26 Ocak 2014 Pazar

İnsanı Allah’a götüren dostları olmalı


İnsanı Allah’a götüren dostları olmalı

 

1993’te hastalığım ortaya çıktı. 1994’te Allah bana, engelli kadrosuyla Karel’de çalışmayı nasip etti. O zaman şimdiki gibi Sincan Fatih’te ama beşinci katta kirada oturuyorduk

 

İlk hastalandığım zamanlar babamın kolunda merdiven korkuluğundan tutarak beşinci kata inip çıkabiliyordum. Hastalığım ilerleyince merdiven çıkamaz oldum. Zaten 1998’te tekerlekli sandalye kullanmaya da mecbur kalmıştım.

 

Babam birikim, borç derken bir de yapım aşamasında kooperatif dairesini satarak para denkleştirdi. Ağustos 1998 yılında şu an oturduğumuz giriş kat daireyi aldı hamdolsun.

 

Efendim uzatmayayım. 2003 yılında ramazanda oruca ve anlayarak ve uygulayarak Kuran-ı Kerim meali okumaya başlamam neticesinde Allah bana hidayet verdi, doğru yolu gösterdi.

 

Yeni taşındığımız apartmanımızda komşuları tanımıyordum Engelli psikolojisi ile topluma da girmekten utanıp çekiniyordum. 2003 yılındaki hidayetimle birlikte herşeye Kuran gözlüğünden bakmaya başladım. Komşularla muhabbete başladım.

 

Radyoda dinlediğim bir sohbette rahmetli bir Hocaefendi, Allah bir kuluna hidayet verir onu doğru yola sokarsa, mutlaka ona salih dostlar da nasip eder, demişti.

 

Evet, Allah’ın bana nasip ettiği salih dostlardan birisi, üst kat komşum Efkan Vural hocamdır. Kendisi Din Kültürü öğretmeni olup bir lisede Müdür Başyardımcısıdır.

 


Efkan hocamı çok seviyorum. Hemen hemen herhafta bize uğrar, sohbet ederiz. Efkan hocam benim sırdaşım, hem candostum, hem akıl hocamdır. Pek çok konuda karar veremediğim zaman hocama danışırım. Bana yol gösterir. Allah herkese böyle dostlar nasip etsin.

 

Efkan hocam Allah’ın sevdiği salih kullarındandır. Çok temiz kalpli, kimseyi incitmez, halim-selim biridir. Halim demişken, babası Halim amca, hocam yedi yaşındayken ölmüş, yetim büyümüş. Allah yetimlerin hamisidir.

 

Mayıs 2009’da hocamın yaşadığı bir olay şöyledir: Bir öğrenci okulda rahatsızlanmış. Hocam müdür yardımcısı olduğu için öğrenciyi hemen özel arabasına bindirmiş, hastahaneye acile götürmüş. Öğrenci muayene odasına alınmış. Efkan hocam arabasını parka yerleştirmiş ve tekrar acile gelmiş, aklı öğrencide, durumunu merak ediyormuş... 

 

Acil bölümünün ikinci kapısından girerken birden gözleri kararmış, sanki güneş batıyor gibi bir durum oluşmuş. Efkan hocam düşeceğini hissetmiş ve kapının kenarına tutunarak yere yığılmış. Hocam artık gerisini hiç hatırlamıyordur. Öğrencinin başında bulunan okul görevlisi oradaki kalabalığı görünce bakmış ve yerde bir kişinin yattığını görmüş ve doktor  malesef ex olmuş demiş ama yine de hemen müdahale etmek üzere içeri almış.

 

                        Efkan hocam o an kalp krizi geçirmiş ve nabız durmuş. Orada bulunan sevgili doktor Ercan Arslan bey hemen hocama şok veriyor. Hani filmlerde olur, o şokla hasta zıplar ya aynen öyle... Dr. Ercan ARSLAN eskiden Milli Eğitim’de doktor olduğu için hocamı tanır ve elinden gelen her şeyi  yapar.  Allah razı olsun.

 

                Bir çok  şoktan sonra nabız tekrar atmaya başlıyor. Acil de Efkan hocamı görenler o günü hiç unutamıyor. Çünkü Efkan hocam o an bir ölü gibiymiş… Efkan hocam sonrasında kalp ameliyatı ile kalp kapakçığı değişti, şimdi iyi hamdolsun.

 


İşte bu Allah’ın hocamı sevip kolladığının bir örneği sadece. Hocam diyor, eğer o kriz okulda olsaydı, kolonya verin, su verin falan ben şimdi toprak altındaydım. Efkan hocam diyor ki, ben öğrenciyi acile götürmemişim aslında acile kendimi götürmüşüm.

 

Ben ona bazen şunu diyorum: Hocam halsizim, ölüm yakın, çok yorgunum hakkını helal et, ölünce şunu şunu yap inşallah gibi sözler söyleyince hocam diyor ki:

 

Celal, ayetle sabittir ki ölüm, ne bir saat geri, ne de bir saat ileri gidebilir. Ölüm ansızın gelir. Önemli olan ölmek değil, ne halde öldüğümüzdür.

 

Hani yılbaşıları için derler ya; geçen yıl yaptıklarınızı düşünüp dersler çıkartın; aynen öyle hepimiz her zaman hayatımızın muhasebesini yaparak ölüme hazır olmalıyız.

 

İşte Celal, o kriz hastanede değil de okulda olsaydı ben çoktan ölmüştüm. Demek ki Allah yaşamamı murad etti, ki o kriz anında hastanede olmamı nasip etti.

 

Bence sen günahsızsın, elbette hepimiz öleceğiz. Öldükten sonra arkanda güzel şeyler bırakman önemli olan... İşte ne güzel yazıyorsun, aslında bana da çok faydalı yazıların... 

 

Evet dostlarım, ben öldükten sonra arkamda bir eser bırakmak için Allah’ın izniyle bir blog sayfası açtım. Allah haftada iki yazı nasip ediyor, yayınlıyorum hamdolsun...

 

Ah hocam peygamberler hariç hiç kimse günahsız değildir biliyorsunuz. Ben 2003 de tövbe ettim. Ve sekiz yıldır baklava yiyerek (ağlayarak) namaz kılıp dua ediyorum hamdolsun... 

 


Efkan hocamla çok anılarımız var. Eşi Hatice hanımın yukarıdan bize indirdiği yemeklerle ramazan iftarları, iftardan sonra Efkan hocamın imam olarak cemaat yapıp kıldığımız teravihler...

 

Beraber harikalar diyarı parkında yaptığımız piknikler, yaz akşamları bizim balkondaki çay muhabbetleri, beraber bilgisayardan yaptığımız website çalışmaları...

 


2012’de Ankara’dan, yazın kaldığımız Konya Ereğli’ye gelerek bize ziyarette bulunması, İvriz ve köy maceraları, daha neler neler...

 

Evet bir dönem sona eriyor. Sevgili dostum Efkan Vural hocamgil okul kapanınca (haziran 2014)  apartmanımızdan yeni evlerine taşınacaklar.

 

Efkan hocam bana hep, artık kolayca yeni evimize gelebilirsin, artık bizim balkonda çay muhabbeti yapacağız, diyor. Çünkü geniş asansörü varmış.

 

Ama hocam benim üzüntüm, artık seninle aynı çatı altında uyuyamamaktır. Hocam artık sen gideceksin, inşallah bizi unutmazsın ...

 


Seni çok seviyorum hocam.

Allah’ın affı, merhameti, lütfu, keremi rahmetiyle inşallah cennete gidersek, orada sevdiklerimiz ve salih kullarla birlikte sonsuza kadar dost ve komşu oluruz.

 


 

Celal’in Penceresinden


 

2 yorum: