İyileşsem Engelli
biriyle evlenirdim
Biliyorsunuz ben Friedreich Ataksisi hastası
bir engelliyim. Yaklaşık 1998 ten beri tekerlekli sandalyedeyim.
Peygamber
Efendimiz SAV diyor ki:
"Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz. Çünkü
Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını yada devasını (ilacını)
yaratmıştır. Ancak ihtiyarlık müstesnadır." (Tirmizi)
Tıp her gün ilerliyor, araştırmalar
yapılıyor. Eğer günün birinde hastalığımın ilacı bulunsa ve ben sağlığıma
kavuşsam ne yaparım biliyor musunuz?
Peygamberimizin SAV evleneceklere tavsiyesi güzellik, zenginlik,
soy değil, önceliği “Güzel Ahlak”a verin olmuştur.
Dindarlık, dürüstlük, namaz kılmak, öfkesini
yutmak, kırıcı söz söylememek, vefa, sadakat, vs... bunlar hep güzel ahlak
sahibi olanların özellikleridir.
Ben iyileşsem güzel ahlaka
sahip biriyle evlenirim evet ama hele de bu güzel ahlaka sahip kişi
engelliyse nur ala nur olur. Neden mi?
Kuran’da
anlatılan Hz Hızır ile Hz Musa’nın hikayesini bilmeyen yoktur. Hani Hızır AS garibanların gemisini deliyordu. Musa AS itiraz etmişti. Ve hikayenin sonunda Hızır
AS gemiyi delmekle aslında o garibana iyilik etmiş oldum, der.
Bunun sebebini
şöyle açıklar. Geminin varacağı yerde bir zalim vardı. Bütün sağlam gemilere el
koyuyordu. Gemiyi deldim ki gemi kusurlu olsun, böylece garibanın gemisi
kurtulsun, der.
Allah
engellileri yaratmasında pekçok hikmet vardır. Engelli olmak bir sabır ve şükür
imtihanıdır. Ama engellilerle ilgili sitelerde tanıştığım pek çok engelli
kardeşim evet isyan etmiyorlar fakat malesef şükürden uzaklar.
Akrabalarım
dahil çevremdeki pek çok sağlıklı insanların ve o engelli arkadaşlarımın şükretme açısından pek farkları yok.
Hepsinde namaz,
oruç yok, uyduruk televizyon programlarını seyretme var, kitap okuma yok, sigara
var, haset, kin, yalan var... vs...
Ukrayna’da
engelli bir hıristiyan arkadaşım var. Her gece dua ediyor, haline hep
şükrediyor, her hafta kiliseye gidiyor.
Aslında söylemek istediğim şu:
Allah evet
insanları sabır ve şükür imtihanı olarak engelli yapıyor. Fakat Allah’ın bazı
sevdiği kullarına engellilik vermesinin hikmetlerinden biri şudur:
Allah, bazı kullarını doğuştan güzel ahlaklı yarattığı için,
Allah onlara, -Hızır AS’ın gemiyi delmesi misali- engellilik veya bir kusur verip
o sevdiği kulunu kötü insanların şerrinden koruyor.
Çevrenizde
görmüşsünüzdür. Bazı saliha dindar, nuryüzlü, sevgi dolu kadınlar var ki
kocaları kaba, küfürbaz, karısını döven ve alkolik...
Adam o saf
kadını ne yapıp edip kandırıyor ve evleniyor. Bazen de tam tersi oluyor. Melek
gibi güzel ahlaklı bir yiğit, bir cadıyla evleniyor...
Tabi Allah
onları da öyle bir kader çizerek imtihan ediyor ki sabır edenlerin çok sevap
kazanmasını istiyor.
Allah güzel ahlaklı iyi kullarına engellilik vererek hem
kötü insanlardan koruyor, hem de sabır ve şükürle cennetteki makamları
yükselsin istiyor.
Aslında baştan beri anlatmak istediğim şey, evleneceklere
güzel ahlaklı olanı tercih edin ama bu güzel ahlaklı kişi ENGELLİ biri de
olabilir, demektir.
Engelli kişiye bakan kişi cenneti kazanmaya daha yakındır. Mesela beni
banyo, tuvalete götüren babamın, yemeğimi hazırlayıp yediren annemin kıldığım namazlardan aldığı pay büyüktür.
Burada yanlış
anlaşılmasın. Ben o güzel ahlaklı kulllardan değilim. Ben bazen namazlarımda
öyle ağlıyorum ki, Allah’ım öyle günahkarım ki beni cehenneme atsan haklısın
ama sen affedicisin, beni affet diye gözyaşına boğuluyorum.
Yalnız şuna
inanıyorum ki, Allah beni bir kıza aşık etti, yıllarca o aşkın hayaliyle
yaşadım. Sonra bana engellilik verdi ki zamanla o aşk ilahi aşka dönüştü
elhamdülillah. Bu imanımı engelli olmama borçluyum.
Mezhebimizin
kurucusu İmam-ı
Azam Ebu Hanefi’nin babası Sabit’in hikayesini duymuşsunuzdur. Hani ırmakta bulduğu bir
elmayı ısırdığı için bahçenin sahibinden hakkını helal etmesini ister.
Bahçe sahibi gördüğü böylesine dindar güzel ahlaklı Sabit’e
en son der ki:
- Benim çok dürüst, namuslu, namazında niyazında bir kızım var. Fakat kızımın elleri tutmaz, ayağı yürümez, gözleri görmez, kulağı da duymaz. Eğer onunla evlenmeyi kabul edersen sana hakkımı helâl ederim demiş
- Benim çok dürüst, namuslu, namazında niyazında bir kızım var. Fakat kızımın elleri tutmaz, ayağı yürümez, gözleri görmez, kulağı da duymaz. Eğer onunla evlenmeyi kabul edersen sana hakkımı helâl ederim demiş
Bunca
kusuru olan bir kızla evlenmek doğrusu çok zor bir şey olduğu için, bu teklif
Sâbit’e pek ağır gelmiş. Ama üzerinde bir kul hakkı olduğunu bile bile yaşamak,
bu durumda ölmek, Allah’ın huzuruna kul
hakkıyla varmak Sâbit için daha kötü bir durummuş.
Biliyormuş
ki, Allah’a ortak koşmak affedilmiyor, bir de kul hakkı. Kul hakkına Allah karışmıyor,
bu hakkın affını hakkı yenen kula bırakıyor. Ya kul affetmezse ne olacak ?
Bunları düşünerek Sâbit boyun bükmüş ve :
- Peki, kabul ediyorum, yeter ki, bana hakkınızı helâl edin demiş.
Bir kaç gün içinde sade bir tören yapılarak Sâbit bahçe sahibinin kızıyla evlenmiş. Akşam olup ta zifaf odasına girince, karşısında dünya güzeli bir kızın ona gülümseyerek baktığını görmüş.
- Peki, kabul ediyorum, yeter ki, bana hakkınızı helâl edin demiş.
Bir kaç gün içinde sade bir tören yapılarak Sâbit bahçe sahibinin kızıyla evlenmiş. Akşam olup ta zifaf odasına girince, karşısında dünya güzeli bir kızın ona gülümseyerek baktığını görmüş.
Telaş ve
şaşkınlıkla : “Eyvah, yanlış odaya girmişim” diyerek dışarı fırlamış. Karşısına
kayınbabası çıkmış. Sâbit, yüzünün alı al, moru mor heyecanlı bir sesle :
- Özür dilerim, ben yanlış odaya girmişim demiş. Kayınbabası ise :
- Özür dilerim, ben yanlış odaya girmişim demiş. Kayınbabası ise :
- Yok, yanlış oda değil oğlum. O kız benim kızımdır demiş.
- Olabilir ama, bu kız bana anlattığınız kızınız değil. Söylediğiniz kusurların hiçbirisi onda yoktur.
Kayınbabası gülümseyerek şöyle söylemiş :
- Sana söylediğim sözler gerçek anlamda değil, mecâzi anlamda idi ey oğul. Kızımın elleri tutmaz sözü ile ; o, dinin helâl saymadığı hiçbir şeye dokunmaz demek istedim.
Ayağı
yürümez demekle ; kızımın meşru olmayan hiçbir yere ayak basmadığını anlatmaya
çalıştım. Yabancı erkeklere bakmadığını, onlarla ilgilenmediğini anlatmak
maksadıyla da gözlerinin görmediğini söyledim.
Kulağı
duymaz dediğimde de ; dedikoduya hiç iltifat etmediğini anlatmak istedim.
Ben
hamdolsun ki, hayatımda hiç haram yemedim, çocuklarıma da yedirmedim. Benim
kızım her bakımdan mükemmeldir. O sana, sen de ona layıksınız. Allah sizi
bahtiyar (mutlu) eylesin. Haydi eşinin yanına git, o sana, sen ona helâlsin demiş.
Bu sözleri duyan Sâbit bütün sıkıntılarını unutmuş, sevgili ve değerli hayat arkadaşının yanına gitmiş. İşte bu mutlu evlilikten büyük âlim İmâm-ı Âzam Ebu Hanife meydana gelmiştir.
Bu sözleri duyan Sâbit bütün sıkıntılarını unutmuş, sevgili ve değerli hayat arkadaşının yanına gitmiş. İşte bu mutlu evlilikten büyük âlim İmâm-ı Âzam Ebu Hanife meydana gelmiştir.
Güzel
ahlaklı Engelliler -bahçe
sahibinin anlattığı gibi- günah işlemekten korunmuşlardır.
Bahsettiğim
o şükürsüz engelliler değil, güzel ahlaklı engellilerdir.
Biliyorsunuz evlenmek sünnettir.
Peygamberimiz evlenen dininin yarısını kurtarmıştır, diyor. İşte iyileşsem
neden güzel ahlaklı engelli biriyle evlenmek istediğimi anladınız
değil mi?
Bu yazımda sağlıklı olup
evlenecek gençlere acizane bir tavsiye olarak ENGELLİ birini de tercih
edebileceklerini hatırlatmak istedim.
Celal Çelik Ankara
( Konya-Ereğli )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder