25 Temmuz 2016 Pazartesi

Ben 2003’te Darbe Yaptım


Ben 2003’te Darbe Yaptım

 

15 Temmuz 2016 Cuma akşamı 22 sularında başlayan ve sabah saatlerine kadar devam eden yönetime el koymayı amaçlayan '' Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cuntanın parlamenter demokrasimize yönelik darbe girişimi'' oldu.

 

Sivil, asker, polis toplam 240 şehidimiz ve binbeşyüz’e yakın yaralımız oldu. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileriz.

 

Çok şükür, kahraman polis ve yüce Türk milletimizin basiretiyle bu hain darbe teşebbüsü engellenmiştir.

 

En kötü demokrasi bile, askeri darbeden hayırlıdır.

Allah tekrarından korusun, ülkemize birlik, huzur, selamet versin…

 


Ülkemizde televizyonlar günlerce günboyu darbe ile ilgili haberler verdiler. Geçen yerel kanalda bir röportajda bir baba, oniki yaşındaki kızının; Baba, darbe ne demek, sorusuna cevap vermekte zorlandığını söyledi.

 

Evet ben 1980 darbesini hayal meyal hatırlıyorum, yedi yaşındaydım.

 

Darbe, seçimler olmadan ülkenin seçilmiş yönetimini silahlı güç kullanarak ele geçirmektir. Ama bendeniz bu yazıda size 2003 yılında yaptığım darbeden bahseceğim.

 

İLAHİ AŞKLA YANANLAR

 

Naçizane ben ilahi aşkla yananlardan değilim fakat kendimi sadece ilahi aşk denizinin kıyısına ulaşabilmiş bahtiyarlardan sayıyorum.

 

Artık gayem, Hem Allah’ın rızasını kazanabilmek, hem de O’nun sevgisini kaybetmemek için...

 

Ben kendimi bildim bileli bu dengesiz yürüme (Friedreich Ataksisi) hastalığım hep vardı. Dengesiz yürürken hep alay edilirdim. Bu yüzden hep içime kapanıktım.

 

Sanki böyle yürümeyi ben istiyordum. Ama neden böyleyim Allah’ım, diye hiç isyan etmedim. Her gece yastığa başımı koyunca, sadece düz yürümenin hayallerini kurardım.

 

Onaltı yaşımda bir kızla karşılaştık. Onu ilk gördüğüm anda gözlerimi ondan ayıramadım. Hele o güzel gözleriyle bana ilk bakışında heyecandan kalbim duracaktı.

 

Bundan sonra hayallerim sadece, normal bir insan gibi dümdüz yürümek ve dökmeden çay taşımak değildi.

 

Sevdiğim kızın benim gücüme güvenip koluma girip yürümesi, bir toplulukta göz göze gelip bana hayranlıkla bakmasının hayaliydi de artık.

 

Artık O, kalbimin zirvesine oturdu. Her zaman onu düşünürdüm. Bilmediğim hastalığımı ve onun düz yürüyüşünü kafama takar, bu aşkın imkansızlığını düşünür, uyuyamazdım.

 


Arabesk aşk şarkıları dinler, sigara içer ağlardım. Arkadaşlarıma hep onunla anılarımı anlatırdım. Onu tanıyan birini görünce sabaha kadar ondan bahsetmesini isterdim.

 

Annem, babam, kardeşlerim bile neler yaşıyorlar, bu ev nasıl geçinir düşünmezdim. Neyse uzatmayayım isterseniz, O beni terk ettiğinde ondokuz yaşındaydım.

 

Moral bozukluğuyla bu hastalık ilerledi ve yirmi yaşında hastaneye yattım.

 

Efendim tekrar hayatımı anlatıp sıkmayacağım. Yirmili yaşlarım engelli kadrosuyla tekerlekli sandalyede çalışmakla, arabesk aşk şarkılarıyla ağlamakla ve hayatı sorgulamakla geçti.

 

Düşün, düşün, düşün… Yeni kararlar almalıydım. 2002 de sigarayı bıraktım.

 

HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI O MEKTUP

 

Yaşım otuz olmuştu.

 

Hayatımın en önemli dönüm noktası 2003 yılında aldığım bir E-mail’dir.

 

Biliyorsunuz E-mail ingilizce bir kelimedir ve elektronik mektup demektir.

 

Stresli çalışma ortamında çalışırken bir e-mail aldım. Mailde bir hikaye vardı. Hikayede anlatılan şeyleri düşünmemiz isteniyordu ve konuyla ilgili çarpıcı sorular soruluyordu.

 

Mail, insan, aynen hikayedeki gemiye bindirilen genç gibi, Allah’ı sevdiğini ispat etmesi için dünyaya sabır imtihanına gönderildi, diye devam ediyordu.

 

Bizler de, gaflet uykusundan uyandığımızda, yani dünyamızın, uzay denen okyanusta yüzen bir gemi olduğunun şuuruna vardığımız o an, hepimiz mantıken şöyle sorgulamayız:

 

Biz dünyaya nereden geldik, Yaşamın gayesi nedir, Ölüm nedir, öldükten sonra başımıza neler gelecek, Ölen insanlar nereye gidiyor? , vs. …

 

Mailde, bu gibi soruların cevaplarını Kuran-ı Kerim'de bulabilirsiniz, diyordu.  

 

Ve Dünya hayatının değersizliği... Kalpten yapılan bir tövbe ile günahsız yaşama başlanacağı... vs. gibi konularla ilgili ayetleri de, Kuran-ı Kerim'de bulabileceğimizi belirtiyordu.

 

Ve e-mail yani mektup, insan bu soruların cevabını bulamazsa kalpten huzuru, mutluluğu asla yakalayamaz, diye bitiyordu.

 

Kuran’ın Türkçe mealini merak ettim ve Allah’ın nelerden bahsettiğini okudum. Altı yedi ayda bitirdim.

 

Ama defalarca okudum ve ayetlerdeki emirleri yapamaz mıyım diye nefsimle savaşa girdim.

 

Bir söz vardır: “Oku, düşün, uygula, neticelendir” Uygulamaya tam olarak başlamam iki sene sürdü. 2006’da teyemmümle namaza başladım.

 

DARBE

 

Arabeskten zevk almaz oldum ve sanat müziğine meylettim. Artık Türk Sanat Müziği dinliyorum. Yine ağlıyorum ama bu kez merhametten… anlatacağım.

 

İmanın kalbe yerleşmesi için önce kalpteki putları kırmak ve temizlemek gerekir.

 

Para, kadın, şehvet, masiva (günah işlemek) , malayani (faydasız işler) gibi…

 

Ben öncelikle samimi tövbe-istiğfar ederek kalbimi gözyaşlarıyla yıkadım, sevgiyle boyadım ve artık kalbimin zirvesİne Allah’ı yerleştirdim. 

 

Bu yaptığım işi, konuştuğum sözü Allah beğenir mi diye hep teyakkuz halindeyim. Çünkü Allah herşeyi görür, duyar, bize şah damarımızdan yakındır.

 

Yani 2003’te darbe yaptım ve kalbimin idaresini nefis ve şeytandan geri aldım.

 


 
(Nefis vücutta hakim olursa kalp kuyudadır. Ve Kuran’ın ipiyle kuyudan çıkar. )


Kuran’ın Türkçe mealini bitirdikten sonra, Peygamber Efendimizin SAV hayatını merak ettim. Allah’ın en sevdiği kulu O’ydu ama ne çok çileler çekmiş.

 

Efendimizin SAV ve sahabelerin hayatını empati yaparak okudum ve gözlerim yaşlarla doldu.

 

Kainata iman gözlüğüyle bakınca her şey farklı görünüyor. Bu hastalığımda benim kusurum yokmuş. Bu hastalık bana Rabbimin bir hediyesiymiş.

 

Mesela, önceden görmezden geldiğim bir engelli çocuğun yerine kendimi koyarak (empati) onun duygu ve düşüncelerini hissetmeyi öğrendim.

 

Rabbim istediği için namaz kılıyorum, ibadet ediyorum. Allah sevdiği için Efendimizi SAV ve sahabeleri çok seviyorum.

 

Anne, baba, akraba, eş, dost, komşu sevgisini Allah istediği için daha bir içten seviyorum. Hatta bilirsiniz ki Allah, ana babaya öf! bile demeyin, diyor.

 

Namazla, iman kalbimde gitgide pekişiyor. Allah’ın yarattığı tüm kullarına sevgi, şefkat ve merhamet besliyorum.

 

Namazlarımda sadece ailem değil 250 kişiye ismen –bazen- ağlayarak dua ediyorum. Allah affedip bizi cennetine alırsa hiç ayrılmayalım istiyorum.

 

Dinden, oruç, namazdan uzak yaşayan sevdiklerime fırsatını bulunca yumuşak dille bildiklerimi anlatıyorum. Ama cehennemle korkutmadan sevdirerek… 

 

İçimde herkese öyle SEVGİM var ki, inşallah hep beraber direk cennete girelim, o alevli ateşe hiç uğramayalım, istiyorum. Bunun için çabalıyorum.

 


İşte ilahi aşk buna diyorlar. O kıza duyduğum aşk ilahi aşka yükseldi. Önceden herkese ondan bahsederken şimdi sözü hep sohbeti Canan’a bağlıyorum. Yani, Allah’a…

 

Ha şimdi diyeceksiniz ki, sen cennetlik misin ki herkesi kurtarmaya çalışıyorsun?

 

Ben nefsimi en pislik yaratık olarak görüyorum ve Allah beni cehenneme sürüklettirip attırsa haklıdır, çok günahkarım itiraz edemem, derim hep.

 

Sonra Allah tövbeleri kabul eder, çok affedicidir, rahmeti sonsuzdur, der ümitlenirim.

 

Evet ilahi aşk, Allah’a samimi ibadet eden kul, Peygamberimize SAV layık bir ümmet olmaktır.

 

İlahi aşk, Efendimizin SAV sünnetine tabi olarak, ahlakıyla ahlaklanmak ve O’nun tebliğ yolunu takip etmekle tezahür eder.

 

İlahi aşkla yananlar küsmek, kızmak, yorulmak, nefret nedir bilmezler.

 

Yaratandan ötürü tüm insanları severler; öyle severler ki, ateşe doğru uçuşan kelebekleri kurtarmak için çırpınanlar gibi, durmadan sevgiyle koştururlar, yorulma bilmezler.

 

***

 

Fakat nefis ve şeytan beni gaflete düşürtüp tekrar bir darbe yapıp kalbimi ele geçirmek için fırsat bekliyor. Buna fırsat vermemek için namaza devam ediyorum ve sürekli Efendimizin SAV duasını tekrarlıyorum.   

 

“Allah’ım göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa nefis ve şeytanla beni başbaşa bırakma!”

 

Dünya hayatındaki Allah’ı sevdiğimizi ispat etme imtihanı sona erinceye, ölene kadar kalbimizin iman iktidarımızı korumalıyız.

 

Bunun için fakir her namazımın sonrasında Hz Yusuf’un AS duasını ediyorum:

 

“… Allah’ım müslüman olarak canımı al ve beni salih kullarının arasına kat.”

(Yusuf suresi, 101. ayet)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

1 yorum:

  1. Bu kitapi da okuyun,cok guzel bi kitap,Islami cok guzel anlatiyor:
    http://www.islamkutuphanesi.com/turkcekitap/online/kutuphane_indir13/book6/0-2.htm

    YanıtlaSil