Zekat Aslında Vereni Sevindirir
Bugün ramazanın son günü. Geçtiğimiz Cuma (24 Haziran 2016)
sıcaktan dolayı Cuma namazına gidemedim. Zira güneş beni hemen çarpıyor,
ateşleniyorum.
Ankara’daki ilahiyatçı komşumuz sevgili Efkan Vural hocam bana
Celal, herşeyin bir zirvesi vardır. Cuma namazı’nında zirvesi farzdan önce
imamın okuduğu hutbedir.
Evet sen Cuma’ya gidemedin ama Diyanet TV’den hutbeyi dinledin,
evde öğle namazı kıldın. Allah sana Cuma’yı kılmışsın gibi sevap yazacaktır
inşallah, dedi.
Herhafta olduğu gibi Cuma hutbesini akıllı telefonuma kaydettim. O
haftanın hutbe konusu zekattan çok kısaca bahsedip kitabımdan bir alıntı
yapacağız.
Mü’minûn Suresi’nin ilk ayetleri kurtuluşa (felaha) eren
mü’minlerin vasıflarını anlatıyor.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. ayet Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
2. ayet (Ki onlar,) Namazlarında huşu (ezan
okunur okunmaz veya vakit çıkmadan, ilk fırsatını bulur bulmaz öylece bıraktıkları
ve terk ettikleri dünyalık şeyleri ilk tekbirle zihinlerinden ve kalplerinden
de atmış, kalpleri ve kafalarıyla Allah’a ve rızasına teveccüh etmiş oldukları
için, dünyalık şeyleri hatırlarına getirmeyecek şekilde konsantrasyon)
içindedirler.
3. ayet. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden (kendilerini
Allah’ı hatırlamaktan alıkoyacak, uzaklaştıracak, kendilerine ve insanlara
Allah’ı razı edecek şekilde faydalı olacak ameller dışındaki şeylerden güçleri
yettiğince) yüz çevirirler;
4. ayet Onlar ki, zekatı (onun içinde, ihtiyaç sahibi,
yolda kalmış, yetim, çalıştığı halde kendine yetecek ve doyacak kadar rızık
temin edememiş insanların hakkı olduğunu bilerek, düşünerek) verirler;
5. ayet Ve onlar ki, iffetlerini korurlar (gözlerini
haramdan sakındırır, nazarları kendilerine çekecek şekilde giyinmekten,
süslenmekten, hal ve harekette bulunmaktan sakınırlar);
Hutbe bu ayetlerle başladı. Tekrar bazı ayet ve hadislerle zekatın
önemi anlatıldı. Zekatın, malı yokeden ve eksilten bir ibadet değil, bilakis artıran
ve bereketlendiren bir ibadet olduğu belirtildi.
Kişiyi cimrilik hastalığından koruyup cömertlik erdemine kavuşturan
Zekattır, …
Gönlü manevi kirlerden, serveti de ihtiyaç sahiplerinin haklarından
arındırır, denildi.
Zenginle Fakir arasında sevgi, saygı ve kardeşlik köprüleri kurar. Zekat, Rabbimize karşı şükür bilincimizin
ifadesidir. Ona sevgi ve teslimiyetimizin bir tezahürüdür, diye eklendi.
Şimdi, zekatın önemini belirttik, zekatın nasıl ve kime verileceği
hususunda TV, radyo ve internette çok detaylı bilgiler olduğundan bunları
yazmaya luzüm görmedik.
Hepimiz biliyoruz elbet, yine de merak edenler bu yazıyı
okuyabilirler:
Şimdi başlıkla aynı adlı kitabımdan bir bölüm paylaşmak istiyoruz:
Kitabın en
başında Ulu camiye gittiğimde
karşılaştığım engelli amcadan bahsetmiştim ve Ankara’dan Ereğli’ye gelen dostum
Aydın Kaynarca beyle onu ziyaret
edeceğimizi belirtmiştim.
Yine sırası geldi ama dilerseniz kitabın başındaki anlattıklarımı
tekrar hatırlayalım:
“Her hafta olduğu gibi erkenden Ulu caminin avlusuna girdim. Yine
minarenin gölgesine durdum, çünkü güneş yakıyordu. Hoparlörle avluya verilen
vaazı dinlemeye başladım.
Hava sıcaktı. Yüzlerce insan tam ezan okunurken geliyor ve avluya
serilen hasırlar üzerinde namaza duruyordu ve mecburen güneş tepelerinde
hutbeyi dinliyorlardı.
Ben minarenin gölgesinde vaazı dinlerken, yanıma benim gibi akülü
sandalyede yaşlı bir amca durdu. Çünkü avlu henüz boştu. Amcanın bacakları
battaniye ile sarılıydı.
Selamünaleyküm amca hayırlı cumalar, dedim. Ve aleykümselam
yeğenim, dedi.
Amca adın ne, nasıl oldu bu, kaza mı, dedim.
Evet otuz sene önce iş kazası geçirdim, uzun hikaye, dedi.
Geçmiş olsun, Allah şifa versin amca, dedim.
Sağol yeğenim, Allah sana da şifa versin, maşallah çok gençsin,
nur yüzlüsün, dedi.
Vaazda infaktan, sadakadan bahsediyordu. Amcanın akülü arabası
epey eskiydi ve görünümü fakirdi.
Sordum: Amca devletten engelli maaşı alıyor musun, diye.
Yok yeğenim, senin emekli maaşın var diye vermiyorlar, dedi.
Emekli maaşın yetiyor mu amca, dedim.
Yetmiyor, aslında az olsa da hanımla bana yeter ama üç yetim olunca yetmiyor
yeğenim, dedi.
Hayırdır amca ne yetimi, dedim.
Oğlum sekiz sene önce trafik kazasında ölünce üç yetimi kaldı.
Üzüldüm, başın sağolsun, peki başka gelirin var mı,nasıl
geçiniyorsun amca, dedim.
Allah razı olsun Eş, dost, akraba, komşuların desteğiyle işte...
Bugünümüze binlerce hamdolsun.
Yanında hasırda oturan 5 yada 6. sınıfa giden oğlan bize
bakıyordu. Yeşil gözlü çok tatlı bir çocuktu. Torunun mu amca, dedim.
Evet bu en küçük torun, babası öldüğünde dört yaşındaydı.
Maşallah efendi bir çocuk, okuyor mu?
Okuyor altıya gidiyor, dedi.
Amca Ereğli’nin neresinde oturuyorsun, diye sordum.
Gülbahçe mahallesinde..
Öyle mi, Bende aynı mahalledeyim, Gülbahçenin neresindesiniz amca,
dedim.
… okulunun olduğu sokakta, dedi.
Amca, eğer evinizin önü müsaitse söz vermiyorum ama inşallah
birgün çayını içmeye gelirim.
Müsait, Müsait, müstakil ev, Tabi yeğenim çok sevinirim.
Başımızı öne eğdik, hoparlörden gelen vaazı dinledik. Namazı
kılarken amcanın oğlunu düşündüm, benimle yaşıtmış. Yeğenlerim aklıma geldi.
İrem de seneye altıya gidecekti.
Secdeye eğilince göz ucuyla amcanın torununa baktım. Bir an onun
yerine İrem’i düşündüm. Kardeşlerime bişey olsa, yeğenlerim de annesiz ve babasız kalacaktı.
Secdede ‘sübhane rabbiyel ala’ derken yağmur gibi yaşlar dökülüverdi.
Namaz bitiminde amcaya baktım, cebinden para çıkarmış, torununa
uzatıyordu.
Hadi git şurdaki fırından üç ekmek alıp gel de eve gidelim, dedi.
Amca bi dakika, dedim. Bel çantamdaki cüzdandan 20 TL çıkarıp
kimse farketmeden amcanın avucuna sıkıştırdım.
Amca bugünlük ekmek paranız benden olsun. Kalanı torununa ver,
dedim.
Yüzünü gülümseme kapladı ve içten,
Allah senden razı olsun, dedi.”
***
Ben bu olayı Ankara’daki dostum Aydın Kaynarca beye telefonla
anlattım. İşyerindeki arkadaşlardan yardım mı toplasak, ne dersin dedim.
Celȃl kardeşim benim bir miktar zekat param var, bu sene daha
veremedim. Yarın babanın hesabına havale edeyim, onu verirsin olur mu, dedi.
Kendisi de yetim büyüdüğü için yetim denilince dayanamıyor çünkü…
Aydın bey madem öyle düşündünüz, şöyle bir teklif yapsam size.
Siz birkaç hafta sonra Ereğli’ye geleceksiniz ya, siz babama havale
yapmayın. Geldiğinizde beraber o amcayı evinde ziyaret edelim.
Siz kendi gözünüzle görün, direk siz verin, içiniz rahat olsun,
dedim.
Celȃl, o ne demek ben sana güveniyorum, dedi. Aydın beycim
Peygamber Efendimiz SAV şeytan insanın damarlarında dolaşır, çok vesveseler
verir, der.
Özellikle sadaka ve zekat konusunda… Uygun görürseniz dediğim gibi
siz verin, dedim. Peki dostum, dedi.
Aydın bey Ereğli’ye gelince birgün ikindiden sonra evden çıktık.
Hem o amcaya uğrayalım, hem de gezelim dedik. Ben akülü sandalyemle o ise
yürüyerek gittik.
O okulun yakınına varınca, komşularına sora sora amcanın evini
bulduk.
Amca bizi görünce çok sevindi. Epey muhabbet ettik. Amca, dostum
Aydın Kaynarca bey beni ziyaret etmek için Ankara’dan geldi, dedim. Öyle mi,
hakiki dostmuş, dedi.
Böyle dostluklar az şimdi. Sen de iyi dostsun, arkadaşınla bizi
ziyarete geldiniz, Allah muhabbetinizi artırsın, dedi.
Liseye giden yetim torunu bize çay demledi. Müstakil evin
avlusundaki asmanın altında çay içtik. Çaydan sonra müsade istedik.
Amca ziyaretimizden ve sohbetimizden öyle memnun oldu ki, inşallah
yine gelin diye ısrar etti.
Tam kalkacağımız zaman Aydın bey cebinden zarfı çıkarıp amcaya
uzattı. Amca bu benim zekat param, inşallah kabul buyur, dedi.
Zarfı açınca bir tomar parayı gören amca, Allah razı olsun
evlatlarım, yakında okullar açılacak, üç yetimim de okuyor, dedi.
Sevgili dostum Aydın bey; Allah asıl senden razı olsun amca, dedi. Zekatımı kabul ettin, beni yükten kurtardın.
(Aydın Kaynarca bey bu yazıda isim vermesen dostum, dedi fakat
örnek olsun diye paylaştım.)
*************
ZEKAT VERMEKLE MAL AZALMAZ, KÖKÜ MALİKÜL MÜLK olan CENAB-I ALLAH’TADIR,
DAHA BEREKETLENDİRİR, NASIL ÇOĞALDIĞINI ANLAYAMAYIZ…
PEYGAMBER EFENDİMİZ SAV; “VEREN EL, ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR” buyurdu.
ALLAH HEPİMİZİ ZEKAT VEREBİLECEK ZENGİNLİĞE ULAŞTIRSIN…
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder