Mesnevi Okumaları – 29 – Allah’a Yaklaştıran Makamı Ne İle Kazandı?
Merhaba
sevgili gönül dostlarımız,
Yüce
Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.
Allah'ın,
Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır
Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri
olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.
Şimdi yine sözü çok uzatmadan 29. Mesnevi
yazısına başlamak istiyoruz:
DERVİŞİN GÖNLÜ
KIRILINCA
Gemide hırsızlıkla suçlanan bir dervişin kerametleri
® Bir gemide bir derviş vardı. Yükü ve eşyası
yoktu. İyi huylarından, mertlik ve insanlıktan bir yastığa dayanmıştı.
® Gemide bir kese altın kayboldu. Derviş ise o
sırada uyumuştu. Herkesi aradılar, biri de o dervişi gösterdi.
® Ve; "Şu uyuyan fakiri de arayalım."
dedi. Para sahibi, derdinden onu da uyandırdı.
® "Bu gemide" dedi "bir kese altın
kayboldu. Herkesi aradık, sen de aranmaktan kurtulamazsın!
® Hırkanı çıkar, soyun da, sende halkın şüphesi
kalmasın."
® Derviş; "Ya Rabbî!" dedi. "Şu
adî kişiler senin kulunu suçlu buluyorlar, fermanını eriştir!"
® Dervişin gönlü kırılınca o anda denizin her
tarafından
® Yüzbinlerce balık başını çıkardı. Her birinin
ağzında çok kıymetli iri bir inci vardı.
® Evet o denizden yüzbinlerce balık baş gösterdi.
Her birinin ağzında bir inci vardı ama ne inci...
® O incilerden her biri bir memleket haracı
değerinde idi. Allah tarafından gönderiliyordu. Ortak malı değildi. Kimsenin o
incilerde hakkı yoktu.
® Derviş balıkların ağzından bir kaç inci alıp
geminin ortasına attı. Kendisi de sıçrayıp havada iskemleye oturur gibi oturdu.
® Padişahların tahtlarına oturdukları gibi bağdaş
kurmuş, havada oturuyordu. Gemi de onun önünde gitmede idi.
® Gemidekilere seslenerek dedi ki: "Haydi gidin;
gemi sizin olsun Hakk benim olsun! Bu fakir hırsız da sizinle beraber
bulunmasın!
® Bakalım bu ayrılıktan kim zararlı çıkacak? Ben
Allah'a yakın, halktan uzak olmakla hoşum.
© O, ne beni hırsızlıkla suçlar, ne de beni
kusurlarımı açığa vuran birisinin eline bıkakır."
BU MAKAMI NEDEN
VERDİLER?
® Gemide bulunanlar; "Ey büyük varlık! Sana
bu yüce makamı ne yüzden verdiler?" diye seslendiler.
® Derviş onlara yaptıklarını hatırlatmak için;
"Yoksula iftira etmek, değersiz bir şey için Hakk'ı incitmek yüzünden
verdiler." dedi.
® "Hâşâ, Allah korusun, yoksula iftira
ettiğim için değil, mânâ sultanlarına
saygı gösterdiğim için verdiler. Yoksullara karşı da hiç kötü zanna kapılmadım.
® O latîf ve nefesi hoş yoksullar yok mu;
"Abese" Sûresi onları yüceltmek için geldi.651
Mesnevi’nin
Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik
Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu
yazmış:
651 Abese Sûresi'nin nazil olmasına sebep; Peygamberimiz'in müezzinlerinden Abdullah bin Ümm-i Mektûm (r.a.) zaman zaman Resûlullah Efendimizin yanına gelir; "Ya Resûlallah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!" diye yalvarırdı. Peygamber Efendimiz de; o
saf adamı kırmaz, tatlılıkla bütün sorularına cevaplar verirdi.
Bir gün Kureyş'in ileri gelenlerinden bir kaç kişi Peygamberimiz'in yanında bulunuyorlardı. Hz. Peygamber de;
"Bunlar belki imana gelirler." diye ümide kapılmıştı. Bu sırada anadan doğma kör olan müezzin Abdullah ibn-i Ümm-i Mektûm yine geldi. Kör olduğu için Resûlullah'ın yanında kimlerin bulunduğunu bilmiyordu. Bundan dolayı her vakitki ricasını tekrarladı.
Misafirler yanında bu yersiz sorudan Peygamber'in
canı sıkıldı. Başını öte tarafa çevirdi. Bunun üzerine Abese Sûresi'nin başında bulunan iki âyet nazil oldu. "Resûlullah a'ma geldi diye yüzünü buruşturdu ve başını çevirdi."
Hz. Mevlâna bu beyitte o âyetlere işaret etmektedir. Bu hâdiseden sonra ne zaman Resûlullah Efendimiz Abdullah
ibn-i Ümm-i Mektûrri'u görse; "Ey kendisi için Rabbim'in bana çıkıştığı zât, merhaba!" diye
buyururlardı.
® Onların yoksulluğu dünyalık için, dünyaya
sarılmak için değildir. Dünyada Hakk'tan başka hiç bir şeyi olmadığından, onlar
yoksulluğu benimsemişlerdir.652
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
652 Fânî olan bütün varlıklar, zengin bile olsalar, sûfîler nazarında fakirdirler.
® Allah'ın yedinci gök hazînesine emîn kıldığı, o
manen çok üstün olan kişileri, ben nasıl olur da suçlu bulurum, onları töhmet
altına alırım?
NEFİS ŞÜPHECİDİR
® Suçlu görülen "nefis"tir; yoksa
şerefli olan "akıl" değildir. Töhmet altındaki "duygu"dur;
latîf "nûr" değil!
® Nefis şüphecidir, onun başına vur! O ancak
sopadan, vurulmaktan, dövülmekten anlar. O belge, delil, hüccet getirmekle yola
gelmez! 653
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
653 Hz. Mevlâna bu beyitte; "Nefis sûfıstâî âmed mîzeneş" diye buyurmuştur. "Sûfistâî" (=sofist) kelimesi;
Yunanca bir felsefî görüşü ifade eder..Biz burada bu
felsefî görüşü şüpheci diye aldık. Çoğu tercümelerde de böyle alınmıştır. Bu görüşte olanlar her şeyden şüphe ederler.
Derler ki: "Şaşı biri iki görür. Bir şeyden uzak olan, onu küçük görür. Gemide bulunan kimse kıyıdakilerini yürür gibi görür." Bunlar duygularımızın bizi aldattıklarına inanırlar. Bunlara göre, eşyanın hakikatini anlamak, tesbit
etmek imkânsızdır. Bu sebeple eşyanın hakikatini inkâr ederler ve dolayısıyla her şeyden şüphelenirler. Hatta şüphelerinden de şüphelenirler.
İstanbul'un ilk
kadısı Hızır Bey'in oğlu ve Fâtih'in hocası olan Sinan Paşa, gençliğinde nasılsa bu "sofistler"
yâni şüpheciler inancına kapılmış. Bir gün babası ile yemek yerken Hızır Bey; "Sinan! O derece
sapıklığa düştün ki, şu önündeki sahanın bakır olduğundan şüphe edeceksin." demiş. Sinan da; "Evet; biz
bakır gördüğümüz halde onun başka bir şey olması ihtimâli vardır." deyince Hızır Bey sahanı yakalamış ve oğlunun başına vurmuş, ve; "Şimdi bakır olduğunu anladın mı?" demiş
® Şüpheci mucizeyi görür, o anda hak olduğunu
kabul eder. Sonra da; "O gördüğüm bir hayâl idi." der.
® "O şaşılacak şey gerçek olsaydı, onun
görünüşü, gece gündüz her vakit görülürdü, kaybolmazdı."
® Mucize manen temiz olan, kirlilikten arınmış
bulunan kişilerin gözlerinde kalır. Hayvan gözünde onun ne işi var?
® O .şaşılacak şey, yâni mucize, baş gözümüzdeki
görme duygusundan utanır, arlanır; tavus kuşu daracık kuyuda durur mu?
® Sakın bana; "Çok söylüyor." deme! Söyleyeceklerimin
ancak yüzde birini söylüyorum; söylediklerim de kıl gibi çok ince konulardır.
DÜŞÜNCELER
Hz. Mevlanamız, Mesnevi’nin
2. Cildinin bu bölümünde insanı Allah’a yaklaştıran şeyin yoksulları sevmek ve
mana sultanlarına saygı olduğunu bu hikayeyle öğretti. Allah ondan razı olsun.
Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren,
Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur
Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.
2018 yaz dönemini geçirmek için Ankara'dan memleketimiz Konya Ereğli'ye geldik - 7 Temmuz 2018 Ctesi |
Ereğli'deki geniş odam - 8 Temmuz 2018 Pazar |
Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.
Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize
nasip etsin.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder