Uzak Bir Aşk Hikayesi
Merhabalar Sevgili gönül dostlarımız,
Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun, Güzel
bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Bu haftaki
yazımızda yıllar önce, Eylül 2014’te arşivime kaydettiğim, duygulanarak
okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum izninizle...
Bu yazı,
ünlü müzisyen Engin Noyan’ın kendisi gibi sonradan dindar bir hayata başlayan ikinci
eşi Sevda Noyan’a aittir.
Arşive
şöyle kaydediyorum. Ben beğendiğim yazıları 2013’te açtığım ‘Sevdiğim Yazılar’
blog sitesinde yayınlar ve Türkbilgi isimli mail grubumdaki dostlara mail
atarım.
(Eğer sevdiklerinizin de
bu mailleri almasını isterseniz, onlara şunu yapmalarını öneriniz=
TÜRK BİLGİ E-Mail GRUBU'na abone
olmak için= turkbilgi+subscribe@googlegroups.com
'a boş bir mail atınız.
Akıllı telefonunuzdan veya
bilgisayarınızdan günde 2-3 kez güzel ve faydalı yazı okursunuz.)
Sevda Noyan - Uzak Bİr Aşk Hİkayesİ
Bu ilk
yazımda gündemden, ülkemizden, bizden uzak bir yazı yazıyorum.
"Bir
açgözlülük saplantısı içindesiniz" diyor Allah bizi tarif ederken Tekasür
suresinde. Ve "açgözlülüğün mezarlarımıza girinceye kadar süreceğini"
haber veriyor.
Evlerimiz
kullanmadığımız ve kullanmayı düşünmediğimiz eşyalarla dolu. Hayatlarımız gereksiz insanlar ve olaylar yığını. Deli
gibi birşeylerin peşinde koşturuyoruz; koşmak marifet gibi sunuluyor. Koşmama
hakkın yok! Teknoloji çağı, iletişim çağı, her an herşeyden haberdarız, hep
iletişim halindeyiz ama hiç bu kadar büyük olmamıştı yanlızlığımız.
Birbirimize
sürekli kötü davranıyoruz, farkında olarak ya da olmayarak. Empatinin varlığını
unutmuşuz. Bize benzemeyeni, bizim gibi düşünmeyeni düşman etmişiz kendimize
gereksiz yere. Sevgi algımız dumura uğramış, ne kadar çok ilgi - o kadar çok
sevgi. Hep bir hoyratlık, hep bir kabalık lök gibi oturmuş hayatlarımıza.
Cinselliğin adı aşk olmuş.
Aşk... Bu
kadar kolay mı aşk?
Zaten bir
delilik hâli diyor deneyimli bir psikiyatr olan kayınpederim Dr. Erdoğan Noyan
aşk için. "Uzun süre devam edemez..." diye sürdürüyor konuşmasını,
"Ancak aşk sevgiye dönüşüp, dost olunabilinirse bir anlamı var!"
diyor.
HİKAYE BAŞLIYOR
Bu yazımda
bir aşk hikayesi anlatmak istiyorum, Sezen Aksu şarkıları tadında...
Geçtiğimiz
yıllarda kitap fuarı için Berlin'e gitmiştik. Her zamanki gibi ilk günlerim şehrin en iyi kahvesini yapan yeri
aramak ve yürüyüş yapmakla geçti. Akşam
otele döndüğümde Engin uzun yıllardır haber alamadığı bir arkadaşının ona
ulaştığını ve fuara görmeye geldiğini anlattı.
Yıllar sonra görüşme fırsatı yakalamanın heyecanı sarmıştı Engin'i çok
sevinmişti, arkadaşının benimle tanışmayı çok arzu ettiğini ve bizi Berlin'in
en çok tanınan kafelerinden birine davet ettiğini söyledi... Böyle bir fırsatı
elbette kaçırmak istemedim, hemen kabul ettim.
Ertesi
günü öğlen saatlerine yakın Engin'nin arkadaşı K........(izin almadığım için
adını yazmayı uygun görmedim) bizi otelimizden aldı. Küçük ama zevkle döşenmiş,
mis gibi kahve kokan kalabalık bir ortamda lezetli birşeyler atıştırdık ve
kahvemizi afiyetle yudumladık. K.......'in hüzünlü tavrı ve biraz tutuk
konuşması havamızı değiştirdi; konuşma ilerledikçe K......... açılmaya başladıysa da hep bir tedirginlik,
hep bir gizem vardı masamızda. Bir süre
sonra kendinden bahsetmeye başladı: işinden , uzun yıllardır Berlin'de süren
yaşamından, eskilerden... Konuştukça rahatladı ve sohbet doğal olarak daha samimi bir havaya büründü. Bir kaç saat
sonra sakin ama yavaş bir sesle "Sizi eşimle tanıştırmak
istiyorum..." dedi.
Ani gelen bu
teklif bizi şaşırtmış olsa da kabul ettik. "Hemen gidebilir miyiz?"
diye devam etti. Nedense çok heyecanlanmıştı... "Eve gitsek sizin için
sakıncası olur mu?" diye sordu.Bizim için problem olmıyacağını söyledikten
sonra apar topar yola çıktık.
Kısa süren
bir yolculuktan sonra geniş kapıları
olan biraz farklı bir apartmanın önüne geldik. Habersiz ve eli boş gelmekten
Engin de ben de biraz tedirgin olmuştuk, ama yapabileceğimiz birşey yoktu. K........'in heyecanlı tavrına anlam
verememiştik. Engin'inin yüzüne "Ne oluyor?" der gibi baksam da,sorum
cevapsız kaldı.
M… İLE TANIŞTILAR
Asansörün
önüne gelince ikimiz de şaşkın şaşkın birbirimize baktık... Asansör hastane
için hazırlanmış gibiydi, bir hayli geniş ve oldukça temizdi. Şaşkınlığımızı
fark eden K........ gülümsedi
"Hastaneye benziyor değil mi?" diye sordu. Ben tam
"Evet..." der gibi bir şeyler geveliyordum ki, asansör durdu.
"Buyrun..." dedi K.........
candan bir tavırla. İndiğimiz katta karşılıklı iki kocaman kapı vardı,
sağ taraftaki kapıyı bize işaret ettikten sonra zili çaldı, bir-iki dakika
geçmeden üzerinde beyaz önlük olan genç bir delikanlı gülerek kapıyı açtı, bize
içeri girmemiz için yol verdi. Girdiğimiz holden oldukça büyük bir salona
geçtik, salonun tam ortasında kocaman bir hasta yatağı ve içinde bize gülen
gözlerle bakan bir hanım vardı. İkimiz de ne yapacağımızı bilemez halde salonun
ortasında kalakaldık. Yatakta yatan zayıf, rengi solmuş ve daha ilk bakışta
hareket edemediği belli olan hanımefendiyi yanağından öpmekte olan K.......
bizi o halde görünce gülümseyerek yatağın yanında ki koltukları işaret etti ve
"Buyrun... " dedi.
Konuşmaya
devam etti "Tanıştırayım: eşim M.........(bir çicek adı)!"
Ben
başımla selam verirken Engin Almanca birşeyler söyledi.
K...... devam etti "Eşim..."dedi,
yutkundu,"Eşim MS hastası... Bundan yirmiüç yıl önce evlenmeye karar
verdiğimiz günlerde ataklar başladı ve hastalık teşhis edildi. O günden beri
hiç ayrılmadık. Hastalığın tüm aşamalarını birlikte yaşadık; seyri oldukça
meşakkatli ve üzücüydü ama bu bizi yıldırmadı... İlişkimizin başında bir karar
almıştık ve bunu hâlâ uyguluyoruz... Biz birbirimize âşık olduk ve hayatı
paylaşmaya karar verdik; bu hiç değişmedi, birlikte okuduk, birlikte gezdik,
herşeyi konuştuk paylaştık, şimdi en zor dönemi geçiriyor olsak da ona da bir
çare bulduk: M..... artık konuşamıyor, ağzı ile konuşamıyor ama
gözleriyle konuşuyor! Yanlış anlamayın, mecaz değil gerçekten gözleriyle
konuşuyor: mors alfabesi ile konuşuyoruz;
gözlerini açıp kapatarak bana her şeyi anlatıyor... bazen kavga bile
ediyoruz! Şimdi onu dinlemezsem, biraz sonra azar işitebilirim!
O yüzden
bakalım sizlere ne söyleyecek!" diyerek
M......'e döndü, yatağın yanından
çıkardığı üzerinde alfabe yazan bir tabloyu M.......'e doğru tuttu, gözlerinin
içine bakarak gözkapağı hareketlerinden bize "Hoşgeldin!" dediğini,
ne içmek istediğimizi sorduğunu, ziyaretimiz için çok sevindiğini anlattı.
ESPRİ BİLE YAPTI
Engin ve
ben gözyaşlarımıza mani olamadık. Öyle karışık duygular hissettirdi ki bana
gördüklerim sözcüklere dökmekte zorlandım. Bizim hüznümüz ve duygu yoğunluğumuz
yüzlerimize yansımıştı ki K...... gülümseyerek konuşmaya devam
etti."M........ diyor ki,benim için
üzülmesinler, ben çok mutlu bir hayat yaşıyorum... Allah bana bu hastalığı
verdi ama bunun yanında hiç bitmeyen bir aşk hediye etti, bana besteler yapan,
kitaplar okuyan, hep yanımda olan, herşeyi konuşabildiğim bir hayat arkadaşım
oldu! Tanıdığım hiç bir kadın benim kadar şanslı değildi!"
M....... , K........ 'in yardımıyla bizimle
uzun uzun sohbet etti, hattâ çok konuşmasıyla ilgili espriler bile yaptı!
Bu aşk
beni o zaman da çok etkilemişti, şimdi de çok etkiliyor. Birbirini dinlemeyen,
anlamayan , değer verdiğini göstermeyen, bencil, benmerkezci, çıkarcı bir insan
yığını olduk. Özensiz olmamız herşeyimize yansıdı. Hep "alma odaklı"
kurgulanıyor hayatlarımız. Sözlerimizin kimleri yaraladığının farkında değiliz.
Bu öyle içimize işlemiş ki, siyasetçisi, işadamı, işkadını, akraba, komşu,
hattâ en çok sevdiklerimiz bile hoyrat ve futursuz.
Hiç takdir
yok! Hep eleştiri, hep şikayet, hep yerden yere vurma. İnanmakta zorlandığım
mutsuzluk kumkumaları sarmış etrafımızı. Öyle bir hale geldik ki, önümüze ilk
çıkana akıtıyoruz zehirimizi!
K..........
ve M........... olumsuz koşulları mutluluğa ve sevgiye, vefaya
dönüştürebildiyse, bizim neyimiz eksik? Hayatlarınıza bakın lütfen memnun
musunuz? Özenli misiniz? Yeterince "insan" mısınız?
Unutmayalım
biz ne kadar insansak, etrafımız o kadar insan; biz ne kadar demokratsak,
etrafımız o kadar demokrat; biz ne kadar Müslümansak, etrafımız o kadar
Müslüman.
Kimse
kimseyi değiştiremez! Aslolan kendimiz değişebiliyor muyuz... İşte bütün mesele
bu: OLMAK ya da OLMAMAK!
***
Bu güzel
yazıdan herkes bir ibret alabilir.
Benim şu
anki halime ne kadar çok şükretmem gerektiğini hatırlattı mesela.
Hepimiz
kendimizden daha zor durumdakileri düşünmeli, dilimizi alıştırmalı ve içimiz
şükür hissiyle dolup Allah’a sık sık ELHAMDÜLİLLAH demeliyiz inşallah…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder