22 Mart 2016 Salı

Televizyon Hizmetçimdir


Televizyon Hizmetçimdir

 

Televizyon çağımızın en büyük icadıdır. Ama insanı gönüllü esir eden bir uyuşturucudur.

 

Aşağıda Cemil Meriç’in bir yorumunu paylaştıktan sonra, televizyonu nasıl hizmetçimiz yaptığımızdan bahsetmek istiyoruz.

 

Merhum, 38 yaşında gözlerini kaybeden büyük edebiyatçı Cemil Meriç (doğum:1916 Hatay – ölüm:1987 İstanbul) bir röportajında televizyon kültürünü soran gazeteciye şöyle yanıt verir:

 

Televizyon kültür diye bir mefhum tanımıyorum. Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur.


Televizyon, şuurdaki son pırıltıları da yokeden bir cehennem makinesidir. Kişiyi gerçek hayattan koparan ve bir hayal dünyasında yaşatan hissi bir istimna...


Tam bir kaçıştır televizyon. Yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı... Bu korkunç tiryakilik, kurbanını batılılaştırmaz, batırır.


Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilemez. Şahikalar ancak dikenli patikalardan tırmanılabilir. Tefekkür, sürekli bir cehdin hak edilmiş mükafatıdır.

 

Kısaca televizyon kültür, kültürle münasebetlerini kesmeye karar verenlerin uydurduğu bir yalandır.

 

Batının bütün fuhşiyatını haremimize taşıyan bu kanalizasyonun hayırlı bir işe yarayacağını ummak büyük bir iyimserlik olur. Sirenlerin şarkısı çok malum bir hayal...Televizyonu dinlerken şuurumuz yarı uykudadır. Bu itibarla seslerin ve renklerin cümbüşü ile bir kat daha sarhoşlaşır ve kendimizden geçeriz.

 

Eskiler ‘medenileşmek frengileşmekdir’ (La civilisation dest la syphilisation) demiş. Televizyonun cömertçe dağıttığı medeniyet de bu çeşit bir medeniyet.

 

EN TEHLİKELİ SİLAH

 

Televizyon hangi amaçla kullanıldığınıza bağlı olarak iyi bir eğitim aracı ya da bir silah olur.

 

Sonuçta 1915’te düşman bu iman kalesini topla ve tüfekle yıkamayacağını anladı ve çekildi gitti...

 

FAKAT, Çanakkale’den döndükten sonra İngiliz Lordlar kamarasında bir toplantı yapmışlar. O dönemin bir ingiliz gazetesinin yazdığına göre ingiliz komutan demiş ki: 

 

(Elindeki Kuran'ı havaya kaldırarak) “Beyler! Biz bu Kuran'ı yok etmeliyiz. Buna gücümüz yetmezse onları bu kitaptan soğutup ahlakını bozmalıyız... Türkleri ancak ondan sonra yenebiliriz."

 

Acaba söylenenler olmuş mu? Artık bu çağda maddi kılıç kınına girmiştir.

Şimdi en büyük ve tehlikeli silah: TELEVİZYON

 

Saf anadolu gençliğinin ahlakını, hiçbir faydası olmayan, boş, anlamsız dizilerle, yarışmalarla bozdular ve hala bozuyorlar. TV kanallarını yönetenler kimler acaba?

 

Böyle entrika, aldatma, edepsiz konuşmalar olan dizileri ve yarışmaları, sonra magazin programlarında aşk yaşıyorlar diye fuhşiyatı gençlere izletiyorlar. Neden acaba?

 

Sadece Türkiye değil, burda çekilen dizileri Arabistan dahil, bütün ortadoğuya sunuyorlar.

 

Doksanlardan başlayarak toplum değişti. Artık kimse kimseye güvenmiyor, toplumda kin, haset ve suizan çoğaldı. Şeytanın tam sevdiği ortam…

 

Sizce toplumu böyle değiştiren, ahlakını bozan şey televizyon değil mi?

 

Evet canım izlemesinler ne var, diyebilirsiniz. Yukarıda dendiği gibi televizyon öyle bir afyon ki, öyle bir uyuşturuyor ki, başından kalkamıyoruz.

 

Gençler dizilerdeki silahlı veya müstehcen sahnelere özeniyor, kolayca günah işliyorlar.

 

Sonuçta Allah onlara hidayet etmiyor ve sonsuz, ebedi hayatlarını tehlikeye atıyorlar.

 

Neden şöyle Türk geleneklerine uygun, gençlere iyi rol-model olan diziler çekmiyorlar? Gerçi sonradan bozulmazsa birtek Diriliş: Ertuğrul var, son yılların en iyi yapımı…

 

PEKİ NE YAPALIM İZLEMEYELİM Mİ?

 

Geçenlerde gelen bir emailde birisi, bana sağolsun hüsnüzan etmiş, televizyon izlememem için bana nasihat eder misiniz, demişti. Ona anlattıklarımı yazmak istiyorum.

 

Televizyon sizin hizmetinizde olmalı, siz ona esir olmamalısınız.

Kumanda sizin elinizde…

 

Ben sabah namazı ile güne başlarım ve artık uyumam. Böylece akşam erkenden uykum gelir.

 

Ben vaktimi namaza göre ayarlarım ve televizyonu hizmetçim olarak kullanırım.

 

Namaz vakitlerinde sesini kısıp Kabe TV’yi açarım. Zikir yaparken Medine TV’yi…

 

Sabah Dost TV’den 8:10’da dini sohbet programı Hikmet arayışları’nı açarım.

 

Yazı yazarken TV’den uydu radyosundan müzik açarım.

 

Akşam eğer varsa TRT Müzik kanalında sanat müziği dinleyerek ruhumu dinlendiririm.

 

Eğer önemli bir futbol maçı varsa ve erken bitecekse onu izlerim…

 

Bunların dışında TV kumanda açma tuşuna basmam ki, uyuşturmasın, esir olmayayım.

 

Gördüğünüz gibi ben TV’nin kölesi değilim, o benim hizmetçimdir.

 


Çeşitli TV kanallarındaki absürt dizi, yarışma ve evlenme programlarının ismini yazmaya gerek yok sanırım. Arif olan mesajı çoktan aldı zira…

 

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor:

 

İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlar hususunda aldanmıştır, kıymetini takdir edip onları değerlendirmekten mahrumdur. Bu iki önemli nimet; sağlık ve boş vakittir.” (Buhari, Rikak, 1, 60; Tirmizi, Zühd, 1; İbn Mâce, Zühd, 15; Müsned, 1/344)

 

Sadece televizyon değil, facebookta insanı esir ediyor.

 

Allah, Efendimizin SAV hadisinde işaret buyurduğu, cümlemizin sıhhat ve boş vakitlerimizin kıymetini bilmemizi ve ona göre hayırlı işlerle değerlendirmemizi nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder