Her Şerde Bir Hayır Vardır
Günaydın
sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Efendim
yaz bitti ama her mevsimin ayrı güzelliği var. Allah'a binlerce şükür yazı da
güzel kışı da. Hep yaz olsa hayat sıkıcı olurdu ve kış olmasa yazın değeri
anlaşılmazdı...
Hiç hasta
olmasaydık sağlığın kıymetini anlayamazdık, gece olmasa gündüzün kıymetini
anlayamayacağımız gibi...
Evet aynen
öyle hayatta hep iniş ve çıkışlı geçer. Bu imtihan dünyasında bazen sebepsiz hastalık
ve musibetller gelir. Kula düşen, tevekkülle sabretmek ve elbet bir hayır
vardır diyerek halimize şükretmektir. Çünkü Allah kullarını çok seviyor ve asla
zulmetmez.
Şunu asla
unutmamalıyız, ayetlerde dendiği gibi, Her zorluğun ardırdan mutlaka bir
kolaylık vardır. (İnşırah suresi, 6) Her şerde bir hayır vardır. (Bakara suresi, 216)
Hz
Mevlana; Allah sevdiği kuluna hastalık verir, Firavunun birkez bile başı
ağrımadı, der.
Evet
Allah'a şükür, milyonlarca sağlıklı kullarının içinden BENİ ÖZEL SEÇTİ.
Sabrederek,
ahiretin para birimi olan SEVAP'lar kazanmam için ÜSTELİK FA ve Şeker başta
olmak üzere TAM DÖRT HASTALIK VERDİ. Bugünüme binlerce elhamdülillah.
Bu yazıda, bu yazının başlığını açıklayan güzel bir hikaye paylaşacağız.
Ama öncesinde hikayeyi nereden buldum, isterseniz kısaca önce onu anlatayım:
Acizane beğendiğim videoları Youtube’dan indirerek bir arşiv
oluşturdum. Bunları da flaşa koyup TV’de izlerim. Geçenlerde açtığımda bu
videoya rastladım ve izleyince tekrar çok etkilendim.
Hayat Nur Artıran
– Aşk Bir Davaya Benzer TV programı Bölüm 11:
Son
Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendi bu videoda “Aşk Bir Davaya Benzer”
isimli kitabıyla aynı isimli TV programında “Düşüncenin Önemi” konusunu
anlattı.
Müsait
vakit dikkatlice dinleyin, duymadığınız ilginç tespitler paylaştı.
Sevgili
Nur hocamız, Hz Mevlana’ya ait düşüncenin önemi ile; “Düşünceler tohumdur,
insan bedenine ekilir. Günün birinde sana gül vermişlerse, onun fidanını sen
dikmişsindir, eğer birgünde ayağına diken battıysa, onu da sen dikmişsindir.” ,
aktardı.
Nur
Hocamız insan sürekli olumlu düşünmeli, hüsnüzan sahibi olmalıdır, dedi. Sonra
nasıl olumlu düşünürüz, sorusuna cevaben bu hikayeyi anlattı (Hikayeyi internette arattım) ve sonunda güzel tespitler
paylaştı:
HİKAYE: ACELE
HÜKÜM VERMEYİN
Öykümüz
ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’ya aittir (MÖ: 604-531) ve onun zamanında geçer..
Efendim
köyde bir yaşlı adam varmış… Çok fakir… Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle
dillere destan bir beyaz atı varmış ki Kral at için ihtiyara nerdeyse
hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
“Bu at,
bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..
Bir sabah
kalkmışlar ki, at yok..
Köylü
ihtiyarın başına toplanmış..
“Seni
ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala
satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de
atın” demişler..
İhtiyar
“Karar vermek için acele etmeyin” demiş.. Sadece “At kayıp” deyin. Çünkü gerçek
bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir
talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz.
Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının
nasıl geleceğini kimse bilemez..”
Köylüler
ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. yabani at
Ama aradan
15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş
kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Köylüler,
ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
“Babalık”
demişler.. “Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta
bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..”
Karar
vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü
söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz
bilmiyoruz. Bu daha başlangıç..
Köylüler
bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu herif sahiden gerzek”
diye geçirmişler..
Bir hafta
geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş
ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta
kalacakmış.
Köylüler
gene gelmişler ihtiyara..
“Bir kez
daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre
kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir,
daha zavallı olacaksın” demişler..
İhtiyar
“Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar
acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar..
Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan
sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”
Birkaç
hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir
ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler,
ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem
sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini
ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler,
gene ihtiyara gelmişler..
“Gene
haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse
yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının
kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”
“Siz erken
karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez.
Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama
bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah
biliyor.”
Nur hocamız buraya kadar anlattı ve aşağıdaki tespitini
paylaştı; internette bu hikayeyi bulduğum sitede devamı şöyle:
Lao Tzu,
öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında:
“Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten
farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar
vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile
gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme
halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi
başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha
yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
******
NETİCE
Sevgili
Nur Hocamız, bu bir hikayedir ama arkasını takip ettiğiniz zaman, arkasından
mutlaka bir hayır çıkıyor. Yani köylünün atının kaybolması ve devamında sabır
ve tevekkülle bekleyince sonunda hep hayır oluyor.
Kıssadan
hisse, biz de o at yerine sahip olduğumuz değerli bir şeyimizi düşünelim.
Kıymetli bişeyimizi mi kaybettik, mutlaka hayır vardır. Efendimiz SAV derki:
“(kaza, düşürme, yangın,
sel, vs.)
Kaybettiğiniz şeye asla üzülmeyin. Mutlaka başınıza gelecek bir belayı def
etmek için elinizden çıkmıştır.”
Hz Mevlana
da derki: “Nice görünmez mahkemeler kurulur, kulun malına musibet gönderilir ki
işlediği şu günahın bedeli olsun. Çünkü Rabbimiz merhametinden kulunun canına
bir zarar gelmesini istemez” , dedi H. Nur Artıran Hocamız ve,
Ve anlatılanların
gayesi; bütün bunlardan ibret alarak her olaya vardır bir hikmeti gözüyle
bakmak, olanda mutlaka hayır görmek, sabırla tevekkülle beklemeye çalışmaktır,
diye bitirdi.
*****
Evet işte
o zaman, müslümanın özelliği olan olumlu düşünmüş, yani hüsnüzan etmiş oluruz
ve böylece vesveselerin kökünü keserek ibadet sevabı alırız inşallah…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder