30 Ekim 2017 Pazartesi

Kızgın Yağa Su Dökme


Kızgın Yağa Su Dökme

 

Günaydın sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…  

 

Bugün Sevgili Mevlevi Yazar Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hocamızın tekrar tekrar tefekkür ederek okuduğum “Aşk Terk Etmez” isimli kitabından alıntı yapmak istiyoruz.

 

Kendisinden izin alarak yazıda kitaptan alıntılar yaptık. Çok teşekkür ediyoruz.

 


Fakiriniz size H. Nur Artıran’ın “Aşk Terk Etmez” isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Bu kitabı fakir gibi cümleleri tekrar tekrar okuyacağınızdan eminim inşallah.

 

Siyer tarihinde “İfk Hadisesi” denilen olay var. İnternetten araştırabilirsiniz. Hz. Ebubekir’in biricik kızı, Peygamber Efendimizin SAV eşi Hz. Aişe annemize iftira atmışlardı.

 

İftira atanlar arasında hayatını Hz Ebubekir’in yardımıyla sürdüren biri vardı. Hz Ebubekir bu nankörlük karşısında “Birdaha yardım yaparsam ona… “ şeklinde yemin etti. Sonra ayet indi…

 

Aşağıda geçen ayetin iniş sebebi hikayesini sevgili Hayat Nur Artıran Hocamızdan dinlemiştim. Aralık 2016’da Ankara Sincan’daki Hz. Mevlana konulu etkinlikte anlatmıştı.

 


Rabbimiz, Affetmenin bu derecede olmasını istiyor demekki, dedim. Ve o gün karar verdim, kendimi yapılan haksızlıklar karşısında muhatabımı affedip hoşgörmeye alıştırmaya çalışıyorum.

 

Sanırım merak ettiniz bu sınırsız affetmeyi; buyrun yazımızı okumaya başlayalım:

 

KIZGIN YAĞA SU DÖKME!

 

Hz. Mevlânâ, kin, öfke ve benzeri duygular içindeyken yapılması gerekeni bir cümlede özetleyerek “Kızgın yağa su dökme” demiştir. Çünkü kızgın yağa su dökmek etrafı kirletmekten başka bir işe yaramaz.

 

İşin zahiri böyle ise batıni boyutunu çok daha derin tefekkür etmek gerekir. Cenâb-ı Hakk Taha suresinin 43 ve 44. ayetlerinde Hz. Musa’ya şöyle buyuruyor:

 

“Firavun’a gidin, doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler ve korkar.” Firavun’un küfür ve inkârının had safhayı aştığı ayetlerle sabit.

 

Cenâb-ı Hakk böyle birine büyük peygamberlerinden birini gönderiyor, “Firavun azdı ama yine de ona yumuşak bir üslup içinde doğruları anlat” diye buyuruyor.

 

Hiç şüphesiz tüm Müslümanlar; Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa’ya hitaben söylenmiş olan bu sözlerin muhatabıdır. O halde benzer durumlarda üzerimizde farz olan böyle bir yaklaşım tarzıdır.

 

Küfr ü inkârda en azgın olanlara dahi yumuşak bir üslup, kavl-i leyyin… Ayet gereği muhatabımız Firavun dahi olsa, tavrımız bu ölçüde olmak zorunda. Çünkü insan psikolojisini etkileyecek, müspet tesir edecek yegâne sebep zarif, samimi bir üsluptur.

 

Düşmanı dost yapmanın yolu düşmanca tavırlar sergilemek yerine, kötülüğe iyilikle cevap vermektir. Yarattığı kulu bizden daha iyi bilen Rabbimiz böyle emir buyurmuş.

 

Cenâb-ı Allah’ın emri böyleyken ne yazık ki tam aksi davranışlar sergileyenler çoğunlukta. Peygamber’in izinden gittiğini düşünen ve uyarıcılık görevini yapanların dahi elde kılıç, dilde kurşun gidiyor, önüne gelen bundan nasibini alıyor.

 

Elbette eğri olanı düzeltmek, doğruyu söylemek gerek fakat bu yapılırken de kırmamak, dökmemek, dikkat ve hassasiyet gerek. Özelikle tümüyle toplumsal olan konularda, kamuyu ilgilendiren durumlarda bu dikkat ve hassasiyet çok daha fazla önem arz etmektedir.

 

Diken üstünde yalınayak yürüyor gibi dilimize dikkat etmemiz gerekir. Ayrıca Muhammed ümmetine, dolayısıyla insana yakışan bağışlayıcı, affedici olmak değil midir?

 

Daha evvel arz edildi. Vahşi için ayet indirip “Allah’tan ümit kesilemez”, Allah herkesi bağışlar diyen Yüce Rabbimiz, âlemlere rahmet olan bir Efendimiz var. Seven sevdiğine benzer. Affeden affedilir, bağışlayan bağışlanır, bizim de Rabbimize, Efendimiz’e, manevi büyüklerimize karşı nice ayıp kusur ve eksiklerimizi gören bilen var.

 


Hiç şüphesiz kendi kusurlarımızdan dolayı mahcup olmak, başkalarını hoş görmeye, affetmeye vesile olacaktır.

 

NANKÖRÜ BİLE AFFET

 

Affedici bağışlayıcı olmanın nasıl sınırsız olduğunu Nur suresi 22. ayette yakin olarak görmek mümkün.

 

“İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

 

Bu ayet-i kerimenin iniş sebebi konunun önemini şeksiz şüphesiz gözler önüne seriyor. Peygamber Efendimiz zamanında, Hz. Aişe validemize dil uzatılmış, ona hakaretlerde bulunulmuştur. Ve bunu yapan kişi, Aişe validemizin babası Hz. Ebubekir Efendimiz’in yardımlarıyla hayatını sürdürmektedir.

 

Bu kişi, maddi manevi her açıdan muhtaç ve borçlu olduğu ulu bir şahsiyetin kızına, Peygamber Efendimiz’in eşine hakaret ederek nankörlük yapmıştır. Yalan söylemiş, iftirada bulunmuştur.

 

Bunun üzerine Hz. Ebubekir Efendimiz şöyle düşünür: “Ben ki bu insana yardımda bulunma konusunda sınır tanımadım. Ona her zaman cömert davrandım, sevgi ve saygı içinde oldum. Fakat o tüm bunlara karşılık nankör çıktı.

 

Benim kızıma, Hz. Peygamber’in eşine iftiralarda bulundu” diyerek o güne kadar yaptığı yardımları kesmeye karar verir. Bunun üzerine yukarıda arz edilen ayet nazil olur.

 

Çünkü Hz. Ebubekir Efendimiz, “Bir daha sana yardım edersem…” şeklinde yemin etmiştir. Bu ayet her açıdan oldukça önemlidir. İftiraya uğrayan; Hz. Peygamber’in eşi ve Hz. Ebubekir’in kızıdır.

 

İftira eden, Hz. Ebubekir’den yardım gören, onun desteğiyle ayakta duran biridir. Bir daha asla yardım etmeyeceğim diye yemin eden Hz. Ebubekir’dir. Hadisenin içinde olanlar bunlar ama Allah yine de affı ve bağışlamayı emrediyor, yardımların devamını istiyor.

 

Bu durum gerçekten insanı derinden etkiliyor, affetme, bağışlama konusunda hiç sınır olmadığı aşikâr oluyor. İnsanın en zayıf noktası evlattır. Komşuya taş atılır, susarsın. Anne ve babaya taş atılır, susarsın. Kendin taşı yersin, yine susarsın.

 

Ama evlat söz konusu olduğunda… Anne ve baba susmayı, sabırlı olmayı beceremez. Bir de konu; şan, şeref, namus meselesidir. İnsanın en zayıf taraflarıdır bunlar.

 

Her şeye rağmen Cenâb-ı Allah bağışlamayı, affetmeyi, yardımların devamını diliyor.

 

Evet, bu değişmez uyarı hepimiz için ve her konuda geçerlidir. Kişinin ayıp ve kusurları karşısında da, meselenin içtimai yönüne bakan kısmında da ölçü bu ayet-i kerime çerçevesinde olmak durumundadır.

 

H. Nur Artıran – Aşk Terk Etmez kitabından alınmıştır.

 

******

 

HZ EBUBEKİR AFFEDİP YARDIMA DEVAM ETTİ

 

İftiranın başını Abdullah b. Übey çekmiş, bir iki erkek ile Peygamberimiz’in eşi Zeyneb bint Cahş’ın, Hz. Âişe’yi kıskanan kız kardeşi Hamne de, bu çirkin iftiranın yayılmasına sebep olmuşlardı.

 

Erkeklerden biri, Hz. Ebû Bekir’in halasının oğlu olup kendisine devamlı yardımda bulunduğu Mistah idi. İddianın iftiradan ibaret olduğu kesinleşince Hz. Ebû Bekir, bu nankör yakınına artık yardım etmeyeceğine yemin etti.

 


Bu âyet nâzil olunca da, “Vallahi Allah’ın beni bağışlamasını arzu ederim, bunu her şeye tercih ederim” diyerek yeminini bozdu ve yardıma devam kararı aldı.

 

İslâm ahlâkında “kötülüğe karşı iyilikle muamele etmek” kuralı vardır. Fıtratı, temel insanlık nitelikleri bozulmamış insanları ıslah etmenin, kötü yoldan çevirmenin, yeniden erdemli topluluğa katmanın yollarından biri de budur.

 

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 63

 
Astsubay Canım kardeşim Faik Çelik iyi ki Ankara'ya tayin istedi. Babacım yaşlandı, hasta ve yorgun.
Üç günde bir gelip abisini tuvalete götürüyor.
Her hafta ise, saç sakal abisini banyo yaptırıyor. Allah yüzbin kere razı olsun...

AFFEDİLMEK İÇİN HEP AF YOLUNU TUTALIM İNŞALLAH.


 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder