Hayat Çok Kısa
Günaydın
sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Allah'ın
ve Resulunün SAV selam ve bereketi üzerinize olsun.
Kıymetli
dostlar, bugün sizle hasbihal etmek istiyoruz, evet zaman hızla akıp gidiyor.
Yaşım 44
oldu, hastalığımdan dolayı daha ne kadar yaşarım Allah bilir.
Naçiz
yazılarımızla sizlere hep Allah'ı hatırlatmak istedik/istiyoruz.
En büyük
ibadet Allah'ı zikretmektir. (anmaktır) , Namaz en güzel zikirdir.
Acizane
2006'da beş vakit namaza başladım. Mühim olan başlamak, 12. yıla yaklaşmışım. Gözüme
her gün beş defa kılmak çok göründü ve 2007’ye gelmeden usanç gelmişti, ama
namazın ücreti az değildiki, sonsuuuuz bir cennet vardı.
Nefsimi o
zaman öyle ikna etmiştik. Ve yıllar önce "Namaz usanç veriyor'a cevap"
isimli bir yazı yazmıştık, müsait zaman inşallah okuyunuz:
Tabi
yıllar içinde kıldığım namazlarla ilahi aşkım arttı ve şimdi namazı cennet için
kılmıyorum. Allah'ı çok sevdiğim için, cennette O'nun Cemal'ini görmek için
kılıyorum.
Cennet
cennet dedikleri, üç beş köşk, üç beş huri, isteyene ver onları, bana Seni
gerek Seni, diyorum Yunus Emre hazretleri gibi...
Evet sevgili
dostlar, bu yazıdaki mesajımıza gelirsek; son günlerde çoğumuz bir yakınımızı
kaybediyoruz. Hepimiz ölecek yaştayız ve bir gün mutlaka öleceğiz.
Dünyaya
çıplak geldik ve öyle gömüleceğiz. Hepimiz biliyoruz.
Kabre
götürebildiğimiz ve orada geçerli ihtiyacımız olan tek şey sevaplar.
SAMİMİ TÖVBE
EDELİM
O halde
gelin, günahlara samimi tövbe edelim, NAMAZA başlayalım, sevap biriktirelim, zaman
öyle hızla akıyor ki… İnsanın kıyameti olan ölüme her geçen gün yaklaşıyoruz.
Allah’ın
kulundan beklediği şey, günahkar olduğunu kabul ederek samimi bağışlanma
istemesidir.
Efendimizin
SAV dediği, Nefsini bilen Rabbini bilir, hadisince düşünelim.
Bir şefkatli
baba düşünün; oğluna iş veriyor, para verip alışverişe gönderiyor. Oğlu o
parayı eğlenceyle çarçur edip harcasa ve bitirse, şefkatli babası ne yapar,
kızar dimi?
Ama oğul
babaya yanlışını itiraf edip ağlayarak özür dilese şefkatli baba affetmez mi?
Elbette
affeder, evet Allah’ın da kulundan beklediği şey, samimi tövbe edip af
dilemesi.
Allah
AFFETMEYE hazır, bakın ne diyor: (Zümer
suresi, 53. ayet)
“De ki: 'Ey nefisleri aleyhine (günah
işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım! (Günahlara
bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları
bağışlar!' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına
çok merhamet eden) ancak O’dur.” (Zümer suresi, 53. ayet)
DEMEK İSTEDİĞİM
ZAMAN SU GİBİ
1979’da
ilkokula başladığımda dedemlerle beraber Konya Ereğli’de aynı evde yaşıyorduk.
Fahriye halam ortaokula gidiyordu, gözümde büyütüyordum, daha benim orta sona
gelmeme sekiz sene var, oooo geçer mi, derdim.
Yıllar
hızla geçti, üniversiteyi bitirdiğim yıl 1993’te hastalandım. Çalışamazsın
yatalak olacaksın, dendi. Bu halde nasıl çalışırım diye üzülürken Allah iş
nasip etti hamdolsun.
İş
görüşmesinde on yıldır çalışan biriyle tanışmıştım ve on yıl ha, vaybee on yıl
dedim kendi kendime, on yıl gözüme asır gibi uzun görünmüştü.
1994’te
İşe başladım, türlü streslerde eklenince hastalığım çok ilerledi, asla
emekliliğe ulaşamam dedim. Allah’ın izniyle 16 yıl tekerlekli sandalyede
çalıştım ve 2010’da emekli oldum elhamdülillah.
Demem o ki, zaman çok hızlı geçiyor, dün gibi ama emekli olalı yedi yıl olmuş.
Yarın
bakacağız ki, musalla taşındayız, cenaze namazımız kılınıyor, ben ölmedim
burdayım diyeceğiz ama sesimizi duymayacaklar. Bizi kabre indirip hepsi
gidecekler.
İşte o
kabiri aydınlatan şey sadece NAMAZ…
YAZININ
ANA MESAJI: Henüz ölmedik, NAMAZA başlayalım inşallah.
Zor
değilki, beş vakit namaz, abdestle birlikte günde bir saatimizi alır.
İbretlik
bir hikaye ile yazımızı bitiriyoruz:
YEŞİL ELBİSE
Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
- Gel seni camiye götüreyim,
dedim. Bugün Cuma biliyorsun.
- Sen de benim camiye
gitmediğimi biliyorsun.
- Biliyorum ama, sebebini de
gerçekten merak ediyorum? dedim.
- Ne bileyim olmuyor işte, dedi.
Belki çevrenin de tesiri var. Hem pantalonumun ütüsü bozulup dizleri çıkar diye
endişe ediyorum.
Gayri ihtiyari gülmeye başladım.
- Herhalde şaka yapıyorsun,
dedim. Bunun için cami terk edilir mi?
- Ciddi söylüyorum. Giyimime,
özellikle yeşile çok düşkün olduğumu bilirsin.
Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden
güzel elbiselerini, mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü
tutardı.
- Peki, dedim. Hayatında hiç camiye gitmedin mi?
- Çocukken dedemle birkaç kez
gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum.
Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.
Söyledikleri beni son derece
şaşırtmış, bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.
Onunla konuşmamızdan iki ay
sonra kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz
saflarının önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı…
Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:
- Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin…?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder