Haftanın
TSM (Türk Sanat Müziği) şarkısı
- 7
Acıyla söylenmiş sözler ya da bestelenmiş ezgiler, bir de
öyküsünü biliyorsak daha bir derinden etkiler insanı…
Türk Sanat Müziği şarkılarından hikayelerini bildiğimiz
bazılarını sizler için araştırdık.
Ve inşallah
bundan sonra her Salı “Haftanın (Türk Sanat Müziği) TSM
şarkısı” diye bir şarkının mp3 dosyasını, youtube adresini ve o şarkının
sözlerini paylaşacağım.
*** Bu haftanın (Türk Sanat Müziği) şarkısı: Kimseye
etmem şikâyet
Haftanın
şarkısını dinlerken aşağıdaki yazıyı da okuyabilirsiniz :
https://www.youtube.com/watch?v=GAi8DqkioYo (Funda
Arar)
YOUTUBE KAPALI OLDUĞU
İÇİN ŞİMDİLİK BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ:
***
Evet 2003’te hayatımda yaptığım değişikliklerden
biri de dinlediğim müzikti. Ağırlıkla dinlediğim
stresimi artıran arabesk müziğini tamamen bıraktım.
On yıldır sanat müziği dinliyorum hamdolsun. (2014)
TSM dinleyerek ruhumun dinlendiğini ve kalbimin yumuşadığını hissediyorum.
Aslında benim TSM sevgim nereden geliyor biliyor
musunuz? Biz seksenlerde haziranda okul kapanınca memleketimiz Konya -
Ereğli’ye giderdik. Orada yaz akşamları bağ evinde terasta dedem,
radyosundan hep TSM açar, beraberce dinlerdik. O nağmeler hem ruhuma, hem
gönlüme işlendi. Lise ve üniversite yıllarında yabancı pop dinlerdim ama 2003
te aslıma döndüm hamdolsun...
TSM insanı duygulandırıp ağlatıyor. Dünyanın hiç bir
ülkesi böyle bir müziğe sahip değildir. Osmanlı’da TSM’nin hastaları tedavi
amaçlı kullanıldığını biliyor muydunuz? Her makam
ayrı bir hastalığa iyi geliyormuş.
TSM dinleyicileri genelde
nazik, mülayim, ince ruhlu insanlardır. TSM dinleyenlerin adi suçlara karıştığı
hiç görülmemiştir.
İnşallah çocuklarımıza, yeğenlerimize bol
bol TSM dinletelim. Onlar belki şimdi dinlemezler, ama
arabaya binince TRT Nağme’den veya CD’den bir TSM müziği açalım. Kulakları bu
nağmelere aşina olsun. Büyüyünce asıllarına
rücu ederler inşallah.
***
*** Bu haftanın şarkısı: Kimseye
etmem şikâyet
“Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim (suçlu) gibi,
baktıkça istikbalime,
Perde-i zulmet (karanlık perdesi) çekilmiş,
korkarım ikbalime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime.”
Beste: Kemanî Serkis Efendi
Güfte: İhsan Raif Hanım
Makam: Nihavend
Bu şarkıyı TRT sanatçısı Melihat Gülses ne güzel söylüyor:
Güfte: İhsan Raif Hanım
Makam: Nihavend
Bu şarkıyı TRT sanatçısı Melihat Gülses ne güzel söylüyor:
Ahmet
Haşim’in “Benim anladığım hece vezni ile milli şiiri iki kişi yazmıştır: Rıza
Tevfik ve İhsan Raif Hanım” diyerek hakkını teslim ettiği, Beş Hececiler’in
öncüsüdür İhsan Raif Hanım.
Bestesi
(nihavend) Kemani Serkis Efendi’ye ait ve Müzeyyen Senarı’ın sesinden dinlemeye
doyamadığımız “Kimseye etmem şikâyet” adlı o muhteşem şarkının söz yazarıdır
kendileri.
İhsan
Raif Hanım, babasının valilik görevi münasebetiyle bulunduğu Beyrut’ta dünyaya
geldi. Ergenlik çağına kadar Adana’da, Toros dağlarının eteklerinde yaşadı. 12
yaşında yine babasının görevi dolayısıyla İstanbul’a taşındı. Ve, “O günler
başka bir semâ altında, tomurcuk güllerin açtığı, uçarı gönüllerin coştuğu hayal
ülkesiydi” diye hüzünle andığı; “şiirin, musikinin, sanatın beslendiği edebiyat
mekânı” olarak tasvir ettiği Nişantaşı’ndaki Taş Konak günleri başladı (Aşk-ı
Memnu’nun yazarı Halit Ziya Uşaklıgil eniştesidir).
İşte
o Taş Konak’taki hayal dünyasında bir gün, kardeşi Belkıs’la beşinci kattaki
çocuk odasında oynarlarken, odanın kapısı hışımla itiliverdi birden. Hayatında
hiç görmediği ve tanımadığı bir adam girmişti içeriye. Belli ki niyeti kötüydü.
İhsan’ı kaçırmak için gelmişti. Teşebbüs etti, ama çocukların korkulu
çığlıklarıyla, geldiği gibi koşar adım indi merdivenlerden ve gözden kayboldu.
Kimdi
bu adam? Nereden çıkmıştı? Konağa nasıl girebilmişti? Ondan ne istiyordu?
Bu
sorulara sonradan cevaplar buldu İhsan Raif Hanım.
Meğerse,
reji memuru Mehmet Ali’ymiş davetsiz misafir. Mısırlı Arap bacıları kandırarak
dalmış konağa. Ve, “karalar çalarak” küçük İhsan’ı evlenmeye mecbur
etmekmiş maksadı!
Bu
basit gibi görünen hadise, küçük İhsan’ın hayatında beklenmedik değişikliklere
ve büyük ızdıraplara yol açtı. Baba Raif Paşa hadiseyi kafasında büyüttü.
Kapıyı açmak dışında hiçbir teması olmadığı ve tamamen masum olduğu halde,
hadiseden küçük İhsan'ı sorumlu tuttu.
Kendisinden
habersiz, karşılığı olan bir ilişkiden cesaret alınarak girişlen bu “haneye
tecavüz” nedeniyle aile adına sürülen lekenin bir şekilde temizlenmesi
gerekirdi.
Sonrasını
İhsan Hanım'dan dinleyelim:
“Babamın
terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali
bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi. Mehmet Ali’yle
nikâhlanmaktan başka çıkar yolum kalmadı. Günlerce gözyaşı döktüm, haftalarca
yalvardım. Babacığım, masumum, bana kıyma, derslerimi tamamlayayım, yaşım
küçük, beni yakma, dizlerine kapandım. Beni sevdiğim biriyle evlendir, telli
duvaklı gelin et...”
13 yaşında evlilik, 14 yaşında annelik
Ama
İhsan Hanım’ın yakarışları kabul görmez ve reji memuru Mehmet Ali’yle evlenmek
zorunda kalır. İstanbul’da yaşamalarına da izin verilmez. Genç çift,
beklenmeyen ve hayal edilmeyen bir izdivaç sonrası, 1890 yılında İzmir’e
taşınır.
İhsan
Hanım henüz 13 yaşında, genç damat Mehmet Ali ise 24 yaşındadır. Gönülsüz
geldiği İzmir’den İstanbul’a dönüş yolunun kapalı olduğunu bilen İhsan Hanım,
dişi kuş içgüdüsüyle yuvasını sahiplenir. Her kadın gibi o da evlenirken saadet
senfonisi bestelemeyi hayal eder, ama sonuç değişmez:
“Evliliğimizin
üçüncü ayında gittiğimiz Doktor Levi , ‘Müjde, bebeğiniz geliyor.’ dediğinde
hem sevindim, hem üzüldüm. Bir ağladım, bir güldüm. Ne olurdu Rabbim bu müjdeyi
Taş Konak’ta, ailemin arasında alsam, bu sevinci orada yaşasam, anneme babama
torun haberini ellerini öperek versem! Yetim gibi, öksüz gibi çaresizdim
işte... Eşimden görmediğim sevgi ve destek ümitlerimi kırsa da hayata direnme
gücümü artırıyordu diyebilirim. 1 Temmuz 1891 günü oğlum Ahmet Hikmet’i
kucağıma aldım. On dört yaşında anne oldum.
Mehmet Ali
oğlumuzun doğumuna çok sevindi. Hayatımızın meyvesine bakışı, sevinci, onun
cevherindeki iyiliği gösteriyordu aslında. Fakat iyice anladım ki, Mehmet Ali
elinde olmadan içkinin, nefsinin esiriydi. Her ne olursa olsun içki
düşkünlüğünün ve kayıtsız yaşayışının, işe gidiyorum deyip birkaç gün eve
uğramayışının, hayatımızın tadını, yuvamızın saadetini yok ettiği bir
hakikatti.
İzdivacın
asude cenettini harlı cehannem gayyasına çeviriyordu. Genç kalbimin heveslerini
her zaman kırar, aşk beklentimi hüsrana boğar, sonra kendini sokağa atar,
mutluluğu yuvasında aramaz, işkence ederdi. ‘Seni kevser suyuna götürür, bir
yudum içirmem’ dediğini nasıl unuturum! Kadehlerde içip dağıtacağına bana bir
yudum aşkını verse, dünyanın dönüşü, hayatın akışı değişirdi...”
Derken
İhsan Hanım, eşi Mehmet Ali’nin İstanbul’da da Aspasya adlı bir eşi
bulunduğunu, bu eşinden de bir çocuğunun olduğunu, çocuğun babasız büyümemesi
için kadının tekrar onu İstanbul’a çağırdığını ve kaldıkları yerden hayatlarına
devam etmek istediğini öğrenir.
“Bir
eşin varken, neden benim günahıma girdin? Neden onüç yaşındaki talebe çocuğun
hayallerini yıktın? Korkmaz mısın mazlumun inkisarından” diye yakınır, ama
yutkunur.
Evlilikleri
devam eder. Cismen İzmir'de ruhen İstanbul'da bir hayat yaşar. Bir çocukları
daha olur.
Sonra,
“Babam belki de, Mehmet Ali’nin ilk eşiyle olan münasebetini kesmek için, bizi
zaruri gurbete, İzmir’e göndermiştir” diyerek teselli bulur. Ama gerçeğin böyle
olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemez.
İhsan
Hanım:
“Bir
babanın evladının kötülüğünü isteyeceğine asla inanmadım. Yüreğimi alev gibi yakmaya
başlayan Aspasya meselesini zihnimden uzaklaştırmaya çalışarak hayatıma
tutunmaya, sanatın vicdanında huzur bulmaya çalışıyordum. O sonbahar günü,
İzmir’in kavakları yaprağını dökerken, benim de ümitlerim onlarla beraber
topraklara eleniyordu.”
İşte
bu ruh halinin eseridir aşağıdaki muhteşem dizeler:
“Kimseye
etmem şikâyet, ağlarım ben halime,
Titrerim
mücrim gibi, baktıkça istikbalime,
Perde-i
zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime,
Titrerim
mücrim gibi, baktıkça istikbalime.”
Evet
hikâye böyle.
Burada yazılanlar, yazının başında tahlili verilen şiir ve daha
fazlası, Mehmet Öklü’nün, Doğan Kitap’tan
çıkan “Kimseye Etmem Şikayet; İhsan Raif
Hanım’ın Hayatı” adlı kitabında var.
Celalcelik@gmail.com Ankara (
Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/
http://celal1973.blogspot.com/
bloğunuzun bizi şarkıyla karşılaması daha bi başka güzellikte olmuş,emeğinize sağlık
YanıtlaSil