11 Eylül 2017 Pazartesi

Her Şerde Bir Hayır Vardır


Her Şerde Bir Hayır Vardır

 

Günaydın sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…  

 

Efendim yaz bitti ama her mevsimin ayrı güzelliği var. Allah'a binlerce şükür yazı da güzel kışı da. Hep yaz olsa hayat sıkıcı olurdu ve kış olmasa yazın değeri anlaşılmazdı...

 

Hiç hasta olmasaydık sağlığın kıymetini anlayamazdık, gece olmasa gündüzün kıymetini anlayamayacağımız gibi...

 

Evet aynen öyle hayatta hep iniş ve çıkışlı geçer. Bu imtihan dünyasında bazen sebepsiz hastalık ve musibetller gelir. Kula düşen, tevekkülle sabretmek ve elbet bir hayır vardır diyerek halimize şükretmektir. Çünkü Allah kullarını çok seviyor ve asla zulmetmez.

 

Şunu asla unutmamalıyız, ayetlerde dendiği gibi, Her zorluğun ardırdan mutlaka bir kolaylık vardır. (İnşırah suresi, 6) Her şerde bir hayır vardır. (Bakara suresi, 216)

 

Hz Mevlana; Allah sevdiği kuluna hastalık verir, Firavunun birkez bile başı ağrımadı, der.

 

Evet Allah'a şükür, milyonlarca sağlıklı kullarının içinden BENİ ÖZEL SEÇTİ.

 
 



Sabrederek, ahiretin para birimi olan SEVAP'lar kazanmam için ÜSTELİK FA ve Şeker başta olmak üzere TAM DÖRT HASTALIK VERDİ. Bugünüme binlerce elhamdülillah.

 

Bu yazıda, bu yazının başlığını açıklayan güzel bir hikaye paylaşacağız. Ama öncesinde hikayeyi nereden buldum, isterseniz kısaca önce onu anlatayım:

 

Acizane beğendiğim videoları Youtube’dan indirerek bir arşiv oluşturdum. Bunları da flaşa koyup TV’de izlerim. Geçenlerde açtığımda bu videoya rastladım ve izleyince tekrar çok etkilendim.

 

Hayat Nur Artıran – Aşk Bir Davaya Benzer TV programı Bölüm 11:

 


 

Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendi bu videoda “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabıyla aynı isimli TV programında “Düşüncenin Önemi” konusunu anlattı.

 

Müsait vakit dikkatlice dinleyin, duymadığınız ilginç tespitler paylaştı.

 

Sevgili Nur hocamız, Hz Mevlana’ya ait düşüncenin önemi ile; “Düşünceler tohumdur, insan bedenine ekilir. Günün birinde sana gül vermişlerse, onun fidanını sen dikmişsindir, eğer birgünde ayağına diken battıysa, onu da sen dikmişsindir.” , aktardı.

 


Nur Hocamız insan sürekli olumlu düşünmeli, hüsnüzan sahibi olmalıdır, dedi. Sonra nasıl olumlu düşünürüz, sorusuna cevaben bu hikayeyi anlattı (Hikayeyi internette arattım) ve sonunda güzel tespitler paylaştı:

 

HİKAYE: ACELE HÜKÜM VERMEYİN

 

Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’ya aittir (MÖ: 604-531) ve onun zamanında geçer..

 

Efendim köyde bir yaşlı adam varmış… Çok fakir… Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

 


“Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..

 

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..

 

Köylü ihtiyarın başına toplanmış..

 

“Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler..

 

İhtiyar “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.. Sadece “At kayıp” deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz.

 Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”

 

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. yabani at

 

Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.

 

Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..

 

“Babalık” demişler.. “Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..”

 

Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç..

 

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler..

 


Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

 

Köylüler gene gelmişler ihtiyara..

 

“Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..

 

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

 

“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”

 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

 

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

 

“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”

 

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

 

Nur hocamız buraya kadar anlattı ve aşağıdaki tespitini paylaştı; internette bu hikayeyi bulduğum sitede devamı şöyle:

 

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında:

 

“Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir.

 

Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.

 

Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

 

******

 

NETİCE

 

Sevgili Nur Hocamız, bu bir hikayedir ama arkasını takip ettiğiniz zaman, arkasından mutlaka bir hayır çıkıyor. Yani köylünün atının kaybolması ve devamında sabır ve tevekkülle bekleyince sonunda hep hayır oluyor.

 


Kıssadan hisse, biz de o at yerine sahip olduğumuz değerli bir şeyimizi düşünelim. Kıymetli bişeyimizi mi kaybettik, mutlaka hayır vardır. Efendimiz SAV derki:

 

(kaza, düşürme, yangın, sel, vs.) Kaybettiğiniz şeye asla üzülmeyin. Mutlaka başınıza gelecek bir belayı def etmek için elinizden çıkmıştır.”

 

Hz Mevlana da derki: “Nice görünmez mahkemeler kurulur, kulun malına musibet gönderilir ki işlediği şu günahın bedeli olsun. Çünkü Rabbimiz merhametinden kulunun canına bir zarar gelmesini istemez” , dedi H. Nur Artıran Hocamız ve,

 

Ve anlatılanların gayesi; bütün bunlardan ibret alarak her olaya vardır bir hikmeti gözüyle bakmak, olanda mutlaka hayır görmek, sabırla tevekkülle beklemeye çalışmaktır, diye bitirdi.

 

*****

 

Evet işte o zaman, müslümanın özelliği olan olumlu düşünmüş, yani hüsnüzan etmiş oluruz ve böylece vesveselerin kökünü keserek ibadet sevabı alırız inşallah…

 


Allah hepimizi nefse, şeytana uymayan, hüsnüzan sahibi kullarından eylesin.  

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder