26 Ekim 2015 Pazartesi

Ey Yarı Vücudunun Sıhhatini Kaybeden Hasta!


Ey Yarı Vücudunun Sıhhatini Kaybeden Hasta!


 

Bayramda ziyaretime gelen misafirlerden biri, Celal sana özeniyorum, dedi. AVM’lerde, işyerlerinde, caddede vs. artık haram ve günahlar sel gibi akıyor.

 

Allah seni sevmiş, adeta korumaya almış, diye ekledi. Ahlaksız konuşmaları duymuyorsun, dekolte görüntüleri mecburen görmüyorsun, dedi. 

 

İnşallah bu hastalığınla ibadet yapmış oluyorsun, dedi. Zaten namazımı kılıyorum, dedim. Celal, ibadet sadece namaz, oruç, zekat değildir.  

 



İbadet 2 türlüdür. Allah’ın ‘Yap‘ dediğini yapmak ve ’Yapma‘ dediğini yapmamaktır. 

 

Sen, Allah‘ın ‘Namaz kıl‘ emrine, aynı zamanda ’Gözünüzü haramdan koruyun‘ emrine de uyuyorsun. İkisinden de çok sevap alıyorsun, dedi.

 

Yani, harama gözümü kapayarak namaz kılmış gibi sevap alıyorum, dedim. Aynen öyle Celal kardeşim, dedi. 

 

Abi dedin ya, Allah seni sevmiş diye, şu yazıyı bi okur musun, dedim. Hayran kaldı, muhteşem tespitler, aynen öyle Celal kardeşim, hasta olduğuna üzülme, dedi.

 

Bu yazı, her okuyuşumda kalbimi şükür hisleriyle doldurur, paylaşmak istiyorum.

 

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin eseri Risalei Nur’da geçmektedir.

 

Bu kısa yazı, 25 Devadan oluşan Hastalar Risalesi’nin Yirmi İkinci Deva’sıdır. (22. Deva) 

 

***


 

YİRMİ İKİNCİ DEVÂ

 

Ey nüzul (inme-felç) gibi ağır hastalıklara müptelâ olan kardeş! Evvelâ sana müjde ediyorum ki, mü'min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velâyetten (Allah dostlarından) işitiyordum, sırrını bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki:



Ehlullah (Allah dostları) , Cenâb-ı Hakka vasıl olmak (ulaşmak) ve dünyanın azîm (büyük) mânevî tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyeyi (sonsuz mutluluğu) temin etmek için, iki esası ihtiyaren (seçerek) takip etmişler.



Birisi: Rabıta-i mevt’tir
(Ölümü düşünmek). Yani, dünya fâni olduğu gibi, kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebedîsine o suretle çalışmışlar.



İkincisi: Nefs-i emmârenin
(kötülüğü emreden nefis) ve kör hissiyatın tehlikelerinden kurtulmak için, çilelerle, riyazetlerle (dünyayla bağlantıyı keserek aylarca çilehane denen küçük odalarda kalmak gibi nefis terbiye metodlarıyla) nefs-i emmârenin öldürülmesine çalışmışlar.



Sizler, ey yarı vücudunun sıhhatini kaybeden kardeş! Sen ihtiyarsız,
(bu hastalığı seçmedin) , kısa ve kolay ve sebeb-i saadet olan iki esas sana verilmiş ki, daima senin vücudunun vaziyeti, dünyanın zevâlini (yok olmasını) ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor.

 

 

Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü kapayamıyor. Ve yarım insan vaziyetinde bir zâta, nefs-i emmâre, (kötülüğü emreden nefis) elbette hevesât-ı rezile (rezil istekler) ile ve nefsânî müştehiyatla (nefsi arzularla) onu aldatamaz; çabuk o nefsin belâsından kurtulur.



İşte, mü'min sırr-ı imanla ve teslimiyet ve tevekkülle, o ağır nüzul gibi hastalıktan, az bir zamanda, ehl-i velâyetin çileleri gibi istifade edebilir. O vakit o ağır hastalık çok ucuz düşer.

 

 

(Bediüzzaman Said Nursi / Hastalar Risalesi – Yirmi İkinci Deva)

http://hastalar-risalesi.blogspot.com.tr/2012/11/yirmiikinci-deva.html
 

 

***

 

Çok şükür, binlerce Elhamdülillah bugünüme… ,

 

“Sizin sahip olduğunuz nimetleri hayallerinde yaşatanlar vardır.”

 

Herkes sahip olduğu nimetleri düşünsün lütfen...

Hadi şöyle bir içten gelerek ELHAMDÜLİLLAH çok şükür diyelim....

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder