne biçim yürüyon, dengesiz, içtin mi, vs. demiyor.

 

Binlerce Elhamdülillah bugünüme...

 


Dünyadaki asıl amacımız Allah'ın rızasını, sevgisini kazanarak cennette ebedi bir gençlik değil mi?

 

İşte engelli olmak, engelli çocuğu olmak, engelli yakını, komşusu olmak ise bu amaca hızlıca ulaştırır. Ama şartı isyan etmeden sabırla ve şükürle...

 

BİZ SEÇİLMİŞ ÖZEL İNSANLARIZ

 

Bu Friedreich Ataksisi hastalığı (FA) bana Allah'ın hediyesidir ve ben seçildim elhamdülillah. ABD'deki istatistikte FA 50 binde bir görülen bir hastalıkmış.

 

Negatif bakan birisi, ne şanssız biriyim, ne kötü kaderim varmış, diyebilir.

 

Türkiye'de milyonlarca sağlıklı insan var. Ama Türkiye'de belki 400 FA hastası var. FA facebook grubunda 310 küsür kişi var.

 

Bundan dolayı ben ise, Rabbim beni seçmiş, diyorum.

 

Eğer bu dünya asıl hayat olsaydı, eğer hiç ölüm olmasaydı, eğer bu dünya ahiretin tarlası olmasaydı, eğer herkes mutlu olsaydı, …

 

İşte o zaman ben de, ah ne kötü kaderim varmış, derdim.

 

Evet Allah beni sevmiş elhamdülillah, ki bana sabredip katlamalı sevap kazanmam ve cennette yüksek makamlara gelmem için bu hastalığı vermiş.

 

Böyle görmeyip hastalıktan şikayet etmek, Allah'a hediyeni beğenmedim demektir ki, çok büyük edepsizliktir.

 


Allah'ın milyonların içinden seçip engellilik verdiği biz engelliler, iyi değerlendirmeliyiz. İsyan etmeden bolca ibadet ederek sabır ve şükürle sevap kazanmalıyız.

 

Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.

 

Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın, açlık olmasa yemeğin, hararet olmasa susuzluğun,… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.

 

Hastalıklar anlayana kişiye özel gönderilen peygamberlerdir.

 

Allah kusurlarıma bakmadan, Friedreich Ataksisi hastalığı peygamberini bana özel gönderdi. Gafletten uyandırdı, bu hastalık sayesinde doğruyu buldum.

 

Engelli olmak bana Allah’ın hediyesidir.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder