“Keşke Babam da bu
zamanda yaşasaydı”
Halamın kızı Güler,
evli ve Keçiören’de oturuyor. Geçen ay ikinci bebeği oldu. Geçen hafta Güler’in
annesi Dursun halam ve babası Mehmet Ali
Yalman eniştem Hatay Dörtyol’dan bebeği görmeye geldiler.
Dün (5 Kasım 2013 Salı) eniştem sağolsun,
Keçiören’den bizi ziyarete Sincan’a geldi. Bu sabah kahvaltıdan sonra odamda
sohbet ederken kapı çaldı. Gelen aile
hekimimiz Doktor Gülcan Alaşahin idi. Çarşambaları saha çalışması olarak
hastalarını evlerinde muayeneye gider. Bu hafta sıra bana gelmişti.
Hatırlarsınız
geçenlerde -Ocak 2013’te- Dr. Gülcan hanımın samimi ilgisi ve mütevaziliği ile
ilgili Aile hekimi böyle olmalı isimli bir yazı yazmıştım:
Mehmet Ali eniştem
doktor Gülcan hanımın bana tansiyon, boğaz, akciğer dinleme gibi muayeneleri
yaptığını görünce çok şaşırdı. Babam aile
hekimimiz ayda gelir, hastasını yoklar, demiş.
Gülcan hanım gittikten
sonra eniştem tekrar odama geldi ve ağlamaya başladı. “Keşke babam da bu zamanda yaşasaydı ve devletin bu hizmetlerinden
faydalansaydı“, dedi.
Bildiğim kadarıyla
eniştemin babası Kadir amca (Biz Kadir
emmi deriz) dokuz yıl felç yattı ve 1985 başında öldü. Birkez bayramda on -
onbir yaşımdayken Faik dedemle ziyarete gidip yatakta elini öpmüştüm, onu
hatırlıyorum.
Enişteme, Kadir
Emmi’yi anlatır mısın, neler yaşadı, diye sordum. Aslında hep merak ediyordum.
Peki Celal sen sor, ben anlatayım, dedi ve anlattı. Şimdi kısaca özetliyorum:
Kadir emmigil
memleketimiz Konya Ereğli’nin fakir dağ köylerinin birinde fakir bir çiftçiymiş.
Son derece dürüst, merhametli olan Kadir
emmi namazını kılan, ağzı dualı, çok sabırlı bir insanmış.
1973 yılında büyük
oğlu Mehmet Ali (eniştem) askere
gidince, o da fakirlik sebebiyle köyden Ereğli merkezine taşınmış. Çünkü toplam
üç erkek, iki kız çocuğu varmış.
Köyden sattıkları ev
ve tarlanın parası ile Ereğlinin kenar mahallerinin birinde bir bahçe almış.
Bahçenin kenarına kerpiçten bir ev
inşa etmiş. Mehmet Ali eniştem askerden dönünce halamla evlenmiş ve İskenderun
Demir Çelik’e işe girmiş ve halamla oraya taşınmışlar.
Kadir emminin belirli
bir işi ve sigortası yokmuş. İki at ve bir at
arabası almış. Şehir içinde yük taşımacılığına başlamış. İşte bu at arabası, hayatının dönüm noktası
olmuş.
Birgün bir müşteri
gelmiş ve oduncudan aldığı bir ton odunu
evine götürmesi için at arabasını tutmuş. Oduncu ve Kadir emmi beraber odunları
at arabasına yükleyip iple sıkıca bağlamışlar.
Kadir emmi verilen
adrese odunları götürmüş. Atların
dizginlerini yere atmış. Daha at arabasından inmeden, atlar birşeyden ürkmüşler ve tepinmeye başlamışlar.
Kadir emmi arabanın
üzerindeyken yere eğilip hızla dizginleri almaya çalışmış. O sırada atların
şahlanmasıyla iki atın arasına düşmüş.
Atlar hala şahlanıp tepinmekte ve at arabasında da bir ton odun yüklü... Hepsi saniyelerle olan olaylar...
Atlar huysuzluk
yaptıkça at arabası ileri geri gitmeye başlamış. O yükü ile at arabasının tahtadan ve demir kaplı
tekerleri Kadir emminin vücudunun üzerinde gezmiş. Bacak, kaburga, bel ve
bir çok kemikleri kırılmış. Belden aşağısı felç olmuş.
İşte 1975 yılındaki o kazadan sonra Kadir
emmi büyük ızdıraplar içinde dokuz yıl yaşamış. Eniştemin anlattıklarını
dinlerken kendi hayatımı düşündüm de, benim yaşadıklarım dert değilmiş. Güvendiğimiz sağlığımızı, malımızı
saniyeler içinde kaybedebiliriz...
Kadir emmi geceleri
sabaha kadar ızdıraptan bağırırmış. Vücudu felç olduğu için yemek, banyo,
tuvalet işini karısı Ayşe teyze ve küçük
oğlu Mustafa abi beraber yapmışlar. Allah onlardan razı olsun. Namazlarımda
onlara da dua ediyorum.
Çünkü teyzenin
tekbaşına gücü yetmezmiş. Bazen Mustafa abi işe gidince, Kadir emmi ızdırap içinde,
oğlunun eve dönmesini ve onu yatakta çevirmesini beklermiş. İğnelerini ise hep küçük
kızı yapmış.
Eniştem dedi ki, Anam yatağa uzanıp hiç uyumadı. Hep
yatağın başında diz çökmüş beklerdi. Çünkü anam, babamı ızdıraptan sabaha kadar
bir o yana, bir bu yana döndürürdü. Sırtında
sürekli yatmaktan kapanmaz derin yaralar
açılmıştı. Anam bazen yatağa başını koyar, uyuyakalırdı. Eniştem anlatırken,
ben de şimdi yazarken ağlıyorum.
Bacakları dokuz senede
öyle kurumuş ki, adete kupkuru odun gibi
olmuş. Yapılan iğneler son zamanlarında geri çıkıyormuş. Ve öyle kurumuş ki,
kan dolaşımı olmuyormuş, Kalp vücuda kan
pompalayınca bacaklara gitmeyen kan geri tepiyormuş. O da büyük bir acı
veriyormuş.
Rahmetli Fahri amcam Ereğli SSK hastanesi
müdürüydü.Doktorlarla konuşup ambulans göndererek ameliyat narkozu ve morfin yaptırmış. Kadir emminin son
zamanlarında biraz dinlenmesini sağlamış. Hayır duasını almış. Allah razı
olsun.
Eniştem daha çok şey
anlattı; ben burada kısaca özetledim. Eniştem Hatay’daydı. Kimbilir bu dokuz
yılda, Kadir emmiyle beraber yaşayan oğulları
ve kızları neler yaşadılar?
Kadir emminin emekli
maaşı veya sakatlık maaşı gibi geliri yokmuş. Şimdi devlet hem engelliye hem de
velisine evde bakım parası veriyor. Oğulları çalışmış, aileyi geçindirmiş.
Bazen ilaç alacak para bulamamışlar, bazen de ilacı
bulamamışlar. O
yıllarda felçli bir insanı hastaneye götürüp muayene ettirmek çok zormuş, 112
ambulansta yokmuş.
Kadir emmi 7 Ocak 1985 karlı bir kış günü vefat etmiş.
Eşi Ayşe teyze de yedi yıl sonra 1992’de böbrek kanserinden ölmüş. Biliyorsunuz
amansız hastalıktan ölen inançlı müminler de şehittirler. Allah rahmet eylesin,
onları cennette ayırmasın.
Kadir emminin çektiği
acıları düşününce kendimle kıyaslıyorum da içim şükür duyguları ile doluyor. Ağrım,
sızım yok. Annem ve babam benim bir dediğimi iki etmiyor. Engelli bir kişi
olduğumu bana hissettirmiyorlar. Yemeğimi, çayımı kendim yiyebiliyorum. Evimde
aile hekimimiz muayeneye geliyor. Emekli maaşım var. Hamdolsun bugünüme...
Allah bizleri cennette
buluştursun inşallah. Yaşadıklarını Kadir emminin ağzından dinlemek isterim. Bu
yazıyı okuyanlardan bir ricam var. Lütfen rahmetli Kadir emmi ve eşi için
Besmele çekip ruhuna bir Fatiha
gönderelim.
Celal Çelik
Ankara ( Konya-Ereğli )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder