10 Ekim 2017 Salı

Hayat Çok Kısa


Hayat Çok Kısa

 
(DÜN, PAZARTESİ GÜNÜ TÜM GÜN ELEKTRİK KESİKTİ...)

Günaydın sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…  

 

Allah'ın ve Resulunün SAV selam ve bereketi üzerinize olsun.

Kıymetli dostlar, bugün sizle hasbihal etmek istiyoruz, evet zaman hızla akıp gidiyor.

 

Yaşım 44 oldu, hastalığımdan dolayı daha ne kadar yaşarım Allah bilir.

Naçiz yazılarımızla sizlere hep Allah'ı hatırlatmak istedik/istiyoruz.

 

En büyük ibadet Allah'ı zikretmektir. (anmaktır) , Namaz en güzel zikirdir.

 


Acizane 2006'da beş vakit namaza başladım. Mühim olan başlamak, 12. yıla yaklaşmışım. Gözüme her gün beş defa kılmak çok göründü ve 2007’ye gelmeden usanç gelmişti, ama namazın ücreti az değildiki, sonsuuuuz bir cennet vardı.

 

Nefsimi o zaman öyle ikna etmiştik. Ve yıllar önce "Namaz usanç veriyor'a cevap" isimli bir yazı yazmıştık, müsait zaman inşallah okuyunuz:

 


 

Tabi yıllar içinde kıldığım namazlarla ilahi aşkım arttı ve şimdi namazı cennet için kılmıyorum. Allah'ı çok sevdiğim için, cennette O'nun Cemal'ini görmek için kılıyorum.

 

Cennet cennet dedikleri, üç beş köşk, üç beş huri, isteyene ver onları, bana Seni gerek Seni, diyorum Yunus Emre hazretleri gibi...

 

Evet sevgili dostlar, bu yazıdaki mesajımıza gelirsek; son günlerde çoğumuz bir yakınımızı kaybediyoruz. Hepimiz ölecek yaştayız ve bir gün mutlaka öleceğiz.

 

Dünyaya çıplak geldik ve öyle gömüleceğiz. Hepimiz biliyoruz.

Kabre götürebildiğimiz ve orada geçerli ihtiyacımız olan tek şey sevaplar.

 

SAMİMİ TÖVBE EDELİM

 

O halde gelin, günahlara samimi tövbe edelim, NAMAZA başlayalım, sevap biriktirelim, zaman öyle hızla akıyor ki… İnsanın kıyameti olan ölüme her geçen gün yaklaşıyoruz.

 

Allah’ın kulundan beklediği şey, günahkar olduğunu kabul ederek samimi bağışlanma istemesidir.

 


Efendimizin SAV dediği, Nefsini bilen Rabbini bilir, hadisince düşünelim.

 

Bir şefkatli baba düşünün; oğluna iş veriyor, para verip alışverişe gönderiyor. Oğlu o parayı eğlenceyle çarçur edip harcasa ve bitirse, şefkatli babası ne yapar, kızar dimi?

 

Ama oğul babaya yanlışını itiraf edip ağlayarak özür dilese şefkatli baba affetmez mi?

 

Elbette affeder, evet Allah’ın da kulundan beklediği şey, samimi tövbe edip af dilemesi.

 

Allah AFFETMEYE hazır, bakın ne diyor: (Zümer suresi, 53. ayet)

 

“De ki: 'Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur.” (Zümer suresi, 53. ayet)

 

DEMEK İSTEDİĞİM ZAMAN SU GİBİ

 

1979’da ilkokula başladığımda dedemlerle beraber Konya Ereğli’de aynı evde yaşıyorduk. Fahriye halam ortaokula gidiyordu, gözümde büyütüyordum, daha benim orta sona gelmeme sekiz sene var, oooo geçer mi, derdim.

 

Yıllar hızla geçti, üniversiteyi bitirdiğim yıl 1993’te hastalandım. Çalışamazsın yatalak olacaksın, dendi. Bu halde nasıl çalışırım diye üzülürken Allah iş nasip etti hamdolsun.

 

İş görüşmesinde on yıldır çalışan biriyle tanışmıştım ve on yıl ha, vaybee on yıl dedim kendi kendime, on yıl gözüme asır gibi uzun görünmüştü.

 


1994’te İşe başladım, türlü streslerde eklenince hastalığım çok ilerledi, asla emekliliğe ulaşamam dedim. Allah’ın izniyle 16 yıl tekerlekli sandalyede çalıştım ve 2010’da emekli oldum elhamdülillah.

 

Demem o ki, zaman çok hızlı geçiyor, dün gibi ama emekli olalı yedi yıl olmuş.

 

Yarın bakacağız ki, musalla taşındayız, cenaze namazımız kılınıyor, ben ölmedim burdayım diyeceğiz ama sesimizi duymayacaklar. Bizi kabre indirip hepsi gidecekler.

 

İşte o kabiri aydınlatan şey sadece NAMAZ…

YAZININ ANA MESAJI: Henüz ölmedik, NAMAZA başlayalım inşallah.

 

Zor değilki, beş vakit namaz, abdestle birlikte günde bir saatimizi alır.

 

İbretlik bir hikaye ile yazımızı bitiriyoruz:

 

YEŞİL ELBİSE

 

Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.

 

 - Gel seni camiye götüreyim, dedim. Bugün Cuma biliyorsun.

 

 - Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun.

 

 - Biliyorum ama, sebebini de gerçekten merak ediyorum? dedim.

 

 - Ne bileyim olmuyor işte, dedi. Belki çevrenin de tesiri var. Hem pantalonumun ütüsü bozulup dizleri çıkar diye endişe ediyorum.

 

 Gayri ihtiyari gülmeye başladım.

 

 - Herhalde şaka yapıyorsun, dedim. Bunun için cami terk edilir mi?

 

 - Ciddi söylüyorum. Giyimime, özellikle yeşile çok düşkün olduğumu bilirsin.

 

 Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiselerini, mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.

 

- Peki, dedim. Hayatında hiç camiye gitmedin mi?

 

 - Çocukken dedemle birkaç kez gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.

 

 Söyledikleri beni son derece şaşırtmış, bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.

 

 Onunla konuşmamızdan iki ay sonra kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı…

 

Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:

 - Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin…?

 


Hiç sesini çıkaramadı.

Çünkü, musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.

 

Kaynak: Hayatın İçinden_Cüneyd Suavi

 

*****

 


Allah hepimizi namazlarını huşuyla kılan salih kullarından eylesin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder