Halimize Şükredelim
Merhaba
sevgili gönül dostlarımız,
Allah'ın,
Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Bu hafta
size halime neden şükrettiğimi yazdım, dileyen nefsimle beraber hisse alsın.
Fakat
öncesinde bugün 19 Kasım 2018. Hicri 12 Rebiülevvel 1440. Efendimizin SAV doğum
günü. Başlıktaki yazıya geçmeden önce, güzel bir yazı paylaşmak istiyoruz:
Peygamber Efendİmİze (sav) NİÇİn Ümmî Denİldİ?
Ümmî, lügat mânâsı olarak “Anasından nasıl
doğmuşsa öyle kalan, okuma yazma bilmeyen” demektir.
Fakat Efendimizin (sav) hayatı incelendiğinde
görülecektir ki dedesi Abdülmuttalip ve kendisini büyüten amcası Ebû Tâlib
bulundukları dönemde ticaretle uğraşan ender şahsiyetlerdendi.
Amcasının yanında büyüyen Efendimiz (sav) de 9
yaşından itibaren amcasıyla birlikte her zaman ticaretin içinde oldu. Her şeyde
olduğu gibi ticari hayatında da dürüst olduğundan dolayıdır ki kendisine
“Muhammed-ül Emin” denmişti.
Ayrıca, bilindiği üzere Hz. Hatice Annemiz de,
kervanlarla Mekke’den Şam’a, Yemen’e, Bağdat’a çeşitli mallar taşıyan büyük bir
ticaret kervanının sahibiydi. Günümüzün deyişiyle uluslararası ticaret yapan,
dönemin en tanınmış, saygın hanımefendilerinden biriydi.
Evlendikten sonra tüm ticari işlerinin takibini
Efendimizin (sav) yönetimine bıraktı. Hiç
okuması yazması olmayan, hesap kitap bilmeyen bir kişinin uluslararası ticaret
yapması mümkün müdür?
Ayrıca İlâhî Kudret tarafından her konuda en
mükemmel şekilde yetiştirilen Kâinatın Efendisi (sav) nasıl cahil olur? Efendimize
(sav) ümmî denmesi yerinde ve çok doğrudur. Fakat bu ümmîlik herkesin anladığı
gibi “okuması yazması olmayan, cahil” demek değildir.
Bu tümüyle yanlış, eksik, gafilâne bir
anlayıştır. Bilindiği üzere, Kur’ân-ı Kerîm, Nur dağındaki Hira mağarasında, Kadir
gecesi bir anda inmiştir. Söz konusu dağla ilgili şöyle bir menkıbe vardır:
Nur dağının tepesinde her zaman bir ateş yanar,
etrafa ışıklar saçarmış. Uzun çöl yolculuğunda yolunu kaybeden herkes o ışığa
göre yolunu bulur, kurda kuşa yem olmaktan kurtulurmuş.
Tepesinde hiç sönmeyen bir ışık olup etrafı
sürekli aydınlattığı için de adına Nur
dağı denmiş. Farklı bir bakış açısıyla; Nur dağı Peygamber Efendimizin (sav)
nurdan bedenidir. Hira mağarası mübarek gönlüdür.
O nedenle ki Hz. Mevlânâ “Kadir gecesi Senin
Nurdan yaratılmış vücudundur” demiştir. İşte Efendimizin (sav) Kadir gecesi
gibi kıymetli olan Nurdan bedenine Kur’ân-ı Kerîm bir anda inmiş ve daha
sonraki 23 yıl boyunca, yeri geldikçe insanlara açıklanmıştır.
Kur’ân tümüyle ledün ilmidir. Ledün ilmi de
okuyarak öğrenilmez. Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla ehline öğretilir. Dolayısıyla da
sadece ehlinden öğrenilir. Bildiğiniz üzere Cenâb-ı Hakk Hz. Âdem’i yarattı ve
ona tüm isimleri de bizatihi kendisi öğretti.
Elbette tüm muhtevası ledün ilmi olan Kur’ân-ı
Kerîm de, Kâinatın Efendisinin gönlüne Cenâb-ı Hakk’ın kudret eliyle
nakşedildi. O hiçbir şeyi kendiliğinden söylemedi; ne söylediyse Hakk’tan aldı,
Halk’a verdi. Tüm sözleri Hakk kelamıydı.
Kendiliğinden hiçbir şey söylemediği için de ÜMMÎ
olarak anıldı.
(Son
Mesnevihan Hayat Nur Artıran – “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabından alınmıştır. )
NEDEN MUTLU VE
HUZURLUYUM?
ÇOK MUTLUYUM,
HUZURLUYUM. Halime binlerce ELHAMDÜLİLLAH !
ÇÜNKÜ, Annemi, babamı görebiliyorum. Müzik dinleyebiliyorum.
ÇÜNKÜ, Annemi, babamı görebiliyorum. Müzik dinleyebiliyorum.
Ağrım sızım yok, kalbim ciğerim, böbreğim kısaca FA hastalığım dışında sağlıklıyım.
Müslüman, Savaşsız Özgür ülkedeyiz, hertür nimetler bol bol.
Elim kolum kısmen sağlıklı, (güç ve denge ayaklara nispeten az daha iyi) annem önüme getirince yemeğimi kendim yiyebiliyorum, çayımı kendim içebiliyorum. Tad alabiliyorum elhamdülillah.
Allah’a şükür
zengin değilim, gaflette değilim, dert sahibiyim.
Dengesizlik hastalığım FA'yı çok seviyorum, ona sabredip şükrettiğim için, ahirette cennetten umutluyum inşallah. O benim mahşerde Allah’a olan aşkımın şahidi olacak inşallah.
Beş vakit namaz, ve tüm ibadetlerimi yaptığım için, sonsuza kadar yaşayacağımız cennetteki derecemin yüksek olmasını umuyorum inşallah. Yani iman nimetim var elhamdülilah.
Ev, araba, laptop, akülü sandalye, internet, akıllı telefon, TV, doğalgaz, ÇAY, ....
Saymaktan aciz olduğum nimetlerim için binlerce ELHAMDÜLİLLAH. Çok şükür bugünüme...
Allah
bugünümüzden geri koymasın inşallah.
Sahip olduğum bunca nimetlerin şükrünü yapamazken,
birtek yürüyemediğim için isyan edersem, bırakın isyanı üzülsem bile NANKÖRLÜK,
VEFASIZLIK etmiş olurum.
Mutluluk nedir biliyor musunuz? Allah’ın
takdirine rıza göstermektir.
Ben hergün böyle içimden gelerek samimi
şükrediyorum. Ve Cenabı Allah’ta nimetlerini sağnak sağnak yağdırıyor
elhamdülillah. Çünkü buyurmuş ki;
“Ve
düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: ‘Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi
daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek
şiddetlidir!’ "
(İbrahim
suresi, 7. ayet)
********
Şükür ve sabırla ilgili küçük bir kıssa ile yazımızı
bitirelim:
Hİfa Hatun
Medine’de güzelliği dillere destan olan bir kadın vardı. Adı Hifa olan bu hatun, Resulullah efendimizden Cennete götürecek ibadetin ne olduğunu sordu. (Önce evlenmek gerekir. Evlenen dinin yarısını korur) cevabını alınca, Hifa Hatun, (Kendime denk olan hiç kimse göremedim. Ancak siz, kimi uygun görürseniz, ona razıyım) dedi.
Resulullah efendimiz,
(Yarın mescide ilkönce gelen zat ile evlendireyim) buyurdu. Hifa hatun
da razı oldu.
Sabah oldu. Mescide gelen zat, hem fakirdi, hem de fiziki yönden de güzel değildi. Siyaha yakın, zayıf biri olan Süheyb idi. Hifa ise, güzel olduğu kadar da zengin ve her bakımdan mükemmel idi. Allahü teâlânın takdirine razı oldu. Nikahları kıyıldı.
Sabah oldu. Mescide gelen zat, hem fakirdi, hem de fiziki yönden de güzel değildi. Siyaha yakın, zayıf biri olan Süheyb idi. Hifa ise, güzel olduğu kadar da zengin ve her bakımdan mükemmel idi. Allahü teâlânın takdirine razı oldu. Nikahları kıyıldı.
Süheybin düğün
yemeği verecek parası olmadığı gibi, gelini götürecek bir yeri de yoktu. Hifa
hatun, ona mal ve ev verdi. Hifa, Süheyb için bir nimet, Süheyb
de Hifa için bir mihnet demekti.
Gerdek gecesi, (Cennete öyle yüksek dereceler var ki buraya ancak sabreden ve şükredenler girer) hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşmak için ikisi de, (Nimete şükür ve mihnete sabır için geceyi ibadetle geçirmeye) karar verdi.
Gerdek gecesi, (Cennete öyle yüksek dereceler var ki buraya ancak sabreden ve şükredenler girer) hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşmak için ikisi de, (Nimete şükür ve mihnete sabır için geceyi ibadetle geçirmeye) karar verdi.
Cebrail aleyhisselam
gelip durumu Resulullah efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz, Cebrail
aleyhisselamın bildirdiklerini anlatınca, Hazret-i Süheyb, sevincinden başını
secdeye koyup, (Ya Rabbi eğer beni affetmişsen, yeni bir günaha girmeden,
canımı al) diye dua etti.
O anda vefat etti.
Peygamber efendimiz, (Şu anda Hifa hatun da vefat etti) buyurdu.
İkisinin kabrini yanyana kazdılar. Biri nimete şükretmişti, diğeri de mihnete
sabretmişti.
******
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder