4 Haziran 2014 Çarşamba

Hak etmeden almam - Bir hikaye


Hak etmeden almam - Bir hikaye

 
 

Aşağıdaki bu hikaye çok eskiden yaşanmadı. Hemşehrim Erkan Sezgin dostum 2007’de yaşadığı bu olayı geçenlerde Facebook’ta paylaştı... Şöyle yazmış:

 

“Geçen gün (2007) bir küçük çocukla tanıştım.... Ayakkabı boyacısı.

Ayakkabımı boyarken biraz konuştuk. Adı Ahmet,

Yüzü o kadar güleçti ki maşallah, anlatamam.

Sen okuyor musun, dedim.  Evet abi, dedi..

Ben daha sormadan anlatmaya başladı..

Ben 10 yaşındayım abi...

Annem hasta, babam da ona baktığı için çalışamıyor, dedi.

2 kardeşiz, çalışmak zorundayız ne yapalım abi, dedi..

Diğer kardeşini sordum, o da simit satıyor, dedi..

Bizim konuşmalarımız devam ederken çıkartıp para uzattım,

Israrla almadı, Neden almıyorsun, dedim.

Hak etmedim abi, dedi... Neden diye sordum.

Hak etmediğim ve çalışmadan kazandığım bir şeyi istemem abi, dedi...”

 


 
Erkan bey bu yazının sonuna şu eklemeyi yapmış, ona katılıyorum:

 

“(O an bazı şeyler hatırladım.

Çalışmadan para kazananları,

bir yerlere gelip birilerine efelenenler geldi ....

Tam ders alınacak birşeydi....

Birileri bu çocuğu dinleyip ders almalıydı...

Zaten herkes AHMET olsa, herkes öyle düşünse,

Böyle olur muydu?

 GÜNLERİMİZ KARANLIK....)”

 

Bu anektodu okuyunca, Facebook’tan Erkan beye mesaj yazdım, ayrıntıları sordum ve yazıya dökmek için izin istedim.

 

Erkan Sezgin bey, 2007’de sık sık iş aramak için, oturduğu Adana’nın şehir merkezine gidiyormuş. İş aramaktan yorulunca da parklarda oturup dinleniyormuş.

 

Adana’da Atatürk parkında yine yorulmuş bir bankta oturuyormuş. Ahmet ile orda tanışmış.

 


 
Bu küçük çocuk, para gelsin de, haram, helal nasıl gelirse gelsin, diyen biz günahkar, nefsine yenik kullara bir tokat vuruyor. Tabi anlayanlara...

 

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yeyin”.  (Bakara suresi /168. ayet)

 

 
 
Abdullah (R.A.)'dan rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Helal rızık aramak dini yükümlülüklerden bir farzdır." (Taberani, Mü’cemü!l-Kebir)



Hz. Ali (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ALLAH Teâlâ, helal rızık arama yolunda kulunu yorgun düşmüş görmekten hoşlanır." (Camiu’l-Ehadis, 8/247 (7233).)


Peygamber Efendimiz SAV şöyle buyuruyor:

"Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir." (Riyazü’s Salihin, Erkam Yayınları)

 




Hadisin verdiği mesajlar :

1. En temiz ve helal rızık, kişinin bizzat çalışarak yani el emeğiyle kazandığıdır.

2. Geçim temini için bizzat çalışmak övgüye layıktır.

3. El emeği, göz nuru, alın teri tavsiyesi, yerli sanayinin gerçekleştirilmesi tavsiyesidir.

4. Peygamberimiz, ümmetine daima şerefli bir fert ve ümmet hayatı için gerekli olan ikaz ve önerilerde bulunmuş, onlara yol göstermiştir





Toplumu saran bir yaradır haram kazanç...

 

*** 

 

Hikaye - Kızımı Kime Vereyim?

 

Merv şehri kadısının bir kızı vardı. Ülkedeki ileri gelen zengin, makam ve mevki sahibi kimseler bu kızı isteyince hiç birine vermedi.

 

Bu zatın Mübarek adlı, bağına-bahçesine bakan bir kölesi vardı. Aradan iki ay geçmiş, meyveler olgunlaşmış, bolluk bereket gelmişi. Efendisi Mübarek’ten üzüm isteyince toplayıp getirdi.

 

Getirdiği üzüm çok güzel olmasına rağmen henüz olgunlaşmamıştı, başka üzüm istedi. O da ekşi çıktı. Efendisi:

 

-“Bahçede  o kadar üzüm var, niçin böyle üzüm getiriyorsun?” demekten kendini alamadı.

 

Mübarek:

-“Efendim! Ekşisini, tatlısını bilmiyorum” diye cevap verdi.

 

Bağ sahibi:

-“Subhanallah! İki aydır bağdasın, daha hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu bilmiyorsun!” diye çıkıştı.

 

Mübarek onları yemekle değil, korumakla vazifeli olduğunu biliyordu.

Efendisi:

-“Niçin onlardan yemedin?” deyince:

 

-“Siz benden bağdaki meyvelerinizin muhafazasını istediniz. Yiyiniz demeyince alıp yemem uygun olur mu, emrinize karşı gelebilir miyim?” cevabını verdi.

 

Efendisi böyle bir hadiseyle ilk defa karşılaşmıştı. Mübarek’in bu haline hayran kaldı. Güvenebileceği birini bulmuştu. Gerçekten onu ve halini çok sevmişti. Kölesine dönerek:

 

-“Sana bir şey soracağım.” diye söze başladı. Sonra: “Benim bir kızım var, malı, makamı yüksek pek çok kimse onu ister. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyorum. Bu hususta bir fikrin olur mu? Sen ne dersin?” diye sordu. Mübarek bu söze karşı şöyle dedi:

 

-“Efendim!.. İnsanlar damat için cahiliye devrinde soya, sopa; yahudiler ve hristiyanlar güzelliğe, Rasûlullah (s.a.v) zamanında dindarlığa, Allahu Teâlâ’dan korkup haramlardan sakınmaya bakarlardı. Zamanımızda ise mala ve makama bakılıyor. Artık bunlardan dilediğini seç.”

 

Bunun üzerine efendisi:

-“Ben dindarlığı ve takvayı seçiyorum ve kızımı seninle evlendirmek istiyorum. Çünkü sende haramlardan kaçma, dinine bağlılık, iyi hal, emanet ve güvenilirlik gördüm ve bunları sende buldum” dedi.

 

O ise kendisinin köle olduğunu, parayla satıldığını, böyle olunca evlenmelerinin garip karşılanacağını, hem kızının buna razı olmayacağını bir bir anlattı. Akıl da öyle diyordu, lakin kadı kararlıydı. “Kalk eve gidelim” dedi.

 

Eve varınca hanımına:

-“Bu salih, dindar, takva sahibi bir köledir. Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum. Sen ne dersin?” deyince, hanımı:

 

-“Sen bilirsin, fakat bir de kızımıza sormalıyız ” cevabını verdi.

 

Anne durumu kızına açıp babasının niyetini söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi. Kadın kızlarının razı olduğunu babasına anlatınca nikahları kıyıldı.

 

Fakat mübarek kızın, yani hanımının yanına gitmiyordu. Bu hal kırk gün sürdü. Bir vesile ile anne durumdan haberdar olunca dayanamadı:

 

-“Kızımızı kölene verdin, aradan bunca zaman geçtiği halde dönüp yüzüne bile bakmadı. Bu yaptığı nedir? Bu nasıl iştir?” diye şikayet ve sitemde bulundu. Bunun üzerine kadı:

 

-“Ey Mübarek! Kızıma naz mı ediyorsun? Niçin yanına gitmiyorsun?” demekten kendini alamadı.

 

Buna karşılık damat:

 

-“Ey Müslümanların kadısı! Ey Efendim! Bu nasıl söz? Sizin kızınıza naz etmek ne haddime? Lakin kadısınız. Ola ki kızınız şüpheli bir şey yemiştir. Şüpheden uzak olmak için bu zamana kadar bekledim ve ona helal yemek yedirdim. Belki Allahu Teâlâ bize salih bir evlat verir. Bundan başka bir düşüncem yoktur.” dedi.

 

Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaştı. Helal ve harama bu derece dikkat ettiği için Allahu Teâlâ onlara Abdullah isminde salih bir evlat nasip etti.

 

Kaynak: Evliyalar Ansiklopedisi

 

 

 


 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder