Hak etmeden almam - Bir hikaye
Aşağıdaki
bu hikaye çok eskiden yaşanmadı.
Hemşehrim Erkan Sezgin dostum 2007’de
yaşadığı bu olayı geçenlerde Facebook’ta
paylaştı... Şöyle yazmış:
“Geçen gün
(2007) bir küçük çocukla tanıştım.... Ayakkabı boyacısı.
Ayakkabımı
boyarken biraz konuştuk. Adı Ahmet,
Yüzü o
kadar güleçti ki maşallah, anlatamam.
Sen okuyor
musun, dedim. Evet abi, dedi..
Ben daha
sormadan anlatmaya başladı..
Ben 10
yaşındayım abi...
Annem
hasta, babam da ona baktığı için çalışamıyor, dedi.
2 kardeşiz,
çalışmak zorundayız ne yapalım abi, dedi..
Diğer
kardeşini sordum, o da simit satıyor, dedi..
Bizim
konuşmalarımız devam ederken çıkartıp para uzattım,
Israrla almadı,
Neden almıyorsun, dedim.
Hak etmedim
abi, dedi... Neden diye sordum.
Hak
etmediğim ve çalışmadan kazandığım bir şeyi istemem abi, dedi...”
Erkan
bey bu yazının sonuna şu eklemeyi yapmış,
ona katılıyorum:
“(O an bazı şeyler hatırladım.
Çalışmadan para kazananları,
bir yerlere gelip birilerine efelenenler geldi
....
Tam ders alınacak birşeydi....
Birileri bu çocuğu dinleyip ders almalıydı...
Zaten herkes AHMET olsa, herkes öyle düşünse,
Böyle olur muydu?
GÜNLERİMİZ
KARANLIK....)”
Bu
anektodu okuyunca, Facebook’tan Erkan beye mesaj
yazdım, ayrıntıları sordum ve yazıya dökmek için izin istedim.
Erkan
Sezgin bey, 2007’de sık sık iş
aramak için, oturduğu Adana’nın
şehir merkezine gidiyormuş. İş aramaktan yorulunca da parklarda oturup dinleniyormuş.
Adana’da Atatürk parkında yine yorulmuş bir bankta oturuyormuş. Ahmet ile orda
tanışmış.
Bu
küçük çocuk, para gelsin de, haram,
helal nasıl gelirse gelsin, diyen biz günahkar, nefsine yenik kullara bir tokat vuruyor. Tabi anlayanlara...
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey
insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yeyin”. (Bakara suresi /168. ayet)
Abdullah (R.A.)'dan rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Helal rızık aramak dini yükümlülüklerden bir farzdır." (Taberani, Mü’cemü!l-Kebir)
Hz. Ali (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ALLAH Teâlâ, helal rızık arama yolunda kulunu yorgun düşmüş görmekten hoşlanır." (Camiu’l-Ehadis, 8/247 (7233).)
"Helal rızık aramak dini yükümlülüklerden bir farzdır." (Taberani, Mü’cemü!l-Kebir)
Hz. Ali (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ALLAH Teâlâ, helal rızık arama yolunda kulunu yorgun düşmüş görmekten hoşlanır." (Camiu’l-Ehadis, 8/247 (7233).)
Peygamber Efendimiz SAV şöyle buyuruyor:
"Hiçbir
kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir." (Riyazü’s Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin
verdiği mesajlar :
1. En temiz ve helal rızık, kişinin bizzat çalışarak yani el emeğiyle kazandığıdır.
2. Geçim temini için bizzat çalışmak övgüye layıktır.
3. El emeği, göz nuru, alın teri tavsiyesi, yerli sanayinin gerçekleştirilmesi tavsiyesidir.
4. Peygamberimiz, ümmetine daima şerefli bir fert ve ümmet hayatı için gerekli olan ikaz ve önerilerde bulunmuş, onlara yol göstermiştir
1. En temiz ve helal rızık, kişinin bizzat çalışarak yani el emeğiyle kazandığıdır.
2. Geçim temini için bizzat çalışmak övgüye layıktır.
3. El emeği, göz nuru, alın teri tavsiyesi, yerli sanayinin gerçekleştirilmesi tavsiyesidir.
4. Peygamberimiz, ümmetine daima şerefli bir fert ve ümmet hayatı için gerekli olan ikaz ve önerilerde bulunmuş, onlara yol göstermiştir
Toplumu saran bir yaradır haram kazanç...
***
Hikaye - Kızımı Kime
Vereyim?
Merv şehri kadısının bir kızı vardı. Ülkedeki
ileri gelen zengin, makam ve mevki sahibi kimseler bu kızı isteyince hiç birine
vermedi.
Bu zatın Mübarek adlı, bağına-bahçesine bakan bir
kölesi vardı. Aradan iki ay geçmiş, meyveler olgunlaşmış, bolluk bereket
gelmişi. Efendisi Mübarek’ten üzüm isteyince toplayıp getirdi.
Getirdiği üzüm çok güzel olmasına rağmen henüz
olgunlaşmamıştı, başka üzüm istedi. O da ekşi çıktı. Efendisi:
-“Bahçede o kadar üzüm var, niçin böyle
üzüm getiriyorsun?” demekten kendini alamadı.
Mübarek:
-“Efendim! Ekşisini, tatlısını bilmiyorum” diye
cevap verdi.
Bağ sahibi:
-“Subhanallah! İki aydır bağdasın, daha
hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu bilmiyorsun!” diye çıkıştı.
Mübarek onları yemekle değil, korumakla vazifeli
olduğunu biliyordu.
Efendisi:
-“Niçin onlardan yemedin?” deyince:
-“Siz benden bağdaki meyvelerinizin muhafazasını
istediniz. Yiyiniz demeyince alıp yemem uygun olur mu, emrinize karşı gelebilir
miyim?” cevabını verdi.
Efendisi böyle bir hadiseyle ilk defa
karşılaşmıştı. Mübarek’in bu haline hayran kaldı. Güvenebileceği birini
bulmuştu. Gerçekten onu ve halini çok sevmişti. Kölesine dönerek:
-“Sana bir şey soracağım.” diye söze başladı.
Sonra: “Benim bir kızım var, malı, makamı yüksek pek çok kimse onu ister. Ne
yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyorum. Bu hususta bir fikrin olur mu? Sen
ne dersin?” diye sordu. Mübarek bu söze karşı şöyle dedi:
-“Efendim!.. İnsanlar damat için cahiliye
devrinde soya, sopa; yahudiler ve hristiyanlar güzelliğe, Rasûlullah (s.a.v)
zamanında dindarlığa, Allahu Teâlâ’dan korkup haramlardan sakınmaya bakarlardı.
Zamanımızda ise mala ve makama bakılıyor. Artık bunlardan dilediğini seç.”
Bunun üzerine efendisi:
-“Ben dindarlığı ve takvayı seçiyorum ve kızımı
seninle evlendirmek istiyorum. Çünkü sende haramlardan kaçma, dinine bağlılık,
iyi hal, emanet ve güvenilirlik gördüm ve bunları sende buldum” dedi.
O ise kendisinin köle olduğunu, parayla
satıldığını, böyle olunca evlenmelerinin garip karşılanacağını, hem kızının
buna razı olmayacağını bir bir anlattı. Akıl da öyle diyordu, lakin kadı
kararlıydı. “Kalk eve gidelim” dedi.
Eve varınca hanımına:
-“Bu salih, dindar, takva sahibi bir köledir.
Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum. Sen ne dersin?” deyince, hanımı:
-“Sen bilirsin, fakat bir de kızımıza sormalıyız
” cevabını verdi.
Anne durumu kızına açıp babasının niyetini
söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi.
Kadın kızlarının razı olduğunu babasına anlatınca nikahları kıyıldı.
Fakat mübarek kızın, yani hanımının yanına
gitmiyordu. Bu hal kırk gün sürdü. Bir vesile ile anne durumdan haberdar olunca
dayanamadı:
-“Kızımızı kölene verdin, aradan bunca zaman
geçtiği halde dönüp yüzüne bile bakmadı. Bu yaptığı nedir? Bu nasıl iştir?”
diye şikayet ve sitemde bulundu. Bunun üzerine kadı:
-“Ey Mübarek! Kızıma naz mı ediyorsun? Niçin
yanına gitmiyorsun?” demekten kendini alamadı.
Buna karşılık damat:
-“Ey Müslümanların kadısı! Ey Efendim! Bu nasıl
söz? Sizin kızınıza naz etmek ne haddime? Lakin kadısınız. Ola ki kızınız
şüpheli bir şey yemiştir. Şüpheden uzak olmak için bu zamana kadar bekledim ve
ona helal yemek yedirdim. Belki Allahu Teâlâ bize salih bir evlat verir. Bundan
başka bir düşüncem yoktur.” dedi.
Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaştı. Helal
ve harama bu derece dikkat ettiği için Allahu Teâlâ onlara Abdullah isminde
salih bir evlat nasip etti.
Kaynak:
Evliyalar Ansiklopedisi
Celalcelik@gmail.com Ankara (
Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/
http://celal1973.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder